BIST 10.046
DOLAR 32,48
EURO 34,85
ALTIN 2.419,49
HABER /  GÜNCEL

Baş, papaz cinayetini yorumladı

BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, dinlerarası Diyalogun ürünü olduğu gerçeğinin üstünü örtme çabasından başka bir şey olmadığını savundu.

Abone ol

Trabzon’daki papaz cinayeti zanlısının “Haydar Baş’ın zihniyet ve ideolojisiyle yetiştiği” çirkin iftirasının, olayın, Dinlerarası Diyalogun ürünü olduğu gerçeğinin üstünü örtme çabasından başka bir şey olmadığını söyleyen BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, “Diyalog artık iflas etti. Bu çocuk, diyalogun çocuğu. Bu olay diyalogun meyvesi. Diyalog, bunun dışında bir netice vermez. Katil verir, maktul verir. Bu gerçeğin üstünü kapatmak istediler. ‘Bu faturayı kime keselim?’ arayışına girdiler” dedi. BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, Trabzon’da Santa Maria Kilisesi papazının öldürülmesi olayını “Haydar Baş ideolojisi ile yetişme”ye mal etme şeklinde kendini gösteren çirkin iftiralara karşı bir değerlendirme daha yaptı. Partisinin Başkanlık Divanı toplantısı öncesinde konuyu değerlendiren BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, olayın kendi ideolojisi ile yetişmenin değil Dinlerarası Diyalog faaliyetlerinin bir ürünü olduğuna dikkat çekti. Geçmiş iyi bilenmezse Türkiye’nin bu noktalara nasıl geldiğini anlamak için geçmişin çok iyi bilinmesi gerektiğini, bu çerçevede de İngilizlerin Osmanlı’nın hakim olduğu topraklarda hakimiyet kurmak için binlerce ajanı nasıl devreye soktuklarını, bu ajanları nasıl kullandıklarını, Arap İslam âleminden yandaşlar edinmek ve onlara yeni bir mezhep kurdurmak suretiyle nasıl büyük fitnelere yol açtıklarını, ifsad edilen insanlar sayesinde Hicaz bölgesinin nasıl hallaç pamuğu gibi atıldığını, Lawrence’in çalışmalarıyla Osmanlıyı nasıl arkadan vurarak o bölgeden çıkardıklarını anlatan, İmparatorluğun başını yiyen aynı oyunun Anadolu toprakları için de sergilendiğine dikkat çeken Prof. Dr. Haydar Baş, şunları söyledi: Türkiye’ye oynanan oyun “Hicaz topraklarında bu oyun oynanırken Anadolu topraklarında da hayatını süren, bazen Rusya’da ömrünü geçiren, bazen bizim Güneydoğu’da, İstanbul’da ortaya çıkan insanların da Afganlı Cemalettin denilen bir adamın etrafında yine İngiliz’in talimatıyla toplandıklarını görüyoruz. İttihad-ı İslam diye bir cemiyet kuruyorlar. Halife’nin görevi, İslam alemini birarada tutmak, birliği temin etmek değil midir? Peki samimi müslüman olanın o günün şartlarında kimin yanında olması lazım? Halifenin yanında olması lazım. Halifenin yanında olması lazım gelen bu insan İngiliz’in talimatıyla Cemalettin Efgani tarafından kurulan İttihad-ı İslam’ın asıl üyelerinden biri, kurucusu oluyor. Zamanı gelince bu bohçalar açılacak? Kim kimin adına çalıştı, bunlar ortaya çıkacak. Bu insanlar, çok gariptir ki imparatorluğun zevalini hazırladıktan sonra yeni kurulacak olan cumhuriyete rıza göstermiyorlar, Mustafa Kemal’in karşısına çıkıyorlar. Kuvva harekâtına ‘eşkıya harekâtı’ diyorlar. Şimdi onların uzantıları o günden bu tarafa çok ciddi boyutlara ulaşmış, Dinlerarası Diyalog çalışmasının da merkezine gelmişlerdir. Maalesef bugünkü siyasi iktidar da gerek bilerek gerekse bilmeyerek bunun yağdanlığı durumunda, çanak tutma durumunda kalmıştır. Biz, sürekli olarak ‘Dinlerarası Diyalog, aslında bir dini hareket olmayıp insanımızı hıristiyanlaştırma, Müslümanı hıristiyan yaparak ayağının altındaki toprağını alma harekâtıdır’ diye ifade ettik. Dinlerarası Diyalog faaliyetlerinde İslam anlatılmaz. Devamlı çocuğun beynine hıristiyanlık işlenir. Bilerek ve bilmeyerek bir noktadan sonra da o çocuk teslim bayrağını çeker, yani hıristiyan olur. Müslüman bir Türk’e ‘Ben Türk değilim’ sözünü hiç kimse söyletemez. Çünkü Türklükle İslam birleşmiştir, kardeştir. Onun için bunların en çok korktuğu şey Türk İslam sentezidir. Niye korkuyorsun? Bu Türk, bin yıldan beri müslüman olmuş, dinine de hizmet eden bir millettir. Türk’ün müslüman olması çok