BIST 10.046
DOLAR 32,39
EURO 34,60
ALTIN 2.379,91

Dünyanın gündemi; NATO zirvesi

Aynı şekilde dünya liderleri, ülkeleri arasındaki gri konuları aydınlaştırmak veya üye ülke liderleriyle aralarındaki mutabakat oranlarını yukarı çekmek için bu tür zirveleri büyük bir fırsat olarak değerlendiriyorlar.

Sevgili dostlar; Dünyanın, bilhassa bir birinden emin olma, genel güvenlik kavramı ve onun beklentisi açısından iki bloklu bir görünüm arzettiğini ifade etmek, eskilerin tabiriyle “ malumun ilamı” olur.

İşte, bizimde içinde bulunduğumuz “Nato” bu iki bloktan en etkin ve yaygın olanının oluşum ve ifade tarzı, yani adlandırılması ve tesmiyesidir.

Geçtiğimiz 14 Haziran Pazartesi günü Belçika-Brüksel’de 2021 yılı “NATO Zirvesi” gerçekleşti. Zirveye önem kazandıran en önemli husus önümüzdeki 30 yıl içerisinde, gerek genişleme ve gerekse icra edeceği fonksiyon açısından Nato’nun geleceğini belirlemeye yönelik temel ilkelerin bu toplantıda görüşülüp kabul edilecek olmasıydı.

Nitekim Ukrayna’nın, talebi doğrultusunda Nato’ya dahil edilmesi, tabir caizse Rusya’ya yönelik bir “gözdağı” mahiyetinde tecelli etmiş ve Rusya’nın canını son derece sıkarken, Ukrayna’yı da bihayli rahatlatmıştı.

Ukrayna’nın “Tam Üye” statüsünde Nato’ya kabul edilmesi, Kırımın, Bahçesaray’ın, Akmescid’in kurtuluşuna yönelik bizi de bihayli ümit deryasına yaklaştırmıştı.

En önemlisi; Nato Bloku’nun, gelecek 30 yıllık plan dahilinde, evrensel özgürlük ve insan haklarının gelişip yayılmasına engel olma yolunda, 1944’den bu yana Doğu Türkistan’da, Urumçi’de, Kaşgar’da işlemiş olduğu cinayetleri de göz önünde bulundurarak, özgürlüğün gelişmesinin önünde en büyük aktör olarak Çin’i belirleyip ilan etmesi, Doğu Türkistan’daki kardeşlerimizin geleceği hakkında onların, temel hak ve hürriyetlerine kavuşmuş, doğma vatanlarında o ay-yıldızlı gök bayrağın altında hür ve bağımsız olarak yaşama arzu ve beklentilerine yönelik bir ümit oldu bize…

“ Merkez İrade”nin, mazlumların ahına istimdat etme yolunda, şifa sunacak gayret ve organizeyi kimlerin eliyle icra edeceğini biz bilemeyiz. Ummadığın taş baş yarar, derler. Bize düşen hayırların fethi, şerlerin def’i için dua etmektir. Rabbim kardeşlerimizin sıkıntısını tez zamanda gidersin…

ZİRVELER DÜNYA KAMUOYUNA VİTRİN OLUYOR!

Bu tür zirveler, dünya kamuoyunun kafasında kördüğüme dönüşmüş birçok merak konusu meselenin bizzat aynel-yakin müşahede ile çözümüne yardımcı oluyor. Nitekim günler önce dış piyasalar- iç piyasalar, hasılı bütün dünya 14 Haziran Pazartesi günü gerçekleşecek olan Erdoğan-Biden görüşmesine kilitlenmişti.

Aynı şekilde dünya liderleri, ülkeleri arasındaki gri konuları aydınlaştırmak veya üye ülke liderleriyle aralarındaki mutabakat oranlarını yukarı çekmek için bu tür zirveleri büyük bir fırsat olarak değerlendiriyorlar.

Tabi bu arada nihaî olarak aile fotoğrafında yer alan her liderin duruşu, fotoğraf karesinde almış olduğu yer, ikili görüşmelerde sergilediği jest-mimiklerine varıncaya kadar ortaya koymuş olduğu söz davranış ve etkinlik açısından hem dünya kamuoyu hem de kendi ülke kamuoyu ona bir not veriyor.

Bu açıdan bakılınca, sayın Cumhurbaşkanımız ciddi ve dik duruşuyla, ikili görüşmelerde, muhatapları karşısında kendinden emin, belge ve bilgiye dayanan haklılığına binaen gündeminin hakimi olduğunu karşı tarafa ihsas ettirmiş olmanın vermiş olduğu güven içinde Devletimizi ve Reis’i olduğu Cumhuru her zamanki gibi vakur, ruh kökümüze yakışır bir şekilde temsil ettiler.

İkili görüşmelerde O’nun ciddi ve dik duruşu karşısında Midyotakis’in ellerini oğuşturması, Merkel’in elindeki küçük çantasından medet umması, Macron ile Boris Johnson’ın sergilemiş oldukları çocukça tavırları arasındaki farkı dünyanın gözleri önüne sermeye yetiyordu.

