Resistance Rose Over the Fallen Iron Dome
Yıkılan Demir Kubbe Üstünde Direniş
Yükseldi
ABD ve İsrail’in İran üzerindeki planları yeni değil. 1979’daki
devrimle birlikte Şah rejimi yıkıldığında, bu iki ülke İran’ın
bağımsızlık çizgisini bir türlü kabullenemedi. O günden bu yana
farklı yöntemlerle İran’a diz çöktürmeye çalışıyorlar. Askeri
müdahaleler, Ekonomik yaptırımlar, Psikolojik harp teknikleri ve
içeriden kışkırtmalar…
Irak-İran Savaşı'nda Saddam’ın nasıl desteklendiğini unutmak
mümkün mü? Ardından gelen ekonomik yaptırımlar, İran halkının
yaşamını ciddi biçimde zorlaştırdı. Amaç, içeride hoşnutsuzluğu
artırmak, halk ile yönetim arasında bir uçurum oluşturmaktı. Bu
taktik birçok ülkede işe yaramış olabilir. Ama İran’da farklı bir
sonuç doğurdu.
İran halkı, bütün farklılıklarına rağmen konu vatan olduğunda
birleşebileceğini tekrar tekrar gösterdi. Tahran’dan Tebriz’e,
Meşhed’den İsfahan’a kadar halk defalarca meydanlara çıktı. Kadınlı
erkekli, başörtülüsüyle başı açık olanı yan yana yürüdü. Çünkü
mesele ekonomik sıkıntının ötesine geçmişti: Mesele, ülkenin
bağımsızlığıydı.
Batı’nın Tanıdık Taktikleri
Washington ve Tel Aviv’in İran’da “rejim
değişikliği” amacıyla desteklediği birçok hareket oldu.
Öğrenci protestoları, benzin zammı olayları, Mahsa Amini’nin ölümü
gibi acı hadiseler siyasi manipülasyonlarla iç çatışma fırsatına
çevrilmek istendi. ABD’li yetkililer açıkça “destek
veriyoruz” demekten çekinmedi. Ancak bu açıklamalar
genellikle ters tepti. Halk, dış müdahale ihtimali hissedince
birbirine daha çok kenetlendi.
Son saldırılar ise işin dozunu iyice artırdı. İsrail’in İran’a
yönelik askeri operasyonları ve üst düzey komutanları hedef alması
bardağı taşıran son damla oldu. Netanyahu’nun “İran
halkına” yaptığı çağrı “Rejimi devirmek için
ayaklanın, yanınızdayız” İran sokaklarında cevabını çok
net aldı: Milyonlar meydanlardaydı.
İki Farklı Manzara
Sokaklar sığınaklara karşı…
Bir yanda sığınaklara çekilmiş, marketleri boşaltan bir
İsrail... Diğer yanda Meydanlarda toplanan, parklarda şarkılar
söyleyen bir İran... Bir yanda Gazze’deki katliamlar nedeniyle
dünyadan izole hale gelen Tel Aviv yönetimi… Öte yanda Lübnan’dan
Yemen’e kadar bölgesel dayanışmayla güç kazanan Tahran…
İran’ın elbette ciddi ekonomik ve toplumsal sorunları var. Ancak
dışarıdan zorla yön değiştirtecek bir halk değil İran halkı. Bunu
defalarca ispatladı. Ülkesini ABD ya da İsrail istedi diye
değiştirmeye yanaşmaz. Bilakis, baskılar arttıkça direnci de
artıyor.
Yeni Bir Denklem Doğuyor mu?
İran’ın son yanıtı, İsrail’in uzun süredir güvendiği
“Demir Kubbe” sistemini zor durumda bıraktı. Hayfa
gibi kritik hedeflerin vurulması, sadece askeri değil ekonomik bir
mesaj da içeriyor. İsrail ekonomisinin kalbinin hedef alınması,
bölgedeki güç dengesinde İran’ın ciddiye alınması gerektiğini
gösteriyor.
Bu noktada Türkiye dahil, bölgedeki ülkelerin dengeli ama
kararlı bir tutum alması önemli. Mesele sadece iki ülkenin
restleşmesi değil; mesele bölgenin kaderi.
Bazen savaşlar sadece cephede değil, algılarda da kazanılır.
İran halkı bugün, “biz buradayız” diyerek sadece
düşmanlarına değil, dostlarına da güçlü bir mesaj veriyor. Ve belki
de Batı’nın en büyük yanılgısı, İran’ı hâlâ dışarıdan
çözebileceğini sanması…