BIST 10.471
DOLAR 32,77
EURO 35,09
ALTIN 2.457,99
HABER /  POLİTİKA

Baykal tezkereyi unutmadı

CHP lideri Deniz Baykal, terör sorunu, K. Irak ve Ortadoğu'daki gelişmeleri değerlendirdi.

Abone ol

Lübnan'a asker gönderme tartışması için CHP lideri, "Türkiye, Ortadoğu'daki çatışmanın bir tarafı haline gelmemeli. Hükümet erken davrandı. PKK konusunda da hükümet, 'koordinatör' atamayı reddetmeli" dedi

İsrail'in Güney Lübnan'a saldırısı, güvenlik sorunları yaşayan Türkiye'yi de etkiliyor. Yeni Ortadoğu haritaları ortaya atılıyor. 2007 seçimlerine savaş rüzgârları altında mı gideceğiz?
Tarihi bir dönemden geçiyoruz. ABD, Ortadoğu'yu da yeniden yapılandırmak istiyor. İsrail'in başlattığı savaş bölgede güç dengeleri açısından yaşanan çarpıklığı da ortaya çıkardı. Örneğin Filistin'de Mahmud Abbas ülkeyi temsil ediyor barışı o yapıyor ama güç Hamas'ın elinde. Lübnan'da Hizbullah var.
Bu, Milli Mücadele'de bizim de karşı karşıya kaldığımız bir dilemmaydı. Herkes Anadolu'yu işgalden kurtarmak istiyor. Mustafa Kemal'in bu noktada en büyük kararı, 'Önce düzenli orduyu kuracağız' demek oldu. Bu uğurda bazen çatışmayı göze aldı. Yörük Ali Efe'den, Çerkez Ethem'e kadar uzanan yerel güç odakları, efeler, çeteler düzenli ordunun disiplini içine alındı.
Atatürk'ün İsmet Paşa'ya verdiği ilk görev, düzenli ordunun kurulması olmuştur. Ancak bundan sonra cumhuriyet kuruldu. Lozan onay gördü. Meclis'ten geçti. Niçin, çünkü askeri gücün dışında hiyerarşik bir başka güç yoktu.
Ortadoğu'da, Camp David, Norveç süreci onaylandı ama işlemedi. Çünkü barışı imzalayanlarla arkasındaki güçler farklıydı. Bugün de aynı manzara var. Ortadoğu'da iki devlet, İsrail ve Filistin konusunda bir mutabakat gözleniyor. Ama bu mutabakat reel güçlerde Hamas ve Hizbullah'ta yok! İran da da yok.

Nükleer tehdit
Bu tartışmalar ve güvensizlik de İsrail'e tek taraflı saldırı hakkı vermez değil mi?
Gayet tabii. Ben Ortadoğu'yu şekillendiren kaosu değerlendiriyorum. İsrail'in Lübnan'da yaptıklarını, trajediyi meşrulaştırmaz. Filistin'in bir açmazı var. Düzenli orduyu kuramadılar. Ancak, Güney Lübnan'ı bir aydır bombalayan İsrail'in askeri ve teknolojik gücüne rağmen bir üstünlük kuramadığı da ortada. 1967'den beri ilk kez oluyor. İsrail giderek yalnızlaşıyor. İran'ın nükleer silah edinmesi uğraşı da gelecekte dengeleri değiştirebilecek bir faktör.

BM'nin Lübnan'da sergilediği güçsüzlük, İran üzerindeki denetim ve caydırıcılığını da etkiledi.
ABD'nin Irak'taki başarısızlığı ortada. İran'a karşı konvansiyonel bir askeri müdahaleyle sonuç alma olasılığı gözükmüyor. BM'nin etkin bir müdahale şansı da yok. Bu gidiş daha vahim tehlikeleri doğurabilir.

Taraf olmamalıyız
Nükleer silahlanma riski orada durdukça İran hedef...
ABD'nin bölgedeki güvenlik ve 'önleyici müdahale' stratejisi, İsrail'in Güney Lübnan harekâtıyla sağlanacak gibi değil. İran'da ise bir hava harekatıyla sonuç alınması mümkün gözükmüyor.

