İnsan Olmak Zor Vesselam…

Tülin Türkoğlu tulindindar@hotmail.com

İnsan Olmak Zor Vesselam…

İnsanın kaybedişi kibirle başlar.
Siyasetçinin kaybedişi de öyle.

Bugün muhalefetin sahnesinde iki ana figür var: Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu.
İkisi de “değişim” dedi, ikisi de “adalet” dedi.
Ama ikisinin de dilinde “biz”den çok “ben” var.

Özgür Özel: Slogan mı, sistem mi?

Özel, “adalet”i yüksek perdeden söyleyen bir hatip.
Fakat adalet, bağırarak değil, kadro ve ilke inşasıyla gelir.

Partinin kapalı devre alışkanlıklarını kırmadan “yeni CHP” iddiası, vitrin yenilemekten öteye geçmiyor.

Karar nasıl alınır?

Kim hesap verir?

Kim eleştiri yapabilir?

Bu sorulara kurumsal cevap veremeyen yapı, liderin hitabetine mahkûm kalır.

Özel’in en büyük açmazı burada:
Meclis’te sert, meydanda sıcak; fakat parti içinde kurumsal omurgayı kalınlaştıramıyor.
Kadrolar aynı kaldıkça, “adalet” söylemi içeride liyakat duvarına çarpıyor.

Bir de stratejik dil meselesi var:
Siyaset, sadece iktidarı eleştirmek değildir; seçmene güven veren bir otorite dili de kurmaktır.
Özel çoğu zaman reaksiyon gösteren, gündeme eklemlenen bir çizgide kalıyor.
Oysa lider, gündem kurar; güne yetişmez, günü kurar.

Ekrem İmamoğlu: PR mı, proje mi?

İmamoğlu “halk adamı” profilini iyi yönetiyor.
Sahada sıcak, kamera önünde akıcı.
Ama siyaset, görüntünün ötesinde yönetim disiplinidir.

Belediyecilik, reklamı yüksek açılışlardan ibaret olamaz;
altyapı, finans disiplini, kriz yönetimi ister.
Vitrin projeleri kadar görünmeyen boru hatları, drenaj, bakım ve liyakatli atamalar da konuşulmalı.
Seçmen tam da burada şunu soruyor:
“Bugün alkışladığımız şey, yarın şehre geri dönecek mi?”

İmamoğlu’nun ikinci açmazı, partiyle kurduğu mesafeli yakınlık.
Parti kurumsallığını yanına almak yerine, partiyi arkasından sürüklemeye kalktığında,
“Şahsi liderlik” ile “kurumsal güç” arasında tehlikeli bir boşluk oluşturdu.
O boşluk, iktidar mücadelesinde ilk sarsıntıda çatladı.

Ve dil…
Kürsüde “biz” dese de toplama baktığınızda kişisel markası partinin önüne geçiyor.
Bu, kısa vadede alkış getirdi;
uzun vadede kurumsal meşruiyeti zayıflattı.

Ortak hastalık: Enaniyetin ince zarı

Özel de İmamoğlu da sosyal medya çağının doğal çocukları.
Beğeni, izlenme, trend—hepsi birer dopamin butonu.
Ama siyaset dopaminle değil, disiplinle yürür.

Kibir; en çok da “halkın içindenim” diyenleri sarar.
Çünkü alkış yakındır, uyarı uzakta.
Danışmanlar “harika başkanım” dedikçe, hakikatin sesi kısılır. Gücü millette değil kendinde görmeye başlar, öyle de oldu…

Özgür Özel, partide hesap verilebilirliği ifade etmeden “adalet”i kuramaz.
Ekrem İmamoğlu ’da altyapı ve yönetim iskeletini görünür kılmış olsaydı belki “başarı hikâyesi” yazabilirdi ama artık çok geç.

İnsan olmak zor vesselam…
Ama siyasetçinin en zor sınavı şu:
Alkış kulağındayken insan kalabilmek, yetki elindeyken yetkinliği seçmek.
Bugün muhalefetin içinde olduğu durum; Özel’in kurumsal aklı, İmamoğlu’nun yönetim disipliniyle buluşamadığındandır.