BIST 10.320
DOLAR 32,25
EURO 35,07
ALTIN 2.464,86
HABER /  GÜNCEL

Galatasaray'ın el bombası

Fenerbahçe ve Galatasaray dramatik şekilde Avrupa kupalarına veda ettiler. Spor yazarları

Abone ol

Rıdvan Dilmen Fenerbahçe'nin oyununu değil ama takımın mücadelesini beğendi..  Erman Toroğlu ise 81. dakikada kırmızı kart görerek takımını 10 kişi bırakan Caner'i Galatasaray'ın el bombasına benzetti.

Hakem faciası yazarların ortak görüşüydü. Peki 2. turda elenen takımlarımız genel olarak nasıl oyun ortaya koydu? Spor yazarları maçı yorumladı..

Rıdvan Dilmen (Milliyet): Bu kadar

Açıkcası bu maçta teknik direktör, oyuncu ve taraftar görevini yaptı. Görevini yaptı da tur mu geldi diyeceksiniz. Ama bence takım tur için doğru bir tertiple ve elinden geldiğince de mücadele ederek oynadı.
Dört tane stoper vardı savunmada. Dolayısıyla uzun süredir yapılmayan bir taktikle başladılar. 0-0 cepte oynadılar. Önce bunu korumaya baktılar. Klas oyuncularla da sonuca gideriz diye düşünüldü. İstediği de oluyordu zaten.
Tabii ki uzun süre oynamayan oyuncular için zor bir doksan dakikaydı. Deniz son bölümlerde artık beni alın diye el kaldırmaya başladı. Aynı şekilde Güiza da arka adalesini tutuyordu. Gökhan da 80’lerde kenara işaret yapıyordu. Karşılaşma ise 1-0’a kilitlenmiş, Fenerbahçe’nin istediği şekilde gidiyordu. Fenerbahçe adeta uyutmuştu rakibini.
Taa ki, duran topa kadar. Maçın en iyi oyunculardan kaleci Volkan cepheden iyi kurtarışlar yapsa da çıkıp da alacağı bir topa çıkmayınca gol geldi. Mecburiyetten de olsa çıkardığı 11 ve yine yaptığı değişiklikler yüzünden Daum’a bir şey söyleyemeyiz. Oyunculara da... Sadece iş bitirecek oyuncularından kaptan Alex çok etkisizdi. Gökhan Gönül de sağ önde oynamaya alışamadı ve çok top kaybediyor. Hep yüzü dönük oynarken, şimdi rakip kaleye sırtını dönünce bocalıyor. Ama göbekteki ikili Selçuk ve Emre müthişti. Gerçekten Selçuk uzun süre oynamamasına rağmen alkışı hak etti. Emre de son haftalardaki çıkışını devam ettirdi. Bir topu direkten geldi, bir gol attı. Bir orta saha oyuncusunun nasıl olması gerektiğini, oyunun iki yönünün nasıl oynanacağını gösterdi.
Lille takımı 1-0 geriye düştükten sonra gümbür gümbür gelemedi. Buna da Fenerbahçe izin vermedi. Rölanti giden maç kilitlenmişken o gol her şeyi alt üst etti. Ama takımın mücadelesini beğendim. Oyunu değil. Zaten Alex de kötü oynayınca takımın iyi oynama şansı yoktu. Çünkü savunma ağırlıklı bir kadro vardı.
Hem Galatasaray, hem de Fenerbahçe çok dramatik bir şekilde Avrupa defterini kapattı. Üstüne üstlük çok da yoruldular.

Hakan Şükür'ün yorumu sonraki sayfada

[PAGE]

Hakan Şükür (Fanatik): Oyuna hakem yön verirse!..

 Oyuna ilk maçın avantajıyla başladı Galatasaray. Haklı olarak kontrollü oynayıp, rakip zaaflarından Arda ve Keita’yla faydalanmaktı amaç. Bu oyun düşüncesi ilk yarıda başarılı oldu. Rakibe pozisyon vermeden, bir futbol talihsizliği olarak Agüero’nun da kaybıyla, Galatasaray adına iyi geçti diyebiliriz. Agüero, Galatasaray defansını karıştıran en önemli oyuncuydu. Ama kontrollü oyun rakibin pozisyon bulmasını engelledi.

