BIST 10.521
DOLAR 32,24
EURO 34,90
ALTIN 2.428,68
HABER /  GÜNCEL

Gülen mi, 28 Şubat mı?

Nuh Gönültaş, misyonerlik faaliyetlerine Fetullah Gülen'in katkısının olmadığını, 28 Şubat sonrası misyonerliğin yaygınlaştığını söyledi. Gönültaş, nedenleri belirtti...

Abone ol

Nuh Gönültaş, Dünden Bugüne Tercüman'daki "28 Şubat'ın Misyonerliğe Hizmeti!" adlı köşesinde, bugünlerde Türkiye'deki misyoner faaliyetleri tartışanların suçu Fetullah Gülen'de aramamaları, çünkü 28 Şubat Süreci'den sonra misyonerlik harekatlarda artış olduğunu nedenleriyle açıkladı.

Türkiye uzunca bir süredir misyonerlik tartışmalarıyla yatıp kalkıyor. İddialara göre dört bir yanımızı misyonerler sarmış. Neredeyse her köşebaşına bir kilise, her apartmana gizli bir ibadethane açılmış. Yani sizin anlayacağınız aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, tüm tersanelerine girilmiş!

Bu iddiayı dillendirenlerin kimlikleri, iddiaların doğruluğu, hem gazete sayfalarında, hem de televizyon ekranlarında tartışıldı, tartışılıyor ve anladığımız kadarıyla daha da uzunca bir süre tartışılacak. Ancak asıl konu, Türkiye'de varsa bir misyonerlik tehlikesine kimin ya da kimlerin neden olduğu.

Türkiye'de misyonerlerin tabiri yerinde ise cirit attığını iddia edenler, bu tehlikeli gidişin baş müsebbibi olarak dinlerarası diyalog çalışması yapan grupları işaret ediyorlar. Türkiye'de dinlerarası diyalogun öncüsü ve dişe dokunur çalışmalarla kamuoyuna mal eden kişi Fethullah Gülen ve onu seven kitleler. Misyonerliğe savaş açtığını iddia eden çevreler hem dolaylı, hem de doğrudan Gülen ve çevresindeki kişileri suçluyorlar.

Fethullah Gülen bugüne kadar dinlerarası diyalog çalışmaları ile ne yaptı?

Papa ve Patrikle görüştü. Çeşitli dinlere mensup din adamlarını iftar sofralarına oturttu. Dolayısıyla onun çalışmaları bir bakıma tebliğ mahiyetini taşıyordu. Onun sayesinde Hıristiyan ve Musevi din adamları, dindarları İslam'ın Gülen yüzü ile karşılaştı.

Oysa misyonerlik çalışmalarının hız kazandığı dönem 28 Şubat süreci ve sonrasıdır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye'de 28 Şubat aynı zamanda bir tür dinler savaşıdır da denilebilir.

Biraz hafızanızı zorlayın ve o meşum, karanlık günlere geri gidin. Tüm televizyonlar Fadime Şahin - Müslüm Gündüz ilişkisini, Ali Kalkancı'nın bu ilişkideki yeriyle yatıp - kalkıyor, tüm haber programları türbandan kurbana, Hac'dan namaza kadar İslam'ı tartışıyordu. Bu tartışmaların neredeyse tamamı da ne yazık ki öğrenmek ve öğretmekten çok daha başka spekülatif amaçlar taşıyordu. Hele hele o günlerde hazırlanan raporlarda İslam peygamberinden ve dininden nerede ise nefretle bahsedildiği, bunların televizyon ve gazetelere servis yapıldığı hiç akıllardan çıkacak gibi değildi.

İşte bugün Türkiye'de bir misyonerlik çalışması varsa, gençler hızla İslamiyet'ten uzaklaşıp, Hıristiyanlığı seçiyorsa, ki durum tam böyle değil, bunun yegane müsebbibi 28 Şubat süreci ve o dönemde yaşanan tartışmalardır.

Hatırlayın GATA'dan Yalçın Işımeri. Çanakkale Destanı'ndan hareketle Hz. Peygamber'e, ashabına bir avuç çapulcu yakıştırmasını yapmıştı, hem de kuvvet komutanlarının önünde. Ya da başka bir raporu hatırlayalım. Ankara Emniyet Müdürlüğü'nde hazırlanıp, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nca servis yapılan bu raporda Müslümanlar'ın tüm inanç değerlerine akla - hayale gelmedik iftiralar atılıyordu. O dönemde yine bir kuvvet komutanının, Kur'an - ı Kerim için, “Otursam ben de böyle bir kitap yazarımî dediği konuşuluyordu Ankara kulislerinde.

Şimdi tüm bu tartışmaları yaşayan bir genç olsanız, her gün televizyonda Zekeriya Beyaz'ları, İsmail Nacar'ları, Yaşar Nuri'leri İslam dininin temsilcileri olarak görseniz, aslında bugüne kadar İslam adına öğrendiğiniz her şeyin uydurma, Arap adeti olduğunu bu ağızlardan duysanız ne yapardınız?

Elbetteki böyle bir dinin mensubu olmaktan kimse memnun olmazdı. İşte bugün dinlerarası diyalog çalışmalarını yürütenleri misyonerliğe alet olmakla suçlayanlar, aslında kirli bir maskenin arkasında, misyonerlere çalışma zemini hazırlayanlardır!

Yazı:Nuh GÖNÜLTAŞ
D. B. TERCÜMAN