Yorgun ruhlar güruhu hep
aynı telaşla nasıl da dolaşıp duruyor hayatın için de değil mi?
Üzerlerindeki ürkeklik ve endişeden yapılma bir örnek
elbiseleriyle…
Ruh bu, nasıl yorulmasın
ki! Sabahın ilk saatlerinde gazetedeki haberlerle başlıyor
koşturma.
Önce tecavüze
kalkışıldıktan sonra bıçaklanarak öldürülen 13 yaşındaki Sultan’ın
yaşamının son anlarındaki acı ve korkunun peşinden gidiyor. Sonra
Bursa’daki Eşrefiler Kız Yetiştirme Yurdu’ndan dayak
yedikleri iddiasıyla kaçıp polise sığınan iki arkadaşın
çaresizliğinin ardına takılıyor.. Toplumda dalga dalga yayılan
şiddetin karşısında hiçbir şey yapamamanın ezikliğini ta derinlerinde duyuyor. Öyle çok düşünüyor
düşünüyor ki, yoruluyor... Çok yoruluyor.
Sonra kariyerine tutunarak
geleceğine tırmandığı yüksek binalardaki katlar arasında dolaşıyor.
İşler nefesini kestiğinde manevra
kabiliyetini kullanıp hafta sonu yapacaklarını düşlemeye başlıyor…
Hafta sonu geldiğinde ise o bildik “yine pazartesi olacak” telaşı
başlıyor. Gelecek korkusu mu? Bitmiyor, katlanarak çoğalıyor.
Bu kez beklemekten
yoruluyor. Çünkü hep bekliyor...
Kimi zaman da yalnızlığına hayıflanıp -tabi aşkın
uyuşturucu etkisini de hesaba katıp- keşke bir sevgilim olsa diye
eşini ararken yoruluyor. Bulduğunda ise bu kez de ya beni terk
ederse korkuları içinde boğuşuyor... Yine yoruluyor…
Yorgun ruh, ayaklarını
uzatıp dinlenebileceği bir kanepe arıyor.
“Ferrari’sini satan
bilge” ye sırtını yaslayabilir mi? Kim
bilir... Deniyor.
O da olmadı mı anti
depresanlarla uyuyup dinlenebileceği ihtimalini
hatırlıyor!
Modern toplum hayatı bir yandan konforlu alanlar yaratarak
yaşamı kolaylaştırırken bir taraftan
da yabancılaşmış, yalnız ve çoğu zaman çaresiz, yorgun ruhlar
üretiyor.
Ama insan biraz da
Kustirika filmlerindeki bir dekor içinde yaşayabilmeli hayatı.
Masalsı, renkli, içleri sızlatan ağıtların koluna girmiş
coşkularıyla…Ruhu dinlendirecek bir şeyler bulup
edinebilmeli.
Evet, yaşamın içinde
ölümler var. Savaşlar, işten atılmalar, terk edilmeler,
ihanetler…
Ama yaşam cüretkar
olanları seviyor, gözlerine renkli filtreler takıp
direnebilenleri…
Sadece bir bakışın izini sürerek hayatla arasında duran perdeyi
aralayabilenleri…
‘An’ın gücünü ve kıymetini
bilenleri…
İnananları…
Ve inadına
yaşayanları!
Yoksa ruh bu,
yoruluyor…