Reyes’in etkinliği
Defans dörtlüsünün önündeki Topal, Sarp ve Elano aynen Madrid’deki gibi göbekten pas bağlantılarını keserek, çok akılcı ve ekonomik bir şekilde oynadı. Atletico ise İspanya futbolunun karakterini sahaya yansıtıp, sakin, kararlı, ayağa pas yaparak Galatasaray’a karşı oyunu önde kabul ederek, maçın yüzde 75’lik bir bölümünü rakip sahada oynadı. İkinci yarının başında kanat değiştiren Reyes, Hakan Balta’nın da zaaflarından faydalanarak çok güzel kombinasyonlarla iki çok net pozisyon buldu. Biri direkten döndü, diğerinde topu Leo Franco’ya bıraktı. Bunlar yüreğimizi ağzımıza getiren pozisyonlar olduğu kadar Atletico’nun son bölümde daha sık kalemizde olacağının sinyaliydi. Nitekim yine ters taraftan Simao’nun golü geldiğinde açıkçası ben ve tüm taraftarlar o dakikadan sonra Galatasaray’ın bir şey yapamayacağını düşünmüş olabilir. Ama Arda’nın eski alışkanlığı gereği sol tarafta topu iyi saklayıp, rakibini ekarte ettikten sonraki müthiş ortası Keita’nın müthiş zamanlamasıyla buluşunca tribünler inanılmaz bir coşku yaşadı.

Caner motivasyon kurbanı
Bu coşkuyla moral bulan Galatasaray, oyunu biraz daha ileri oynamaya çalıştığı anda -çok fazla hakem konuşmak istemiyorum ama- asistan hakemin gözlerinin önünde gerçekleşen çok net bir penaltı, aynı zamanda cezası idam(!) olması gereken bir pozisyon es geçildi. Bunun uzantısı olarak hakem sonraki sürece sinirsel anlamda yön vermiş oldu. Hem sahadakilerin hem tribündekilerin psikolojisini bozdu. Aşırı motivasyondan dolayı da Caner, sinirlerine hakim olamayarak üst üste iki sarı kart gördü. Maç uzarsa, işimizin zor olacağını düşündüğümüz dakikalarda ise Forlan’ın golü umutlarımızı yerle bir etti. Bu dakikadan sonra çok çok büyük mucizelere kalan işimiz, kalan dakikaları aleyhimize geliştirdi. Ayağımıza kadar gelen bu fırsatı çok talihsiz şekilde, hakem katkısıyla elimizden kaçırdık.

12. adamın önemi
Hedefleri arasındaki iki kupadan uzaklaşan Galatasaray, bu dakikadan sonra ligde iyileşen oyuncularının da katılımıyla vargücüyle şampiyonluğa odaklanacak. Galatasaray tribünlerinin görsel şovu, inanmışlığı, bütünlüğü, uzun zaman sonra geldiğim Ali Sami Yen’de beni çok etkiledi. Ama asıl etkileyen şey ise maçtan sonra bu mücadeleyi veren oyuncuların tribünlere çağrılması ve onların yürekten alkışlanmasıydı. Sadece başarıyı sahiplenmeyen, kötü günde de takıma omuz veren Galatasaray taraftarının bu sahiplik duygusu takdir edilmeli.

Sergen Yalçın'ın yorumu sonraki sayfada

[PAGE]

Sergen Yalçın: Bu kadroyla üç kulvarda olmazdı

Fenerbahçe’nin bu kadar eksiğine ve psikolojik düşüklüğüne rağmen güçlü Lille’i iyi oynayarak yenmesi işten bile değildi. Birçok eksiği olduğu için haddini bilerek oynayan bir Fenerbahçe vardı sahada. Son maçlarda alışık olmadığımız şekilde 90 dakika boyunca fizik olarak güçlü durdular. Her oyuncu, sahada durması gereken yerdeydi. Önde Lille’e baskı yapıp, kazandıkları toplarla pozisyon üretmeye çalıştılar. Fenerbahçe’nin dün gece altı çizilebilecek en büyük kozu, topyekün mücadele etme amacıyla sahaya çıkmış 11 adamı olmasıydı.

