BIST 9.916
DOLAR 32,44
EURO 34,74
ALTIN 2.438,67

Celladını Tasarlayan İlk ve Tek Canlı İle Tanıştınız Mı?

Doğum tarihi ne olursa olsun, sonu -izm ile biten yabancı menşeili fikir(!) akımlarına baktığımızda, insanoğlunun açık ara zararda olduğunu anlamak zor değil. Bunun içindir ki Cemil Meriç; "İzm'ler idrakimize giydirilen deli gömlekleri. İtibarları menşe'lerinden geliyor. Hepsi de Avrupalı.” diyerek bu fikir akımlarının; kavrama, tasavvur etme, bilme yetisine verdiği zararı, ‘deli gömleği’ metaforu üzerinden anlatmaya çalışır. Teknolojiden beslenen benzer minvaldeki akımlar, bu tarihi ve önemli tespite rağmen, günümüzde hala inandırıcılığını koruyabiliyor. Transhümanizm de bunlardan sadece biri.

Hümanizm, günümüzde ‘insancıllık’ gibi yanlış bir kavramın yerine kullanılsa da esasen insanın Yaratıcı, tabiat ve kâinat karşısındaki böbürlenen konumunu ifade ederken; transhümanizm, insanın doğasını değiştirme ve kusurlarını(!) giderme amacı güder. Bilim vasıtasıyla teorik temele oturan; sanayileşme, dijitalleşme, teknoloji gibi kavramlarla da ete kemiğe bürünen transhümanizm, nereden bakılırsa bakılsın insan geleceği için tekin bir fikir değil. Fakat tehlikeli olanın cazibesine kapılan ve rasyonelliği/deneyselliği tecrübe eden insan, çeşitli teknolojilerle beslenen transhüman’ın soluğunu şimdiden ensesinde hissetmeye başladı.

Güzelliğin muhafazası gibi masum bir fikrin modasının geçmesiyle ortaya çıkan; uzun yaşam, zihni/psikolojik kapasite artışı, bedenin dondurulması, hafızanın nakli ve kaydedilmesi, nöro implantlar gibi yapaylaşma çabaları devam ederken, insanın, ‘insan kalma arzusu’ oldukça romantik ve dramatik.

Kusursuz insan ve mekân üretme hevesindeki tekno-tekellerin yapay zekâ, yaşamın kolaylaşması ve toplumsal eşitsizliğin giderilmesi gibi söylemleri, robotik insana yumuşak geçiş yapmak için akıllıca seçilmiş ifadeler.

Elon Musk ve Bill Gates gibi temsilcileri olan transhümanizm; acının, hastalığın, yaşlanmanın ve dinin dolayısı ile ahlakın olmadığı bir dünyayı, putlaştırdığı bilim ve teknoloji üzerinden cesaretle vadedebiliyor.

Doğumu ve ölümü kendi elinde olmayan insan, kuralları belirleyen tek mutlak gücün kendisi olacağı bir evren için insanın değişim ve dönüşüm geçirmesini bir zorunluluk görüyor. İnsanı ve mekânı dönüştürerek, en evla yaşam koşullarının sağlandığı bir dünya inşa edilebileceğine, ikna etmeye çalışıyor. Hâlbuki iyi bir dünya, insanı vasatlıktan ("Böylece sizi vasat bir ümmet kıldık”/ Bakara, 2/143) uzaklaştırarak ve yarı robota dönüştürerek değil; dini, insani değerleri muhafaza etmek, emaneti üstlenmek ve mekânı bu amacın mahfazası haline getirmekle ancak mümkün olabilir. Bu nedenle huzur, barış ve kardeşlik içinde yaşanabilecek bir dünyanın sırrı, hepimizin içinde, özünde ve kökünde bilkuvve olarak bulunmaktadır.

Buna rağmen hakikatten kaçmakta ısrarcı olan ve şimdilik vahametin farkında olamayan insan, bugüne kadar hiçbir türün yap(a)madığını yapıyor; kendi halefini tasarlıyor. Daha fenası, zaten zihinsel olarak robota dönüşmüş insanın, bedenen de robota dönüşmekten endişe etmemesi hatta bu durumu çıkış yolu olarak görmesi.