BIST 10.209
DOLAR 32,42
EURO 34,81
ALTIN 2.403,18

Bu milletin gönül dünyası tarih boyunca etrafında huzur, karakter ve güven sunmuştur

Sevgili dostlar; gönül dünyamızın etkinliğine ve onun bir mektep mahiyetinde yetiştirilip pratik hayata sunduğu karakter yapısına  bir-iki örnek verdikten sonra, tarihî süreç içerisinde o karakter ve şahsiyetin çekildiği yerlerde sergilenen olumsuzluklara değinip, o olumsuzlukların ruh yapısının Mersin saldırısına yansıyan izlerine dikkat çekeceğiz.

Geçen hafta bir iki cümle ile değinmiştik; o karakterin neşv u nema bulmasının formülleri, ana kaynaklara bağlı olarak temelde İmam Maturidî tarafından belirlenmiş ve nihayetteki kökleşme ve gelişme sonrası ana bileşeni îman, karakter ve sadakat olan o asil medeniyet Maverau’n-Nehir’den batıya doğru akmaya başlamış, 1071 Malazgirt zaferiyle  birlikte Anadolu’ya giriş yapmıştı.

Ne zamanki o medeniyet, ana kaynakların talimatı doğrultusunda birlik ve beraberlik şuuru içerisinde Süleyman Şah’ın sorumluluğunu omuzlanan Yiğitler’le buluşunca, Boğazları aşıp Tuna ile kucaklaşmıştı. Ne zamanki o irade, Süleyman Şah’ın adaşıyla buluşunca Akdeniz’i Türk gölüne dünüştürmüş, bunu da yeterli görmeyip Kızıldeniz’le beraber hem Batı’dan hem Doğu’dan okyanuslara açılmıştı.

Bu sayede hasıl olan huzur ve güven hem Akdeniz’in, hem de Kızıldeniz’in sahillerinden iç kesimlere doğru yol almış ve Afrika’nın mağdur ve mazlumları bu sayede mutluluğa ermiş, o karakter ve şahsiyet ile tanışıp hemhal olmuş ve nihayet yüzleri gülmüştü.

Fazla derine gitmeye gerek yok, “daha dün” denilebilecek bir yakınlıkta, bu karakter örneğini sergileyenlerden biri de, Sudan’lı Musa idi... Birinci Dünya Savaşı devam ediyordu. Yemen cephesi malî imkansızlıklar içindeydi… Çok zor şartlar içinde Sudanlı Yaver Zenci Musa 300 bin Altın’ı Yemen karargahına ulaştırıp  Tevfik Paşa’ya teslim etmişti.

Sudanllı Zenci Musa, Osmanlı’nın ölüm-kalım mücadelesi verdiği sırada, Eşref Efendi’nin Yaveriydi. Onunla beraber Trablusgarp’ta, Balkanlar’da, Çanakkale’de cepheden cepheye koşmuştu. Sudanlı Musa, İstiklal Harbinin seyri esnasında destek için İstanbul’a gelir ve bu esnada geçimini sağlamak için bir taraftan da hamallık yapar. Bu esnada Sudan’lı Musa’yı uzaktan İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harrington’a gösterip “300 bin altınını Yemen’e kaçıran” Sudanlı Zenci Musa işte bu diye tanıtırlar.

İngiliz komutan Sudan’lı Musa’yı çağırır ve “bizimle çalışırsan seni altına boğarım” diye teklifte bulunur… Musa’nın cevabı aynen şöyledir; “Bu teklif beni rencide eder. Benim devletim Osmanlı’dır. Bayrağım Ay-Yıldızlı bayraktır. Komutanım Eşref Bey’dir. Bu iş bitmedi. Sizinle mücadelemiz devam edecektir.”

Şimdi ben soruyorum; bırakın bir ülkenin vatandaşı olup da dili başka, rengi başka, inancı başka olanını, bizzat kendi özünden doğma vatandaşları arasında, bu karakter ve sadakattaki şahsiyeti günümüzde hangi medeniyet veya eğitim sistemi yetiştirebilir acaba… Birlikte düşünelim ve hiç olmazsa geçmişimizi saygıyla hürmetle yaad edelim.