Türkiye nasıl etkilenecek? PKK nedeniyle, 'İsrail gibi yapalım' sesleri yükseliyor. Kuzey Irak'a yönelik sınır ötesi harekât, Lübnan'daki barış gücüne asker gönderme meselesi tartışılıyor.
Türkiye, her adım uluslararası hukuk ve meşruiyet temelinde atmalıdır. 'İsrail'in yaptığını görüyorsunuz, ortada hukuk mu kaldı' lafına kulak asmayalım. Türkiye, Ortadoğu'daki çatışmanın bir tarafı haline gelmemeli. Kökü, Ortadoğu'yu çok aşan bu gelişmeleri, 'Ortadoğu bizden sorulur' havası atarak yönlendirmeye kalkışmamalıyız. Elbette yeri geldiğinde uluslararası camiayla dayanışma halinde, ülkemizi tehdit edebilecek gelişmelere tepki gösteririz. Ancak ülkemizi Ortadoğu'daki bir çatışmanın cephesi yada karargâhı haline kesinlikle getirmemeliyiz.

Türkiye soğukkanlı olmalı
Ateşkes ilanı barışın kurulması anlamına gelmiyor. Hükümet henüz barış tesis edilmeden bölgeye asker gönderme sinyalini tek taraflı olarak vermekle erken davrandı. Türkiye'nin Ortadoğu ile tarihi ve kültürel bağları var. Ancak duygularımızla ülke çıkarlarını birbirine karıştırmadan soğukkanlı davranmalıyız. Şu anda sağlanan ateşkes İsrail'in konumunu güçlendiriyor. Oysa gerçek bir barışa ihtiyaç var. Türkiye insani amaçlarla BM barış gücüne katkı sağlayacak olsa bile buna TBMM karar vermeli ve çatışmanın tarafı olacak şekilde asker göndermemeliyiz. 

Kandil'e ABD engeli
Kandil'e sınır ötesi müdahale gündeme geldiğinde bu defa ABD 'girmeyin' diyor. Ne olacak?
Şehit cenazeleri gelince celalleniyor hükümet, sonra balon gibi sönüyoruz. 2003'te 1 Mart Tezkeresi'nden önce yapılması gerekeni söylüyorum. Ne Irak'a müdahale vardı ne de askerimizin başına çuval geçirme olayı, o zaman tedbirimizi almalıydık. Sınırda otorite yok. C-4'ler geçiyor, Irak ordusundaki füzeler terör örgütünün elinde.
Kuzey Irak elek gibi olmuş. Ancak 1 Mart Tezkeresi geçseydi Güneydoğu Anadolu bugün ABD askerinin, helikopter ve tanklarının dolaştığı, bayrağının çekildiği bir alan halindeydi. Etnik gelişmeler kontrolümüzden çıkardı.
Ulusal çıkarlarımızı korurken Türkiye'yi maceraya atmayan bir tavır sergilemeliyiz.

Genelkurmay Başkanı olacak Org. Yaşar Büyükanıt, askeri yönden daha etkin politikalar oluşturabilir mi?
Bizim terör sorunumuz bir boyutuyla Irak'taki gelişmelerden olumsuz etkileniyor. Bunu etkisiz kılacak bir ağırlığı Türkiye şu ana kadar ortaya koyamadı. Kamuoyunu idare etme siyaseti güdüldü. Kamuoyunun infiali üzerine hükümet sesini yükseltti. ABD buna karşılık son derece tehlikeli olacak 'koordinatör' atamayı öneriyor. Böyle yeni bir mekanizma, Türkiye'nin güvenlik ve diplomatik kurumları üzerinde bir yeni 'yetkili' oluşturma çabası haline dönüşebilir. Terör sorununu, uluslararası hale dönüştürme sonucunu doğurabilir. Giderek, dolaylı yoldan sorunu PKK ile müzakere etme kapısı açılır.

Demokrasi yumuşaklık değildir
PKK'yı bir tasfiye planı var mı kapalı kapılar ardında konuşulan?
Hükümetten bize yansımış özel bir bilgi yok. PKK, terörden vazgeçme noktasına geldi mi? PKK bir siyasi proje ve egemenliği etnik temelde yeniden tanımlama hedefi var. Konfederasyon denilmiştir, bayrak çizilmiştir. Maalesef iktidarda bir tereddüt var. 'Terör örgütü üzerinden bu olayı kontrol edebiliriz' diye düşünüyorlar. Demokrasi içinde çözüm diyerek, sorunu tarif ederek terörü aşmaya çalışmak vahim bir yanılgıdır.
PKK karşı sert tavır alırsam 'ABD bozulur' dersen olmaz. Bu Türkiye'nin meselesidir. Koordinatör atamayı reddetmeli hükümet. Londra'da yaşananları görüyoruz. Terör karşısında yumuşak davranmayı demokrasi zannetmek kadar vahim hata olamaz. Terör örgütüyle uzlaşma olmaz.

