Şiirden Koğuşa
Tayyip Erdoğan, sadece bir şiir okuduğu için hapse atıldığında,
yanında koca bir milletin duası ve sadık dava arkadaşları
vardı.
Ama sadece dua değildi mesele… Aynı zamanda omuz omuza bir
fedakârlıktı.
YEŞİLDAĞ’IN DESTANI
O günlerde bir isin öne çıktı. Zeki Yeşildağ…
Liderini yalnız bırakmamak için suç işledi. Kendini ceza evine
attırdı.
Kendi özgürlüğünü hiçe saydı.
Aynı koğuşta Erdoğan’ın yanına girdi.
“Liderim oradaysa, ben de oradayım” dedi.
Bu, gerçek dava adamlığının, gerçek sadakatin en unutulmaz
örneğidir.
Bugüne, Ekrem İmamoğlu’nun etrafına bakıldığında…
Orada ne dava var, ne sadakat, ne de vefa…
Orada sadece bir itirafçılar ordusu var.
Bir sorun çıktığında hepsi sıraya giriyor:
“Benim suçum yoktu!”
“Ben yapmadım!”
“Ben masumum!”
Herkes kendi paçasını kurtarma derdinde.
Dava ile Menfaat Arasındaki Uçurumu Hep Birlikte
Gördük.
Erdoğan’ın arkadaşları: Koğuşta yan yana!
İmamoğlu’nun arkadaşları: Savcılık koridorunda birbirini
satarken!
Bir tarafta lidere sadakat, göze alınan bedel, omuz omuza
yürüyüş…
Diğer tarafta menfaat kavgaları, ihanet ve korkaklık…
Tarih Not Düşüyor
Bugünün tablosu yarın tarih kitaplarına yazılacak:
“Erdoğan’ın dava arkadaşları bedel ödedi, İmamoğlu’nun yol
arkadaşları birbirini sattı” diye.
Ve işte bu fark, sadece siyaset farkı değil;
kimin millet için yola çıktığını,
kimin kendi menfaati için sahneye atıldığını açıkça gösteriyor.
Orada dava yok.
Orada vefa yok.
Orada sadece itirafçılar kervanı var.
Bir de kendi paçasını kurtarmanın telaşında olanlar.
BAŞÖRTÜSÜNÜN ONURU VE BUGÜNÜN İSTİSMARI
Türkiye yakın tarihinin en karanlık günlerinden biri 28
Şubat’tır.
Bir darbe değil, milletin inanç değerlerine karşı açılmış topyekûn
bir savaştı.
Başörtüsü, o gün sadece bir kıyafet değil; bir direnişin, bir
onurun, bir imanın sembolüydü. O günlerde üniversite kapılarında,
ikna odalarında, polis barikatlarının önünde başörtülü genç kızlar
vardı.
Eğitim haklarından vazgeçtiler, diplomalarından vazgeçtiler ama
örtülerinden vazgeçmediler.
“Başörtüsü bizim namusumuzdur” dediler.
Ve tarih onları, onurlu direnişleriyle yazdı.
İşte tam da bu noktada benim de ders verdiğim Ankara Hacı Bayram
Veli Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Sayın Prof. Dr. Ayşe
Elif Emre hocamın sohbet esnasında söylediği söz hakikatin
özetiydi.
“28 Şubat’ta başörtüsüne sahip çıkan o başörtülü kadınlar,
bugün yine o başörtüsüne sahip çıkmalılar.”
Ne büyük söz!
Çünkü mesele hâlâ bitmedi.
Mesele hâlâ diri, hâlâ canlı.
Bugün de istismarla devam ediyor.
Gelin bugüne bir bakalım…
İzmir’de bir gece kulübünde yaşanan rezaleti gördük.
Başında güya başörtüsü olan bir kadın ve bir zenne, toplumun
değerleriyle alay edercesine ahlaka aykırı hareketlerde
bulundu.
Görüntüler sosyal medyada yayıldı.
Emniyet harekete geçti.
Ama sonuç? Adli kontrolle serbestlik…
Milletin kutsalına böylesine alçakça saldırıyı yapanların elini
kolunu sallayarak dışarı çıkması, sadece hukukun değil, toplum
vicdanının da kanayan yarasıdır.
Ve sadece bu değil…
Sosyal medyada canlı yayında başörtüsünü çıkarıp hükümete sözde
tepki gösterenler var.
Başörtüsünü iman sembolü olmaktan çıkarıp bir protesto aracına
indirgemek isteyenler var.
Yani başörtüsünü, ucuz siyasi şovlara malzeme etmeye çalışan bir
güruh var.
Onur ile ihanet arasında ayrım
yapmak gerekiyor.
Bir tarafta 28 Şubat’ın kahramanları: Başörtüsünden
vazgeçmedi, eğitiminden oldu, mesleğinden oldu.
Diğer tarafta bugünün şovcuları: Başörtüsünü çıkarıp
sosyal medyada alkış peşinde koştu. Bir tarafta baş örtüsünü takıp
bedeninin tüm kıvrımlarını sergileyecek giysiler giyen kadın
palyaçolar.
Bir tarafta onur var, vakar var, iman var.
Diğer tarafta ihanet var, ucuzluk var, rezalet var.
Başörtüsü Bir Bez Parçası Değildir!
Kimse unutmasın:
Başörtüsü sıradan bir kumaş değildir.
Başörtüsü iman mührüdür.
Başörtüsü bu milletin inanç haysiyetidir.
Başörtüsünü istismar edenler, aslında sadece bir kıyafeti değil, bu
milletin ruhunu, vicdanını, onurunu aşağılamaktadır.
Evet, kıymetli dekan hocamın dediği gibi:
28 Şubat’ta başörtüsüne sahip çıkan o kadınlar, bugün yine baş
örtüsüne sahip çıkmalılar.
Çünkü tehlike bitmiş değil.
28 Şubat’ın kahraman kadınları ve bugünün ucuz şovmen
palyaçoları.
Onurla direnenler milletin gönlünde ebedi yaşayanlar ve
değerleri istismar edip zilletle anılanlar.