Fenerbahçe çok motiveydi
Sakat ve cezalıların olması sahaya çıkan 11’i değiştirmişti ancak bu handikap, doğal bir adrenalin ve konsantrasyon da sağlamıştı sanki. Fenerbahçeli oyuncuların tamamı ilk andan itibaren oyuna motiveydi. Kişisel basit hatalar yapıldı ancak oyuncuların tamamı görev bilinciyle mücadele etti. Ancak kadrodaki mecburi revizyon ve birkaç oyuncunun birden mevkii değiştirmesi, bazı olumsuzlukları da beraberinde getirdi. Mesela kanatlar... Maç boyunca beklenen kanat organizasyonlarını yapamadılar. Bunun şüphesiz en önemli sebebi savunmanın sağında Bekir, solunda Deniz’in oynamasıydı.

Emre Belözoğlu muhteşemdi
Emre Belözoğlu’na ise ayrı bir paragraf lazım. Bursa maçındaki gibi yine sınırlarını zorladı. Muhteşeme yakın bir futbol sergiledi. Golüyle güzel oyununu taçlandırdı. Onun ileride yapacağı pres ve kazanacağı toplarla kontra denemeleri de yaptılar ve nadir de olsa bazen başarılı oldular. Böylesi bir rövanş maçında golün erken sayılabilecek bir dakikada gelmesi de Fenerbahçe’nin oyun içindeki tavrını değiştirdi. Öne geçip, tur için yetecek skoru bulan Sarı-Lacivertliler, biraz daha geriye yaslanıp, daha kontrollü oynamaya başladı. Bu durum da boş alanları iyi değerlendirip, hızlı atağa çıkan Lille’in planlarını alt üst etti. Oysa ki ilk maçın skoru ve Fenerbahçe’nin rövanşı kazanma zorunluluğu tam da Lille’in arzuladığı şeydi. Yukarıda belirttiğim gibi Fenerbahçe’nin erken sayılabilecek golü, Fransızlar’ın bu planlarını rafa kaldırmasına neden oldu. Bildik kontrataklarını yapamadılar, golü ise duran toptan buldular. Fenerbahçe golü ancak bu şekilde yiyebilirdi, öyle de oldu. Tabi yazık oldu.

Ligde eli güçlenebilir
Fenerbahçe, turu fazlasıyla ve fazlasıyla hak etmişti. Artık şapkayı masaya koymanın zamanı... Fenerbahçe tur atlasaydı da yazımın sonunu böylesi bir finalle bitirecektim. Daha önce altını çizdim, tekrarlıyorum. Fenerbahçe’nin mevcut kadrosu, üç kulvarda yarışacak yeterlilikte değildi. Şimdi bir hedeften uzaklaştılar. Süper Lig ve kupa için mücadele edecekler. Kadro dezavantajıyla üç kulvarda birden mücadele etmek zorunda kalan Fenerbahçe, şimdi Süper Lig yarışına daha sıkı sarılabilir. Kısacası, Fenerbahçe’nin Avrupa’ya veda etmesi, lig yarışında elini güçlendirebilir.

Erman Toroğlu'nun yorumu sonraki sayfada

[PAGE]

Erman Toroğlu (Hürriyet) G.Saray'ın el bombası


Maç o dakika 1-1. Daha 40 dakika kemiksiz vaktin var. Ve sen takımı en zor ve en yorgun olduğu yerde 10 kişi bırakıyorsun. Bir teknik adam ve takım için böyle futbolcular el bombasıdır. Hiçbir teknik adam oyundan atılan futbolcuyu istemez.


