Öğrenmeyi tetikleyen, bilgiyi besleyen en
önemli güç, insanın doğasındaki merak duygusu. Merak, tıpkı bir
mıknatıs gibi yöneldiği alanla ilgili mesajları çekiyor, kodları
yapıştırıyor insanın zihnine. Ve bilimsel çalışmalar da gösteriyor
ki insanın büyük bir merakla edindiği bu kodlar kolay kolay da
hafızadan silinmiyor.
Merak duygusu zihnimizi sürekli dürtüyor,
kurcalıyor. Ve biz de bu noktada araştırmaya, kurcalamaya, akıl
yürütmeye, senaryolar üretmeye, gelişmeye başlıyoruz.
İşte bu anda da bilgiyle buluştuğumuz anın
fotoğrafı çekiliyor!
Zaten doğamızda yok mudur
bu duygu? Hayata başlayalı birkaç yıl olmuş küçük bir çocuğu dış
dünyayla ilişki kurmaya, nesneleri tanımlamaya, bir şeyleri bilmeye
iten güç meraktır. Merakın şiddeti arttıkça, yöneldiği alanla
ilgili bilgiyi öğrenme isteği de iyice artar, hatta bu aşamada
bilinmeyene karşı duyulan korku bile yerini cesarete bırakır. Bu
temel duygu ile yol alan insan, tarihi değiştirecek ne büyük
keşiflerde bulunmuş, ne uzun yollara çıkmıştır.
Merakın hangi
kaynaklardan, nasıl beslendiği ise tabii asıl
önemlisi.
Nerelerde dolaştığı,
neleri yiyip, içtiği…
Ne yazık ki, toplumumuzda
gün geçtikçe azalıyor bu duygu. Ya da dolaştığı yerlerin alanları
günden güne daralıyor.
Alım gücümüz azalıyor,
işsizlik oranı günden güne artıyor…. Nedenleri merak etmiyoruz.
Dolayısıyla bilmiyoruz..
Yakınçağ dünya siyasal
tarihinde yaşananların günümüz dünya düzende nasıl bir etkisi oldu,
bilmiyoruz… Çünkü hiç merak etmemişiz.
Daha nice konuda da durum
farksız!
Ama Sanem Çelik evli
sevgilisiyle arabada mı yakalanmış? Adam eşinden boşanacak mıymış?
Diğer ünlüler bu duruma ne demiş? Sanem Hanım’ın kişisel tarihinde
benzer hikayeler var mıymış? Bir meraktır gidiyor…
Magazini ve magazine
duyulan ilgiyi küçümsemiyorum. Hatta popüler kültürün bir ürünü
olarak kısmen de olsa hayatımda. Ama kendi yaşamını bire bir
ilgilendiren onlarca sosyal problemin nedenine karşı bu denli
meraksız, dolayısıyla bilgisiz iken, bir başkasının hayatı üzerinde
büyük bir merakla yap boz oynamak neden bu kadar önemseniyor
anlamaya çalışıyorum.
Merak ediyorum!
Ve düşünüyorum…
Küçük yaşlarda serbestçe
dolaşan bu doğal itki, ilerleyen yaşlarda karşılaştığı kalıplar,
ayıplar, yasaklar nedeniyle kabuğuna mı çekiliyor?
Yani zihinlere kodlanmış “fazla kurcalama” tehdidi
mi onu sindiriyor?
Durum böyle olunca da,
merak duygumuz sadece en yakınındaki sabun köpüğü hikayelerle
oyalanmak zorunda mı kalıyor?
Ya da ilkokuldan beri
eğitim kurumlarında neden-sonuç ilişkilerini düşünmeksizin, akıl
yürütmeksizin okuma-ezberleme metoduna alıştırılmış zihinlerimiz,
hayatı da böyle mi yaşamaya alıştı?