BIST 10.046
DOLAR 32,44
EURO 34,84
ALTIN 2.423,60

Dünya istikrar ve barışına Ankara'nın katkıları!

Sevgili dostlar bugüne kadar kendilerini dünyanın sahibi zanneden emperyalist-siyonist birlikteliği, daha çok bizim etrafımızda, vaktiyle bize ait olan eski diyarlarımızda, aleme nizam vermek bahanesiyle hep dolaşıp durdular… Kan ve göz yaşlarının oluk-oluk akması, sivil halkın yerini-yurdunu terk etmesiyle sonuçlanan planlarını devreye soktular.

Her seferinde mazlumun ahını dindirmek, bebelerin akan gözyaşlarını silmek için Ankara, zulmün sergilendiği her bir mahalde yerini almış ve tarihî misyonu doğrultusunda fonksiyonunu icra etmişti. Ama gel gör ki, o zalim işbirlikçilerinin içimizdeki yerli sempatizanları “Ne işi var Ankara’nın Suriye’de, Libya’da, Doğu Akdeniz’de” yaygarasını koparmış, kamuoyu nezdinde kendi milletini çökertmeye çalışan dış organizasyonlara her seferinde katkı sunmuşlardı…

 Fakat onların farkına varamadıkları, bu milletin bir özelliği vardı; o da, bu aziz millet, zalimin zulmü sonucu yollara düşen anaların akan gözyaşlarını, hıçkırıklarıyla birlikte yalayan bebeğinin ne dinine ne de milliyetine bakmadan, onlara yardım elini uzatır ve bu günlerde Romanya’nın Ukrayna sınır kapısında Suceava şehrinde olduğu gibi bütün mazlumları bağrına basar ve onlar için Halil İbrahim Sofralarını kurar. 

Ankara milletimizin bu özelliğini kurumsallaştırdı!

Batı’da sözüm ona, hukukun üstünlüğünü hedefleyen bazı diplomasi platformları vardı. Ama onların maskeleri Ankara’nın “one minute” çıkışıyla birlikte düşmüştü. Zaten onların böyle bir organizasyona öncülük etmeye hakları da yoktu. Zira onların tek dişi kalmış canavar misali medeniyetler; ve bu doğrultudaki tarihî geçmişleri onların bu tür bir erdemliliğe öncülük etmelerine engeldi.. En basit örneği ile onlar yıllarca sömürdükleri Afrikalının elini dahi “ beyaz değil, siyah” diye sıkmaz, mazlumu da bir bahane ile vurup yere yıkarlar, ama gel gör ki ağlamaya da bırakmazlar. Ey zalim!... Mağdur ettin, vurdun yere yıktın mazlumu, hiç olmazsa  bırak da rahat rahat ağlasın, ağlayarak dindirsin ızdırabını garibim. Fakat türlü entrikalarla ağlamasına bile engel olurlar veya onun karşısına daha büyük “DERT” çıkararak ona eski mağduriyetini unuttururlar. 

İşte, kurtla kuzuyu yiyip, sahibiyle oturup ağlayan Batı’nın bu iki yüzlülüğü karşısında dünyanın hasretini çektiği güven ortamını yeniden ihya etme yolunda Ankara, tarihi misyonu doğrultusunda geçtiğimiz yıldan bu yana dünya barışına, hiçbir çıkar gözetmeksizin “MAHZA” katkı sunmak üzere Antalya Diplomasi Formu’nu düzenlemeye başladı.

Bu yıl ikincisi düzenlenen Antalya Demokrasi Formu, Türkiye’nin bölgesinde ve dünyada giderek artan cazibesinin de bir tezahürü oldu. Nitekim üç gün süren forma dünyanın dörtbir yanındaki 75 ülkeden, 17 devlet, hükümet başkanı, 80 bakan ve 89 uluslararası kuruluş temsilcisi katıldı.

En önemlisi!