DETAY... Ayrıntı... Nüans... Bu kavramları çoğaltabilirsiniz. Türk insanının genelinde bu kavramlar hikayedir. Onlar çok akıllı, çok muazzam insanlar oldukları için böyle ufak tefek detaylarla uğraşmazlar. Sonra da dağlara taşlara yaparlar ama kabahati hep başkalarına atarlar. Mesela basında yok mu? Var. Madrid’deki ilk maçta yorum yaptığımda bir-iki çok bilen demişler ki: “Erman, o maçta G.Saray’ı aşağılıyor.” Böyle bir şeye hiç kimsenin hakkı yok.
O maçta görünen bir şey var. G.Saray tek yönlü oynuyor. Hücumcuları yok. Zaten daha farklı oynama şansları da yok. Nitekim oradaki G.Saray, burada da aynı oynadı. Belki suçlayabilirsiniz, “neden daha fazla hücum etmedi” diye. O zaman da İbrahim Tatlıses’in bir sözü aklıma geliyor: “Urfa’da Oxford vardı da okumadık mı?” Şu anki kadron sakatlıklardan dolayı bu...
Tipik Türk futbolcusu
Her şey tamam, güzel. Hakem penaltı verdi vermedi. O da farklı bir olay. Ama dakika 80, Maç 1-1. Topu kaptırmışsın. Kaptırdığın yerden kendi kalene tehlike mesafesi 90 metre. Ve orada adama çift dalıp ikinci sarıdan atılıyorsun. Bunu yaparken birinci sarı kartının olduğunu unutuyorsun herhalde. Bu Caner için “amatör futbolcu” desem değil, profesyonel. “Acemi” desem, o da değil. Peki o zaman ne? Aklıma ilk cevap; Türk futbolcusu olduğu geliyor. Bazı Türk futbolcuları buna alınabilirler ama kusura bakmasınlar. Bu tip olayları Türkiye liginde çok görüyorum. Ve yöneticiler onlara sahip çıkıyorlar.
Asistan hakemin suçu
Maç o dakika 1-1. Daha 40 dakika kemiksiz vaktin var. Ve sen takımı en zor ve en yorgun olduğu yerde 10 kişi bırakıyorsun. Bir teknik adam ve takım için böyle futbolcular el bombasıdır. Hiçbir teknik adam oyundan atılan futbolcuyu istemiyor. Çünkü bir kişi eksik, artık çok büyük fark.
Hiç uzatmadan sadede gelelim. Caner’in ceza alanı içindeki Perea ile girdiği mücadelede Perea’nın elle oynaması net bir penaltı. Önce sarı kesin verilir.
Gerekirse kırmızı bile olabilir. Ama penaltının yorumu yok. Bu da iyi güzel. Peki oradaki asistan hakem ne yapıyor. Onun vazifesi bu penaltıyı hakeme verdirmek. Aslında en çok hatalı olan oradaki asistan hakem. Maçın hakeminin o el pozisyonu kaçırdığını zannediyorum. Eğer görseydi, avantaj uygulardı. Gol olmayınca da penaltıyı verirdi.
Değerlerimiz çok farklı
Çünkü 78. dakikada olan bu net penaltıdan evvel, bu sefer 73. dakikada G.Saray ceza alanına sağ taraftan giren İspanyol oyuncuyu, Hakan Balta net bir biçimde düşürdü. O da net bir penaltı. Yani hakem art niyetli olsa, işi hiç uzatmaz orada çalar işi bitirirdi. Yani biz hakemden evvel kendimize bakalım.
Ama dedim ya bizim marka değerini konuşan yöneticilerimiz her şeyi basına yıkan, hakeme yıkan federasyona yıkan yöneticilerimiz, futbolcularına toz kondurmayan yöneticilerimiz milyon dolarları böyle ufak detaylarla kaçırıyorlar. Bizce ufak ama Avrupalı için bu değerler çok önemli. Zaten aramızdaki fark da burada.
Doğrusunu yaptılar ama
Bu tip eleme maçlarında skoru korumak çok zordur. Çünkü ilk maçta alınan 1-1’lik sonuç, Ali Sami Yen’de gol yemezse G.Saray’ı tur atlatıyor.
Yani burada gerilen G.Saray. Ama G.Saray bence doğrusunu yaptı, oradaki maçın taktiğinden çok farklı bir şekilde oynamadı. Arada bir defansta uzun top yaptı ama kafayı vuracak Arda yok. Çünkü boyu müsait değil. Bir tek Keita yapabilirdi. Zaten o da golü yaptı. Defans yapıyorsunuz, adam serbest vuruş kullanıyor. Kaleciye sert gelen topu
G.Saray defansından herkes seyrediyor. Hamle yapan bir tek Neill var.