ABD ile yapılan 'Stratejik Vizyon Anlaşması', Ortadoğu politikaları açısından ne ölçüde bağlayıcı?
AKP iktidarı çelişki içerisinde. Bir yandan vizyon anlaşması ile ABD'ye angaje oluyor, öte yandan bölgedeki tepkileri sahiplenerek Washington'la çelişiyor. Bu hatayı 1 Mart öncesinde de yaptılar. ABD'ye gidip söz verdiler, para istediler. Bush, 'at pazarlığı yapmayın' dedi. Sonra gemiler İskenderun açıklarından döndü. İkili oynayarak aktif olmaya çalışıyorlar ama bu politika Türkiye'nin lehine değil. Daha mesafeli ve dikkatli bir duruş içinde olunmalı.

"Başbakan da 'K. Irak'a iyi ki girmedik' dedi"

CHP olarak 1 Mart Tezkeresi'yle ABD'nin Türkiye üzerinden Irak'a müdahalesine karşı çıktınız. Tezkere geçseydi bugünkü şartlar karşısında olayları etkileme gücü daha mı fazla olacaktı? 'İyi ki girmedik' diyebiliyor musunuz?
Hiç kuşkusuz. O zaman farklı düşünenler de sonradan Başbakan, Genelkurmay Başkanı düzeyinde bizimle paralel görüşleri ifade etti. Her ikisi de 'İyi ki girmedik' dedi. 1 Mart tezkeresini doğru anlayalım. Herkes zannediyor ki, ABD ile sanki Irak'ta askeri harekât yapma çağrısı vardı. Böyle bir şey yok! ABD Türkiye'ye hiçbir zaman Irak'a 'birlikte müdahale edelim' demedi.
Irak'a müdahale için Türkiye'ye askerini yerleştirmeye çalıştı. 65 bin askerini Güneydoğu'ya konuşlandırmak ve uygun gördüğü ülkeye hareket yapma izni almak istedi. Biz bunu vermedik.
1 Mart Tezkeresi geçseydi bugün Güneydoğu Anadolu, Kuzey Irak ne olduysa o olmuştu.

Örtülü bir 'işgal'den mi kaygı duydunuz?
Bir ülkede iki ordu olmaz! Ordu bir egemenlik simgesidir. Ben, o zaman Başbakan'a sordum: 'Tezkere gönderdiniz ABD ordusu girsin diye... Ne zaman çıkacaklar? 'Vallahi bilmiyorum' dedi. Girmenin sonuçları yaşanmadığı için şimdi herkes konuşuyor. En hassas bölge, 1990'larda kardeş kavgası yaşamışız, yaralar yeni kapanmak üzere ve oraya bir yabancı orduyu getireceğiz!
Keşke girseydik diyenlerin kafasındaki bir ham hayal de şu: ABD ile birlikte girince Kuzey Irak'ı, Kerkük'ü şekillendireceğiz. Yok böyle şey. Türkiye'ye sınırın 30-40 kilometre ötesine geçme olanağı tanımıyorlardı.
Kuzey Irak'taki oluşum, 1991'de 36'ncı paralel çizildikten sonra başladı. Barzani ve Talabani'ye pasaportları biz verdik. Her altı ayda bir Çekiç Güç'ü uzattık. Birisinde oyum yoktur! Çünkü, onun Irak'ı etnik temelde bölme projesi olduğunu ve Türkiye'ye olumsuz yansıyacağını gördük.
ABD'nin, 1 Mart Tezkeresi reddedilince Kuzey Irak'ta Kürtlerle işbirliğine girdiğini düşünmek gaflettir.

"30 Ağustos'la politika değişmez"

30 Ağustos'tan sonra farklı bir uygulama bekliyor musunuz sınır ötesi harekât konusunda?
Hayır. Böyle değişmelerin Silahlı Kuvvetler'in tutumunda değişiklik getireceğini sanmıyorum. Sınır ötesi harekât, siyasi bir karardır, askeri değil. Asker, hükümete 'sınır ötesi harekât yapalım' gibi bir dayatma içine girmez. Son zamanlarda bir 'yazılı emir' tartışması oldu. Emirle yetki verilmez. Yasayla verilir.
Hükümet, kendine yakın medya aracılığıyla kamuoyuna, 'Genelkurmay'a talimat verdik' demeye getiriyor. Böyle bir talimat yok.
Hükümet, bunları sızdırıyor ama bunu yaparken siyasilere ait bir kararı askere havale etme gibi bir yanlışa düşüyor. Kararı neyse çıkıp bunu söyleme cesaretini göstermeli hükümet. 'Silahlı Kuvvetler uygun görmüyor o nedenle askeri harekât yapılmıyor' demeye getiriyorlar.
Sınır ötesi harekât kararını Genelkurmay başkanları almaz. Hükümet alır, Meclis alır.

Röportaj: Derya Sazak
Kaynak: