İnsan Olmak Zor Vesselam…
İnsanın kaybedişi kibirle başlar.
Siyasetçinin kaybedişi de öyle.
Bugün muhalefetin sahnesinde iki ana figür var: Özgür
Özel ve Ekrem İmamoğlu.
İkisi de “değişim” dedi, ikisi de “adalet” dedi.
Ama ikisinin de dilinde “biz”den çok “ben”
var.
Özgür Özel: Slogan mı, sistem mi?
Özel, “adalet”i yüksek perdeden söyleyen bir hatip.
Fakat adalet, bağırarak değil, kadro ve ilke
inşasıyla gelir.
Partinin kapalı devre alışkanlıklarını kırmadan “yeni CHP”
iddiası, vitrin yenilemekten öteye geçmiyor.
Karar nasıl alınır?
Kim hesap verir?
Kim eleştiri yapabilir?
Bu sorulara kurumsal cevap veremeyen yapı, liderin hitabetine
mahkûm kalır.
Özel’in en büyük açmazı burada:
Meclis’te sert, meydanda sıcak; fakat parti içinde kurumsal
omurgayı kalınlaştıramıyor.
Kadrolar aynı kaldıkça, “adalet” söylemi içeride
liyakat duvarına çarpıyor.
Bir de stratejik dil meselesi var:
Siyaset, sadece iktidarı eleştirmek değildir; seçmene güven
veren bir otorite dili de kurmaktır.
Özel çoğu zaman reaksiyon gösteren, gündeme eklemlenen bir çizgide
kalıyor.
Oysa lider, gündem kurar; güne yetişmez,
günü kurar.
Ekrem İmamoğlu: PR mı, proje mi?
İmamoğlu “halk adamı” profilini iyi yönetiyor.
Sahada sıcak, kamera önünde akıcı.
Ama siyaset, görüntünün ötesinde yönetim
disiplinidir.
Belediyecilik, reklamı yüksek açılışlardan ibaret olamaz;
altyapı, finans disiplini, kriz yönetimi
ister.
Vitrin projeleri kadar görünmeyen boru hatları, drenaj, bakım ve
liyakatli atamalar da konuşulmalı.
Seçmen tam da burada şunu soruyor:
“Bugün alkışladığımız şey, yarın şehre geri dönecek mi?”
İmamoğlu’nun ikinci açmazı, partiyle kurduğu mesafeli
yakınlık.
Parti kurumsallığını yanına almak yerine, partiyi arkasından
sürüklemeye kalktığında,
“Şahsi liderlik” ile “kurumsal güç” arasında tehlikeli bir boşluk
oluşturdu.
O boşluk, iktidar mücadelesinde ilk sarsıntıda
çatladı.
Ve dil…
Kürsüde “biz” dese de toplama baktığınızda kişisel
markası partinin önüne geçiyor.
Bu, kısa vadede alkış getirdi;
uzun vadede kurumsal meşruiyeti zayıflattı.
Ortak hastalık: Enaniyetin ince zarı
Özel de İmamoğlu da sosyal medya çağının doğal çocukları.
Beğeni, izlenme, trend—hepsi birer dopamin
butonu.
Ama siyaset dopaminle değil, disiplinle yürür.
Kibir; en çok da “halkın içindenim” diyenleri sarar.
Çünkü alkış yakındır, uyarı uzakta.
Danışmanlar “harika başkanım” dedikçe, hakikatin
sesi kısılır. Gücü millette değil kendinde görmeye başlar, öyle de
oldu…
Özgür Özel, partide hesap verilebilirliği ifade
etmeden “adalet”i kuramaz.
Ekrem İmamoğlu ’da altyapı ve yönetim iskeletini
görünür kılmış olsaydı belki “başarı hikâyesi” yazabilirdi ama
artık çok geç.
İnsan olmak zor vesselam…
Ama siyasetçinin en zor sınavı şu:
Alkış kulağındayken insan kalabilmek, yetki elindeyken
yetkinliği seçmek.
Bugün muhalefetin içinde olduğu durum; Özel’in kurumsal aklı,
İmamoğlu’nun yönetim disipliniyle buluşamadığındandır.