Biden ise, seçilmesinin ardından, bizim muhalefete, onları hayal ettikleri günlere taşımaya yönelik, devlet adamlığı ciddiyetinden uzak yapmış olduğu beyanlarının pişkinliği içerisinde “ çok iyi bir toplantıydı” açıklaması ile günah çıkarma gayretindeydi.

Sayın Cumhurbaşkanımız ise, gerek S-400’ler gerekse F-35’ler, gerek Doğu Akdeniz, gerek Suriye’nin kuzeyinde bize karşı donatıp ileri sürdükleri PYD ve YPG konusunda daha önce düşüncelerimiz ney idiyse onları aynı şekilde ifade ederek belki, milletimizi ve onun değerlerini yakından görür de kendine gelir düşüncesiyle Biden’ı ”İşbirliğimizi artıracağız” beyanıyla birlikte Türkiye’ye davet ettiler.

Görüşme sonrası Dünya Kamuoyu’na yönelik yapmış olduğu basın açıklaması sonrası “ Haydin Bakü’ye” ye diyerek Ermeni’den geri alınan ecdad yadigarı Karabağ-Şuşa etkinliklerine iştirak için Azerbaycan’a hareket ettiler.

BİZİM GÜNDEMİMİZ İSE KARABAĞ VE BAKÜ!

Sayın Cumhurbaşkanımız biraz önce ifade ettiğimiz gibi Basın toplantısıyla Nato zirvesini noktalayınca heyetiyle birlikte 15 Haziran Salı günü planlanmış olan Sembolik Karabağ-Şuşa ziyaretine iştirak etmek ve 16 Haziran Çarşamba günü akşam saatlerinde Bakü Olimpiyat Stadında oynanacak olan 2020 Avrupa Futbol Şampiyonası Türkiye-Galler maçında yiğitlerimizi yalnız bırakmamak için Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ile birlikte tribündeki yerlerini almak üzere Azerbaycan Bakü’ye hareket ettiler.

Azerbaycan halkı, bilhassa gençliği ellerinde Azerbaycan Türkiye bayrakları olduğu halde onu karşıladılar. Kendilerini ellerindeki bayraklarla karşılayan ve heyecanları davranışlarına yansıyan kalabalıklar sözleriyle değil, fiil ve davranışlarıyla “ bir millet iki devlet” diye adeta haykırıyordu.

Azerbaycanlı aydınlar bir “Dünya Lideri”ni ağırlayacak olmanın heyecan ve gururu içerisinde Sayın Cumhurbaşkanımızın yolunu günler önceden beklemeye başlamışlardı.

Zira O, Ermeni işgalinden kurtarılan Karabağ’ın sembolik şehri Şuşa’yı ve orada medfun bulunan kadim ecdadın kabirlerini ve buraları geri alma esnasında güneş misali bir hilal uğruna batan ve tertemiz alnından vurulup ulu babalarının koynunda yatan şehitleri ziyaret edecek, Müslüman Türk’ün kadim yurdu Karabağ’ı yeniden ihya etmek için iki lider birlikte temaslarda bulunacaklardı.

Dolayısıyla çok önemli bir ziyaretti. Üstelik Cumhuriyet tarihinde Sayın Erdoğan, Karabağ’ı, Şuşa’yı ziyaret eden ilk Türk lider ve ilk Türk Cumhurbaşkanı olacaktı.

Bu itibarla Azerbaycan halkı, aydınları bu ziyarete çok önem atfediyorlardı. Üstelik bu ziyaretin bir diğer önemi de, Kafkasya’yı ilgilendiren uluslararası küresel boyutlu ilişkilerin tam da akabinde gerçekleşiyor olmasıydı.

Diğer taraftan Türkiye ve onun Cumhurbaşkanı “ Bir millet, iki devlet” kavramını sözde koymamış, bilfiil uygulamaya dökmüş ve kardeş Azerbaycan’ın devlet başkanı ile birlikte bizzat Karabağ’da, Şuşa’da halkla bir araya gelmiş ve bu birlikteliğin huzur ve mutluluğunu duymuştur. Rabbim kardeşliğimizi daim kılsın, kem gözlerden, kınayanların kınamasından bizi korusun.

Başta her iki Cumhurbaşkanımız olmak üzere sizler Karabağ- Şuşa’da medfun bulunan ecdad ve şüheda ruhundan algılamış olduğunuz ruh, mana ve moral ile Bakü Olimpiyat Stadındaki yerinizi alacaksınız, siz orada alkışlarınızla, biz burada ekran başında dualarımızla Gallere karşı bir millet iki devlet adına sahaya çıkacak olan arslanlarımızı destekleyeceğiz ve inşallah gülen taraf biz olacağız.

Azerbaycanlı kardeşlerimin tabiriyle “Hemişi hoşbaht olalım.”

Kalın sağlıcakla sevgili dostlar.