Bütün dünya “muhkem kalelerin ardına saklanırcasına” meydana çıkmadan “yaptırım” diye adlandırdıkları birtakım yollarla, Girayların yurdu Kırım’ı ilhak ettikten sonra şimdi de Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü hiçe sayarcasına ona saldıran Rusya’yı durdurmaya çalışırken Ankara, bugüne kadar her iki tarafa da eşit tuttuğu mesafesini mesnet edinerek mertçe meydana çıkmış ve savaşan iki komşusunun  Dışişleri Bakanlarını “bir diplomasi zaferi “ sayacak mahiyette Antalya Zirvesi’nde bir araya getirmişti. 

Üstelik Antalya’da gerçekleşen bu buluşmada, bir üçüncü ülke olarak Türkiye’nin de masada hazır bulunmasının bizzat savaşan iki ülke tarafından talep edilmiş olması ülkemizin tarafsızlığına duyulan güvenin bir göstergesiydi. Bütün bunlar, özlenen dünya barışına katkı yolunda sayın Cumhurbaşkanımızın, savaşan taraflar arasında Türkiye’nin arabuluculuk fonksiyonunu icra etmeye hazır olduğunu, uyuşmazlığın başından bu yanan ifade etmekle savaşın sona erdirilmesinde yegane çözüm yolunun diplomasi olduğunun altını çizmesi açısından önem arzediyordu.

Bütün dünya Türkiye'nin bu tarihi misyonunun farkındaydı!

Ankara,bu tarihî etkinliği dolayısıyla Antalya platformundan önce diplomatik ortamda misafirlerini kabul etmeye başlamıştı. Bu bağlamda geçtiğimiz hafta gerçekleşen İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un, bir bakıma fiilî özür dileme mahiyetinde gerçekleşen ziyaretinin ardından Azerbaycan Cumhurbaşkanı sayın İlham Aliyev’in ziyareti gerçekleşmişti. Aynı günün akşamı sayın Biden Cumhurbaşkanımızı teefonla aramıştı. Geçtiğimiz Pazar günü de Cumhurbaşkanımız Yunanistan Başbakanı sayın Miçotakis’i kabul etmişti. 14 Mart Pazartesi günü ise Almanya Şansölyesi Ankara’daydı. Polonya Cumhurbaşkanı Duda’nın 16 Mart Çarşamba günü itibariyle sayın Cumhurbaşkanımızın davetlisi olarak Ankara’nın misafiri oldular. 

Bütün bunlar, bölgemizde uzunca süreden bu yana vicdanları yaralayan haksızlıklar karşısında sergilediğimiz aktif ve dirayetli tutumumuzun küresel güce dönüşmüş olduğunun, dost düşman herkes tarafından kabul edilmiş olmasının tezahürü, en azından zımnî ifadesi oluyordu.

Dünya barışına katkı yolunda son icraat!

Sayın Cumhurbaşkanımız 15.03.2022 tarihinde Kabine Toplantısı sonrası “Millete Sesleniş” programında yapmış olduğu konuşmada, adeta dünyaya diplomasi dersi verircesine Dışişleri Bakanımız sayın Çavuşoğlu’nun, temaslarda bulunmak üzere önce Moskova’ya, ardından da Kiev’e gideceğini açıkladılar. Bu açıklama geçtiğimiz hafta sayın Çavuşoğlu’nun birlikteliğinde Rusya-Ukrayna Dışişleri Bakanları arasında Antalya’da gerçekleşen toplantının ses getirmiş olduğunun dünyaya ilanından başka bir şey değildi.

Antalya’da sayın Çavuşoğlu’nun aracıılığıyla gerçekleşen bu temas diplomasisi ve karşılıklı görüşme dünya barışına giden kapıların açılması bakımından çok öenmliydi. Dün itibariyle ilk önce Moskova’da temaslarda bulunduktan sonra bu gün de  Ukrayna’ya geçecek olan sayın Çavuşoğlu’nun diplomatik gayretleri sonucu inşallah ateşkes ve barışın sağlanması yolunda mesafe alınır ve bu samimi çabalar neticesinde dünya rahat bir nefes alır.

Kalın sağlıcakla sevgili dostlar