BIST 9.691
DOLAR 32,59
EURO 34,87
ALTIN 2.492,27

Bir Millet uyandı artık!..

Bakan Soylu'nun geri adım atmadan ABD’ye yönelik olay sözleri çok şey anlatıyor..

Türk milleti, Cumhuriyet’in kuruluş döneminin ardından demokrasiye ilk kez böylesine büyük azim ve kararlılık ile sahip çıkarak, alçak darbe girişimini önledi..

15 Temmuz Demokrasi Bayramı oldu..

Şimdi  TSK içinde örgütlenmiş  hain paralel yapını darbe girişiminin perde arkası konuşuluyor..

Cesaretin böylesi bir ilkti!..

Bu noktada kimsenin bırakın konuşmayı, cesaret bile edemediği açıklamayı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu yaptı..

Olay oldu..

Bakan, sosyal medyadaki ilk tweetinde ABD Dışişleri Bakanı John Keryy’e son derece anlamlı bir gönderme yaptı..

Dedi ki..

 “Kerry, darbe teşebbüsünün ilk saatlerinde ‘umarım barış bir an önce sağlanır’ dedi. Darbecilerin ismi ‘Yurtta sulh konseyi idi’ ilgililerine..”

Çarpıcı bir mesajdı.

Daha sonra ekranlara çıkarak  noktayı açıkça koydu..

“Darbenin arkasında Amerika Birleşik Devletleri var. Oradan yayınlanan bir kaç dergi, bir kaç aydır faaliyette bulunuyordu. Biz ABD'ye aylardır Fethullah Gülen konusunda bir mesaj veriyoruz. ABD bize Fethullah Gülen'i vermek zorundadır. Ben tarihi tespitler yapıyorum. Bizim Atatürk Havalimanımız ne zaman patlıyor Rusya ve İsrail’le anlaşma gerçekleştirmemizin hemen akabinde patlıyor. Bütün bu soruların elbette ki kendi adına bir cevabı vardır.”

Bakan Soylu’nun  sözleri son derece yürekli milli bir çıkıştı..

Çünkü biliyordu ki bu tip girişimlerin arka planı çok önemliydi..

Çok ses getirdi..

ABD’de de anında yankılandı..

Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bakanının böylesine bir açıklama yapması, darbe girişiminde ABD’yi hedef göstermesi  Beyaz Saray’ı son derece rahatsız etti..

Hemen Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu arandı..

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, Çavuşoğlu’na Dışişleri Bakanı Kerry'nin  Soylu’nun açıklama ve imaları konusunda rahatsızlığını dile getirerek "Kerry, ABD'nin soruşturmayı yürütmesinde Türk yetkililere yardım etmek istediğini açık olarak dile getirdi. Ancak ABD'nin başarısız darbe girişimindeki imaların veya iddiaların tamamen yanlış olduğu ve ikili ilişkilere zarar vereceğini de söyledi." demek zorunda kalırken kibarca tehdit eder gibiydi..

Bakan Soylu geri adım atmadı.

ABD’ye cevabını yine sosyal medyadan yapıştırdı..

Bu kez dedi ki..

“ABD ‘Darbeye destek ithamı ilişkilerimize zarar verir’ demiş. İlgililerine ricam ‘darbe olsaydı ilişkilerimiz ne olacaktı?’ diye soru versinler..”

Yine çok anlamlı cevaptı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bakanı  geri adım atmadan, darbe girişimi nedeni ile ABD’ye  karşı açık ve net bir tavır ortaya koyması  milli iradenin yansıması gibiydi de..

Bu sözler  hükümetin bir bakanın çıkışı olarak bir ilkti..

Fakat Bakan Soylu sıradan bir siyasetçi değildi..

Konuşan adam Türkiye’yi diz çöktürmek için  her defasında dışarıdan desteklenen  darbeler tarihini çok iyi bilen, “Erdoğan’da Menderes’i görüyorum” diyerek AK Parti’ye katılan,  sloganı  milletin hafızalarına  kazınmış   ’Yeter söz milletin’  olan demokrasi şehitlerinin partisi  demokrat parti geleneğinden gelen  bir  devlet adamıydı..

Biliyordu ki tıpkı Menderes gibi  bugünde  Cumhurbaşkanı  Recep Tayyip Erdoğan hedefti. Onun teslim alınması  milli iradenin teslim alınması olacaktı..

ABD, Soylu’ nun açıklamasından her ne kadar rahatsız olsa da, bugüne kadar  Türkiye’de yapılan ihtilallerin  dış destek olarak isminin  gündeme gelmesi her dönem konuşulmadı mı?

Tarihi gerçekler ortada değil mi?

***

İşte  size  darbeler de neyin ne olduğunu anlatan tarihten çok çarpıcı  itiraflar. ABD’nin en önemli iş adamlarından, ABD finans sektörünü elinde tutan, Beyaz Saray’ın ekonomik dış politikalarında etkin olduğu söylenen   ABD’li Yahudi  asıllı ünlü Bankacı David Rockefeller, “Yüzyılın itirafları” başlığıyla yaptığı itiraflarında Türkiye üzerine oynanan oyunlar bölümü çok şey anlattı hep!..

Yani unutulmadı..

İyi okuyun..

“1980 darbesi de bizim isteklerimiz doğrultusunda yapıldı. O zamanlar ülkede bir solcular, bir sağcılar iktidara geliyor ve bizim isteklerimiz doğrultusunda ülke ekonomisini yönlendiriyorlardı.

Fakat Amerika ve Avrupa’da gelişmiş ülkelerin piyasaları doyuma ulaşmışlar ve biz yeteri kadar mal satamaz olmuştuk. Bunun üzerine diğer az gelişmiş ülkelere uyguladığımız planı onları da uygulamak istedik ve serbest piyasa ekonomisine geçmelerini ve ithalatın serbest bırakılmasını talep ettik.