Acı ama gerçek!

Acı ama gerçek. Zaten gerçekler acıdır. Olsun, biz gene yazalım. Bu maça çıkarkın G.Saray, Türkiye ligi lideri. Atletico Madrid, İspanya liginin 13’üncüsü.

Ali Sami Yen'de maç seyretmek

Ali Sami Yen’de basın tribününde oturarak maçı yorumlamak muazzam bir olay! Deveye hendek atlatmak gibi bir şey. Herhalde onun yüzünden de çok spor yazarı televizyondan seyredip yazmayı tercih ediyorlar. Bir yerde de haklılar. Sakın kimse kızıp laf etmesin.

Ömer Üründül'ün yorumu sonraki sayfada

[PAGE]

Ömer Üründül (Sabah):

Fenerbahçe Lille karşısında elinde tuttuğu tur şansını son dakikalarda yediği talihsiz bir golle yitirdi. Daum'un dün sahaya çıkardığı takım tertibi rekor sayıda eksik yüzünden çok büyük bir handikaptı. Bilhassa defans bloğu çok riskliydi. Ayrıca defansın kenarlarındaki Deniz ve Önder'in hücuma destek vermesi yapıları itibariyle mümkün değildi. Gökhan Gönül de orta sahanın sağında oynayamazdı.
Böyle bir takım tertibiyle yapılması gerekenler şunlardı: Takım ruhuyla müthiş bir direnç göstermek, sahanın her bölgesinde yardımlaşma ve de yenecek bir golün getireceği büyük sıkıntıları düşünerek savunma güvencesini ihmal etmemek.
İlk yarı Fenerbahçe bunların hepsini yerine getirdi. Emre baş aktördü. Selçuk da defansın önünde ikili mücadele özellikleriyle bir garanti oluşturuyordu. Emre'nin mükemmel bir şutu da direkten döndü. Sonra da yine Emre ilginç bir gole imza attı. Hem seyirci hem takım büyük moral kazandı. Kendisini göstermek için büyük efor sarf eden Güiza devre biterken çok kritik bir asistle yüzde 99'luk bir gol pozisyonu hazırladı ancak Alex bunu değerlendiremedi.

DAUM'UN BÜYÜK YANLIŞI
İkinci yarıda Fenerbahçe'yi zor bir devre bekliyordu. Düşündüğüm gibi Lille ikinci yarıya hızlı başladı. Önemli olan onların bu temposunu kırıp oyunu kontrol altına almaktı. Gerçekten de Fenerbahçe 15 dakikalık yoğun bir baskı altında kaldıktan sonra İtalyan modeli bir anlayışla rakibinin hızını kesip oyunu istediği şekle getirdi. Bundan sonra yine skorun çok kritik olması yenecek bir golün her şeyi bitirebileceği düşüncesi takımın rahat oynamasına imkan vermiyordu. Ama üst düzey mücadele bütün takımda devam ediyordu. Ama ne yazık ki bu maçta bu tip bir takıma hemen hemen pozisyon vermeyen Fenerbahçe duran toptan talihsiz bir gol yedi ve bütün ümitler orada bitti. Gerçekten bu eksik takımın mücadelesine yazık oldu.
Daum yine çok büyük bir teknik adam yanlışlığı yaptı. Güiza'nın çıkmamamsı gerekirdi. Çıkması gereken Alex'ti. Cristian-Alex değişikliği olmalıydı. Ama Alex'in dokunulmazlığı var. Deniz'i çıkarmak da hataların en büyüğüydü. Golün geldiği frikik o kulvardaki boşluktan kaynaklandı. Üstelik duran toptan yenen golde de Deniz olsa katkı sağlardı. Deneyimli Alman hakem objektif