Kedi besleyenler bilir.
Yediriyorsun, yediriyorsun doymuyorlar.
Niye?
Bilimsel yaklaşımları özet geçmek gerekirse…
Metabolizmaları çok hızlı…
Bu yüzden gün içinde defalarca yemek istiyorlar.
Merak duyguları var bir de…
Etrafta ne görseler tatmak istiyorlar.
Evcil kediler mamanın ödül olduğunu bildikleri için daima yemek
isteme durumunda oluyorlar.
Bazıları can sıkıntısından…
Ya da dikkat çekmek için…
Hatta stresten yemeğe sarıyorlar.
Tiroit, diyabet türü hastalıklar da “dünyaları da yese doymama”
durumuna sebep….
Şimdi ne yerse yesin yine de doymayan kedilerden gerçeği tüm
netliği ile görmesine rağmen yine de yalanlara inanan tiplere
gelelim.
Özellikle sosyal medya üzerinden sürdürülen kara
propaganda faaliyetlerini bu çerçevede ele alalım.
Bu alanda yapılmış çalışmaları bir köşe yazısı formunda
özetlemeye çalışalım.
İnsan, inançları ile karşıt kanıtlar çatıştığında rahatsız olur.
Bu rahatsızlıktan kurtulmak için ya inancını ya da kanıtı
sorgular.
Çoğu zaman kanıtı reddeder çünkü inançlarını değiştirmek çok
daha zor ve sancılıdır. Bir fikir sadece düşünce değil, aynı
zamanda “kimlik”tir.
Mesela siyasi, dini veya kültürel bir inanç grubunun
parçasıysan, kanıtlar o grubun görüşüne ters düşse bile reddetmek
daha “güvenli” gelir. Çünkü kanıtı kabul etmek, “gruptan kopmak”
gibi algılanır.
İkna olmak yalnızca akıl işi değildir. İnsanların kalplerine,
korkularına, umutlarına dokunan şeyler çoğu zaman kanıtlardan daha
etkilidir. Kanıt soğuktur; duygu ise ısıtır.
İnsan, zaten inandığı şeyi destekleyen bilgiyi arar, görür, ona
sarılır. Tersi bilgiyi görmezden gelir. Bu yüzden ne kadar kanıt
sunsan da, kişi yalnızca kendi inancını destekleyen parçayı seçip
öne çıkarır.
Eğer kanıtı sunan kişiye güven duyulmuyorsa (otorite, medya,
bilim insanı, politikacı fark etmez), sunulan en güçlü deliller
bile reddedilebilir. Çünkü mesele kanıt değil, güven meselesidir.
İnsanlar kanıtlarla değil; kimlikleri, duyguları, aidiyetleri ve
güven algılarıyla ikna olurlar.
O yüzden bazen tartışmalarda “kanıt sunmak” yeterli olmaz;
kişinin duygusal ve kimliksel dünyasına da dokunmak gerekir.
Kedilerin yemeğe doymaması… Muhalefetin gerçeklere
inanmaması… Nasıl da benzer sebeplere bağlı değil mi?
Şimdi seçmen muhalefetin çıkardığı seslere bakıp
“kedidir kedi” demekte haksız mı?