Bu istediğimizi kabul etmiş görünüyorlar, fakat işi uzatıyorlardı. En sonunda bu ikilem yine bildiğimiz yollarla, Ordo Ab Chaos ile çözüldü. Yani önce kaos, sonra düzen. Provokatörlerimiz aracılığıyla sağ ve sol ideoloji kavgaları başlatıldı.. Ülkeye gönderilen provokatörlerimiz için bu halkı kışkırtmak hiç zor olmadı. Ülke halkı sağcı ve solcu olarak ikiye bölündü ve çatışmaya başladılar.

Olaylar öyle bir dereceye geldi ki, her gün elli altmış kişi sokak çatışmalarında ölmeye başlamıştı. Bütün ülke terör korkusu altında eziliyordu. İnsanlar akşamları sokağa çıkamaz olmuştu. Her an bir serseri kurşuna hedef olmak vardı.

Binlerce Türk genci uydurma ideolojiler uğruna can vermişti. Sonra darbe geldi ve bütün olaylar bıçak gibi kesiliverdi. Zavallı ülke halkı bu sözde başarıyı darbenin bir neticesi olarak gördüler. Çünkü nihayet terörizm sona ermiş, ülkeye huzur gelmişti. Aslında provokatörlerin görevi bitmiş, sahneden çekilmişlerdi.

Burada oynanan oyun, halkı umutsuz ve çaresiz bir duruma düşürmek ve onlara bir ‘kurtarıcı’ sunmaktır. Ondan sonra bu kurtarıcı ne yaparsan yapsın hemen kabullenecektir. Askeri hükümet bir süre devlet yöneticiliği yaptı ve bizim belirlediğimiz bir kişiye yönetimi devretti.

Ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim şirketlerimiz bu bakir piyasaya kurtlar gibi saldırdılar. İlk önceleri fiyatları çok düşük tutarak yerli sanayinin rekabet gücünü düşürdüler. Ülke artık Amerikan ve Avrupa yapımı mallarla dolmuştu. Sanayi şirketlerimiz stoklarını eritirken finans şirketlerimiz de ülkeyi artan ithalatı karşılayabilmeleri için yüksek faizlerle borç yatağına sürüklüyorlardı.

Bu arada, istediğimiz kanunlar yavaş yavaş çıkarılmıştı. Bu ülke vahşi kapitalist sistemle o kadar çabuk uyum sağladı ki, bizim bile düşünemediğimiz hayali ihracat gibi vurgun yöntemleri keşfettiler. İnsanlar artık en kısa ve en kolay yönden servet yapmanın peşine düştüler. Devlet işletmeleri ise bizim istediğimiz yöneticilerin atanmaları sağlanarak zarar ettiriliyordu. Sonunda bu işletmeler ya kapatılıyor, ya da özelleştirme hikayesiyle, ucuz fiyatlarla şirketlerimiz tarafından ele geçiriliyordu..”

***

İşte David Rockefeller, Türkiye üzerinde oynadıkları oyunlarını böyle anlatıyordu..

‘Neden Türkiye?’ sorusuyla da itiraflarına  şöyle devam ediyordu.

“Türkiye dünyadaki en stratejik konumdaki ülkedir ve bizim için çok önemlidir. Nedenlerine gelince: 

Bir kere Büyük İsrail Devleti topraklarının su kaynaklarının önemli bir kısmı şu anda Türkiye’ye aittir.
İkincisi, Müslüman ve demokratik bir ülke olarak bu konuda öncü bir ülkedir. İslamiyeti yıkmak istiyorsak önce Türkiye’den başlamalıyız.
Üçüncüsü, Avrupa ve Asya arasında bir köprü durumdadır. 
Maden, petrol, doğalgaz gibi zengin yer altı kaynaklarına sahip Ortadoğu ve Kafkasya’ya hakim olmak istiyorsak bu ülke elimizin içinde olmalıdır. Ortadoğu hemen hemen elimizde sayılır.

Dördüncüsü, ülke bor madenleri bakımından dünyanın en zengin ülkesidir ve bu maden dünyada yakın bir gelecekte, petrolden bile daha önemli bir hale gelecek.
Beşincisi ve belki de en önemli olanı Türkler medeniyetin beşiğidir.

                                                   ***

İşte Rockefeller’in  itirafları böyleydi.

Bu itiraflar hiçbir zaman ABD yönetimi tarafından açıkça reddedilmedi..

Bakan Soylu peki  15 Temmuz gecesi ile  ne anlatmak istedi.

Sözün özü..

15 Temmuz bir milat oldu..

Türkiye Eski Türkiye olmadığını ortaya koydu....

Bir millet  uyandı artık.

Bu uyanışını demokrasi ile taçlandırmak için  Başkomutanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın  çağrısı ile 5 dakikada ellerindeki bayraklarla sokaklara indi, tankların önce önüne sonra üstüne çıktı. ‘Hakkıdır hakka tapan istiklal’ diyerek demokrasi nöbetine başladı..

Bakın ‘Demokrasi  nedir?’ sorusu üzerine çok anlamlı bir Latin  cevabı vardır..

Vox populi vox dei..

Türkçesi;

Halkın sesi.. Hakkın sesi..

İşte Türkiye ‘Hakkın sesi.. Halkın sesi.’ diye haykırıyor..

Bütün badireler,saldırılar, tezgahlar karşısında  görülüyorki Yüce Allahın 'Yürü ya kulum ' diyerek  her defasında önünü açtığı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde 'Soylu Devlet ,Soylu Millet iradesi ' ile Türkiye bu olsa gerek..