Toplumun her kesiminde hızla yayılan
şiddetle birlikte, liseli gençler arasında suç oranları da gitgide
artıyor. Gün geçmiyor ki medyada bu konu ile ilgili bir haber
çıkmasın.
Lise tuvaletinde akan kanlar, sevgilisini
kıskanıp da derste öldürmeye kalkanlar, şu veya bu sebeple müdürü
bıçaklayanlar…
Vatan Gazetesi konuyu masaya yatırmış ve
sormuş: “Liselerde neler oluyor?” Habere göre sonuçlar gerçekten tüyler
ürpertici!
Bazen değil, çoğunlukla gerçekleri görür,
duyarız. Hatta üzerine günlerce konuşuruz da. Ama kalır onlar
orada. Konuşulacak yeni mevzular ediniriz, zaten toplumsal yapımız
üretiyordur da yeni malzemeleri. Ama ‘orada kalanlar’ yok olup
bitmez. Birden çıkıverir karşımıza, hem de bıraktığımız yere bile
sığamayacak ölçüde büyümüş olarak..
Kantinde bile esrar içtiğini söylüyor
röportaj yapılan öğrencilerden biri,
öğretmenler denetleme yaptığında da sakladıklarını…Sonra da ekliyor
sözlerine “Ama bulsalar bile öğretmenleri tehdit edip
korkutuyoruz!”
Bununla da bitmiyor.
“Kız meselesi” yüzünden yapılan kavgalarını
anlatıyor. Kız arkadaşlarının boş derste cinsel ilişkiye bile
girdiğini, farklı gruplar arasındaki güç gösterilerini, “racon”a
uymayanlara verilen dersleri…
Serde “delikanlılık” var…
Kurtlar Vadisi’nin Polat Alemdar’ı ise
tabii rol modelleri!
Dün bu haberi okudum. Sonra Kanada Eğitim
Merkezi’nin düzenlediği “Kanada’da Eğitim Günleri” organizasyonuna
katıldım. Zamanlama tamamen tesadüftü.
Buradaki tablo ise bambaşkaydı.
Eğitimlerini yurtdışında sürdürmek isteyen ışıl ışıl lise,
üniversite öğrencileri yetkililerle görüşüyor, araştırmalarını
paylaşıyor, burs koşullarını araştırıyorlardı. Kimi nano-teknoloji
üzerine eğitim almak istediğini söylüyordu, kimi sosyal bilimler
alanında eğitim yapmak istediğini…
Eğitim elbette biraz da olanaklarla ilgili.
Ama benim ilgilendiğim daha çok kendini, ilgi alanlarını tanımlamış
bir gençliğin ne yapmak istediğini bilen kararlı, umut dolu
bakışlarıydı.
İşte farklı çevrelerde büyüyen iki ayrı
profilin fotoğrafı!
Modern sosyolojinin kurucularından
Durkheim, eğitimi, “Yaşlıca kuşağın toplumsal hayat için henüz
yetersiz bulunan kuşak üzerinde uyguladığı eylem” olarak
tanımlar.
Ya bundan 20 yıl sonrası…Olumsuz koşulları
iyileştirmek için hiçbir şey yapmadığımız, elimizdeki araçlarla
kültürel yozlaşmanın, şiddet kültürünün önüne geçmediğimiz sürece
20 yıl sonra da değişen ne olacak? Bu gençler ayrı zeminlerde
yaşamlarını kuracaklar, bildiklerini, öğrendiklerini ‘yeni
gelenler’le paylaşacaklar.
Değişen ne olacak?