farklıdır. Duygularını, hayallerini, her şeyini, insanlığın rahatı, mutluluğu, adaleti için dünyaya, insanlığa taşır. Can, mal, namus, din ve vicdan emniyetine insanlık kavuşsun diye Türk bunu hayatına geçirdi ve uygulamada şampiyonlar şampiyonu oldu. İrkilen, korkulan bu. Hedef bu toprakları işgaldir. Onun için insanımızı hıristiyanlaştırmak suretiyle Türklükten Ermeniliğe, Rumluğa tebdil etmek istiyorlar. Diylaoğun asıl maksadı Türkiye’de budur. Onun için biz siyasi iktidarı çok ikaz ettik. ‘Yanlış yapıyorsunuz. Bu dine hizmet değildir. Bilakis Türk milletini mihrakından çıkartıp şu veya bu oyunla milletin karşısına milleti geçirmektir. Milleti birbirine düşman etmektir’ dedik.” Fail de, sebep de, adres de belli “Tabii çok güçlü ve de bu konuda tecrübeli olan hıristiyan din adamları ve etrafı, olaya bir de maddi boyut katınca benim çocuklarım yavaş yavaş bir de bakıyorsunuz bölük bölük dininden kopuyorlar. Ama gel gör ki onların hesabıyla kaderin hesabı buluşmadı, çatıştı. Basit bir menfaat yüzünden Trabzon’da kavga çıktı. ‘Az verdin, çok verdin’ kavgası çıktı. Ve neticede bir papaz darülbekaya uğurlandı. Tabii bu olay hiçbir Müslüman Türk vatandaşının kabul edeceği bir olay değildir. Çünkü bir insanı öldürmek bir âlemi öldürmektir. Bizim inancımızda bu vardır. Aynı zamanda bu papaz arkadaş bizim misafirimizdir. Türk milleti, misafiri yılan olsa onu koynunda besler. Zerre kadar zarar vermez. Zarar vermek isteyene de müsaade etmez. Bizim özümüz budur. Diyalog yolunun geldiği neticede bir de baktık ki bir papaz cinayeti, ortada bir katil, bir maktul var. 16 yaşındaki katil delikanlı ‘Ben her âyin başına 100 dolar alıyordum. Beş arkadaşımı getirdim. 500 dolar daha almam gerekiyordu. Verilmedi. Ben de tabancayı aldım, geldim, papazı öldürdüm’ diyor. Olay anlatılıyor. Gizli kapaklı hiçbir şey yok. Fakat tabii diyalog artık iflas etti. Savunacak bir tarafı kalmadı. ‘Kime bu faturayı keselim?’ arayışına girdiler. ‘Devamlı surette trendi yükselen, halk arasında gönül boyutuyla fevkalade sevilen bir hareket var. Bir Bağımsız Türkiye hareketi var. Bu, Milli Ekonomi Modeli ile sokakta, kahvede, her yerde konuşuluyor. Hususi, resmi bürolarda herkes BTP’nin Milli Ekonomi Modelini konuşuyor. Ne yapalım da bunun önünü keselim? Elimize tam da bir fırsat geçti. Bu fırsatı değerlendirelim’ dediler. Bu çocuk, diyalogun çocuğu. Bu olay diyalogun ürünü, meyvesi. Bunun dışında diyalog bir netice vermez. Katil verir, maktul verir. Bu gerçeğin üstünü kapatmak istediler. Ve bu delikanlının Haydar Baş’ın zihniyetiyle, ideolojisiyle yetiştiğini ileri sürdüler. Keşke öyle olsaydı. Ne elinde silah olurdu, ne dilinde kilise. Yani çocuğun elinde, dilinde ve gönlünde silah, kilise ve papaz olmazdı. Fakat çok enteresandır. Allah’ın tecellisi bu ya. Olayları gösterecek ya. Bu çocuğun annesi de Ak Partisi Trabzon il teşkilatının teşkilat başkanı mı, ikinci başkanı mı ne? O ablamızı de ben Bağımsız Türkiye saflarına davet ediyorum. Gelirse hem neslini kurtaracak, hem de memleketini. Kurtuluş Bağımsız Türkiye’dedir.” Türkiye’nin tek yolu kaldı “Olayın başka bir versiyonu var. Bu arkadaşlar insanımızı beş kuruşa muhtaç ettiler. Gencimizi bir dilim ekmeğe muhtaç ettiler. Ve ‘para kazanacağız’ diye çocuklarımızı âyinlere sürüklediler. 3 Kasım seçiminde bunların söylediğine göre değnek uzanacak apartmanlar dikilecekti. Değnek uzanacak yollar yapılacaktı. Fabrikalar açılacaktı. İşsizler iş bulacaktı. Ben ise ‘bunların hiç biri olamaz’ demiştim. Bu sistemde değil sayın Tayyip bey, Hz. Cebrail gelsin hiçbir şey yapamaz. Yapılacak olan tek şey vardır. Buradan milletime açık ve seçik olarak söylüyorum; Türkiye’nin tek yolu kaldı. O da Milli Ekonomi Modelini iktidar etmektir. Aksi takdirde Türk coğrafyasını saranların, kuşatanların ihanetleri ile Türk milleti karşı karşıya kalabilir. Milletim şayet bu büyük tehlikeyi görüp Bağımsız Türkiye ile beraber olmazsa hepimizin geleceği çok ama çok karanlıktır. Tek aydınlık yol BTP’nin en kısa zamanda iktidar olmasıdır.