O milli hafıza, türkülerde, şiirlerde, mimaride, taş
işçiliğinde, meddahın sözünde, gölge oyununun perdesindedir.
Bizim kültürümüz, Anadolu’nun her karış toprağında
yankılanan o büyük sesin adıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın düzenlediği
Kültür Yolu Festivali, işte tam da bu büyük sesi yeniden
duyuruyor.
İstanbul’dan Konya’ya, Trabzon’dan Diyarbakır’a kadar uzanan bu
festival, yalnızca sanatın buluşma noktası değil; yerli ve
milli ruhun yeniden dirilişidir.
Kültür Yolu’nda dolaşırken insan yalnızca konserlere, sergilere
ya da gösterilere tanık olmuyor. Aynı zamanda kendi kökleriyle
buluşuyor.
Çünkü burada icra edilen her ezgi, sergilenen her eser, bizim
coğrafyamızın ruhundan doğuyor.
Yabancı dillerle değil, tercümelere muhtaç kalmadan, kendi
rengimizle, kendi nağmemizle, kendi medeniyetimizin diliyle
sesleniyoruz.
Unutmayalım: Tam bağımsız Türkiye yalnızca siyasette
değil; sanatta ve kültürde de kendi ayakları üzerinde durmakla
mümkündür.
Bu festivaller, Batı’nın gölgesinde değil; Anadolu’nun öz
ışığında yükselmenin ifadesidir.
Kültür Yolu Festivali bana şunu düşündürüyor: Bizim en büyük
gücümüz, kendi hikâyemizdir. Çünkü biz başkasının destanını
dinlemek için değil, kendi destanımızı yazmak için bu topraklarda
var olduk.
Bugün Kültür Yolu’nda yürürken, aslında milletçe yeniden bir
karar veriyoruz.
O güçlü kararımızda, kendi kültürümüze sahip çıkmak ve kendi
değerlerimizi dünyaya taşımak…
Ve tam bağımsız Türkiye’nin yolunu, sanatla, edebiyatla,
kültürle birlikte açacağız.
Kültür Yolu, işte bu yüzden yalnızca bir festival değil;
tarihimizin bize bıraktığı emaneti geleceğe
taşıyan yerli ve milli bir yürüyüştür.