BIST 10.083
DOLAR 32,44
EURO 34,76
ALTIN 2.426,20
HABER /  GÜNCEL

Cesedi parçalanmış, gözleri oyulmuştu!

Tunceli’de işkence edilerek öldürülen Ayten Öztürk’ün babası Hıdır Öztürk’ün ifadesi tüyleriniz diken diken edecek.

Abone ol

TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu bünyesindeki Terör ve Şiddet Olaylarına ilişkin alt komisyon, 1992 yılında Tunceli’de işkence edilerek öldürülen Ayten Öztürk’ün babası Hıdır Öztürk’ü dinledi.

Konuşmasına “Cesedi parçalanmış, gözleri çıkarılmış, kulakları kesilmiş bir evladın babası olarak buradayım’’ diye başlayan acılı baba dönemin Tunceli Jandarma Alay komutanı ile görüşmesinin ardından kızının ortadan kaybolduğunu ve görüşmede ‘Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım’ın da bulunduğunu söyledi.

Taraf ’a konuşan TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanı ve AKP Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün, alt komisyonun bir faili meçhul araştırma komisyonu olmadığını belirterek, “Ancak bu araştırma komisyonu bir ihtiyaçtır. Bu tanıklıklar da olası bir faili meçhul komisyonu için altyapı oluşturuyor” dedi. Komisyon toplantısına ailenin avukatlığını da üstlenen CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün ile birlikte gelen Hıdır Öztürk, “Bunu bize neden reva gördüler? Neden kızım canice, hunharca katledildi? Bu bir insana, bir Müslüman’a yakışır mı? 76 yaşındayım evladını böyle kaybetmiş başka bir babayla karşılaşmadım’’ diyerek gözyaşlarına hâkim olamadı. Kızının, “örgütle hiçbir zaman işi olmadığını’’ vurgulayan Öztürk, kızının öldürülmesine giden süreç hakkında bilgi verdi. Dönemin Tunceli Jandarma Alay Komutanı’nın kendisini makamına çağırarak, “Kızlarından biri dağa çıkmayı düşünüyor” dediğini aktaran Öztürk, bu sözlere itiraz ettiğini, çocuklarının tümünün çalıştığını, kendisinin de devlet memuru olduğunu belirttiğini anlattı.

DEVLETİN SESİ ÇIKMIYOR

Komutanın, görmek istemesi üzerine çocuklarını da alarak alaya tekrar gittiğini belirten Öztürk, şöyle devam etti: “Orada, alay komutanı ile oturduk. Bize çay ikram etti. Çocuklarımın adresleri, nerede çalıştıkları bilgisi alındı. Sonra komutan bir askeri çağırarak, ‘bunları aşağıya Mahmut Bey’e götür’ dedi. Aşağıya indik, bir odada zayıf, sakallı biri oturuyordu. Çocuklarımı içeri aldılar, ben dışarıda kaldım. Bir süre sonra çocuklarım odadan çıktı. Yine adres bilgilerinin alındığını söylediler. Çocuklarım, daha sonra televizyon haberlerinde ‘Yeşil’ diye tanıtılan bu adamın Mahmut olduğunu söylediler. Bu olaydan 2 ay sonra bir un fabrikasında çalışan kızım çıkışta, beyaz bir taksiyle götürüldü. Sonra bizi fabrikadan arayıp, durumu bildirdiler. Ben hiçbir zaman devletin böyle bir şey yapacağını düşünemezdim. Cinayetin üzerinden 19 yıl geçmesine rağmen devletin tüm kurumları hâlâ sessiz.’’

CESEDİ MEZARLIKTA ÇOBAN BULDU 

Tunceli’de yaptıkları hiçbir aramadan sonuç alamadıklarını belirten Öztürk, kızının cesedinin Elazığ Asri Mezarlığı’nda bir çoban tarafından bulunduğunu söyledi. Çobanın, kızının toprağın dışında kalan kolunu fark ederek, yetkililere bildirmesi sonucu cesedin bulunduğunu anlatan Öztürk, cesedin teşhisi sırasında yaşadıklarını da ağlayarak anlattı. 

"JİTEM'İN HESABINI 'O'NDAN SORUN" 

Olayın ardından, söz konusu jandarma alay komutanıyla görüşmek istediklerini ancak sonuç alamadıklarını belirten Öztürk, yaptıkları hiçbir resmî başvurunun da işleme konmadığını öne sürdü. Öztürk, “Gecemiz, gündüzümüz kalmadı. Bunun da sonu Susurluk gibi mi olacak? Mehmet Ağar, Tansu Çiller neden buraya çağrılmıyor? Konuya ilgi duyan basın mensupları da emniyet tarafından hep engellendi. Susturulduk, hiç konuşamadık. Çarşıda, pazarda bizi gören polisler hep bize küfretti. Tansu Çiller’i çağırın, JİTEM’in hesabını sorun ondan’’ diye konuştu.

GELİNLİKLE GÖMDÜK

27 Temmuz 1992’de, Tunceli Kepektaşı nahiyesindeki evinin önünden dört kişi tarafından beyaz Renault bir arabayla kaçırılan Öztürk’ün cesedi 9 Ağustos 1992’de Elazığ Asri Mezarlık’a yakın bir arazide bulundu.

"ABLAMIN KATİLİ 'YEŞİL'Dİ"

Öztürk’ün kız kardeşi Makbule Öztürk o günleri ‘Kürdistan Aktüel’ isimli siteye yaptığı açıklamada şöyle anlattı: 9 Ağustos günü telefonumuz acı acı çaldı. Ahizeyi kaldırmaya cesaret edemedik, sanki kaldırmazsak melek ablamız ölmeyecekti. Sonra annemin titreyen elleri telefona uzandı. Bir kaç dakika sonra annem telefonla birlikte sustu! Bayıldı annem... Ailece Elazığ Devlet Hastanesi’ne gittik, kalp hastası babam, sağ eliyle kalbini bastırmış, korkudan tutmayan ayaklarını yerden sürüklüyor. Annem saçlarını yolarak, ağıt yakıp yürüyordu. Annemi teskin ederek cesedin bulunduğu yere yürüdük, bir görevli cesedi örten bezi kaldırınca; babam dizüstü yere çöktü, annem çığlık atarak saçlarını yolmaya başladı. Paramparçaydı ceset, burnu kopuk, kulakları kesik, gözleri oyuktu. Dudakları mosmor, yanakları siyah, vişne rengi kanla dolup çürümeye yüz tutmuştu. Köyümüze götürdük cenazeyi. Annem kefen yerine gelinlik giydirerek gömdü ablamı. Seneler sonra gazetelerde resmini görünce tanıdım. O gün albayın odasında bulunan kişi Yeşil’di, ablamın katili oydu.”