Bir örnek de lakın tarihimizden

Doksanlı yılların başıydı, Suriye’nin kuzeyinde Kamışlı’da yaşayan gönül ehli, Şeyh İzzeddin Haznevî Hazretleri namıyla maruf olan Türk asıllı bilgin bir kişi gönül dostlarını ziyaret etmek üzere Türkiye’ye gelir. Kendisine eşlik edenlerle birlikte yolları Kastamonu’ya düşer. Kastamomu’ya yaklaşınca rastlamış olduğu yeşillik alanda öğle vaktini eda etmeye karar verirler. Biraz ötede de bir ağacın altında, üç kişi kurmuş oldukları çilingir sofrasının etrafında alem yapmaktadırlar. İçlerinden biri kalkar, sallana sallana ibadet hazırlığı içindeki heyete doğru yürür ve onlara on metre kala durur. İzzeddin Efendi ise “söyleyin arkadaşa biraz daha yaklaşsın ki sesini duyalım” der.  Ama o şahıs yerinden kıpırdamaz ve şu karşılığı verir. “Siz günahsız temiz insanlarsınız, ben ise içkili ve günahkar bir kişiyim. Sizin yanınızda gelirsem sizi kirletirim. Bu halimle ben sizin yanınıza gelmeyi hak etmiyorum” der ve devamla; “bakın şu yolu takip edin, beş km ileride  bir Allah dostunun kabri var. Belki ziyaret etmek istersiniz diye onu size haber vermek istedim” der ve saygı gereği heyete arkasını dönmeden geri-geri arkadaşlarının yanına gider, onlara verdiği talimatla sofralarını toplayıp oradan uzaklaşırlar. 

Bu durum karşısında İzzeddin Haznevî hazretleri ağlar ve ilave eder. “Ben Kanada, Avusturalya, Avrupa,Hindistan, Güney Afrika, Amerika dahil dünyanın her tarafını gezdim dolaştım, ama Türkler kadar İslama, ALLAH’A, Peygamber’e saygılı hiçbir topluluğa rastlamadım ve görmedim. Adam sarhoş olduğu halde Allah’a, Peygamber’e, Mukaddesata saygısını eksik etmiyor. İşte Türk Milleti budur” cümleleriyle hissiyatını ortaya koyuyor. 

Kısacası bütün emperyalist birliktelik ve organizasyonlar; her ne kadar yerli işbirlikçilerini de hedeflerine yönelik kullansalar bile bu milleti çökertemeyeceklerdir. 

Afrika'nın bizden sonraki durumu!

Biz tarih boyunca, nereye gittiysek gittiğimiz her yerde, mal ve can güvenliğini, din ve vicdan özgürlüğünü, kardeşliği tek kelimeyle ADALET’i kaim kılmışızdır. Batı ise bizden sonra nereye girdiyse, orasını sömürdü, talan etti. Hatta dünyayı yağmalamak üzere bölüştüler. Çoğu zaman da birbirleriyle hırlaşıp, ortalığı kan gölüne  çevirdiler.

İşte Afrika örneği, isterseniz olanları şecaat arzederken “merdi kıptî sirkatin söyler” misali müstakbel İtalyan Başbakandan dinleyelim.

“Macron’un sorumsuzluğuna yazıklar olsun. Libya’yı onlar bombaladı… Çünkü İtalya’nın Kaddafi ile enerji alanındaki özel ilişkileri onları endişelendirmişti.”

Fransa Afrika’yı sömürmeye devam ediyor. 14 ülke’de para birimi bastırıp paranın üzerine damga vuruyor. 

Çocukları madenlerde çalıştırıp hammadde edinmeye devam ediyor.

Fransa nükleer reaktörleri için kullandığı uranyumun %30’unu Nijer’den çıkarıyor. Ama Nijer’in nüfusunun %90’ı elektriksiz yaşıyor.

Afrika’nın kurtuluşu Avrupalı’ların Afrika’yı  terk etmelerine bağlıdır. “

Bunları ben söylemiyorum, İtalya’nın Başbakan adayı Bayan G. Melloni söylüyor. Üstelik Afrika’nın bağımsızlık ve huzurunun, Avrupalıların Afrika’yı tamamen terk etmelerine bağlı olduğuna vurgu yaparaktan…

Gelelim Mersin'deki polis evinin bombalanmasındaki ince izler

Sözü fazla uzatmayacağım; önce şehit Polis kardeşimizin acısını yüreğimde hissederek ailesine, ana-babasına, görev arkadaşlarına, Emniyet Teşkilatına ve Aziz Milletimize baş sağlığı diliyorum. Şehit kardeşimizin mekanı cennet, makamı alî olsun.

Peki kimliği tesbit edilen saldırgan terörist kim? Söyleyeyim, dolaylı da olsa CHP’nin himaye ettiği, “Bayan Gazeteci”damgalı bir cani. Geçtiğimiz yıllarda CHP Milletvekilleri Nurettin Demir, Veli Ağababa, Özgür Özer’in hazırladığı “Tutuklu ve Hükümlü  Gazeteciler” raporunda CHP’nin “Madur Gazeteci” olarak kutsadığı bir kişi, 

Böyle bir cinayetin izi takip edildiğinde önümüze HDP’nin çıkabileceği tahmin edilebilirdi ama, CHP’nin çıkacağı hiç tahmin edilemezdi.

Artık tamamen sübuta ermiştir ki; bu milleti çökertmeye yönelik bir organizasyon ve faaliyetin izi takip edildiğinde, ucu ya HDP’ye, ya CHP’ye, ya da Batı’ya çıktığında artık fiilî bir bulgu elde edilmiş bulunmaktadır.

Rabbim birliğimizi, beraberliğimizi ve BEKAMIZI himaye eylesin.

Kalın sağlıcakla sevgili dostlar.