Günler zor geçiyor,
sancılı…
Havada tahrik
kokusu.
Halihazırda terör ve
şiddete dönüşmüş.
Hayatları talan
ediyor.
Ve an meselesi, kokunun
rüzgarla dağılıp yayılması.
Diyarbakır'da, Batman'da, İstanbul
Ümraniye'de, Mersin'de, Şırnak'ta patlayan
bombalar, sıkılan kurşunlar yine çocukların hayatlarının tam
ortasına düşüyor.
Güneydoğu'daki terör olayları tırmandıkça
doğan panik öfkeyle buluşuyor.
Hassas zamanlarda herkes
ip üstünde duruyor. Sırtına dokunan kışkırtıcı en küçük bir söz, ip
üstündekini ateşe atıyor.
Daha öncede de yaşadı
Güneydoğu’nun sokakları bunları. Acıyı en çok bu sokaklar bildi;
ölümün, düşmanlığın, terörün ağır kokusu en çok bu sokaklara
sindi.
Ve hepimizin
yüreklerine!
Haber saatlerinin
gelmesini istemediğimiz günleri hiçbirimiz unutmadık. Terörün
vurduğu her can ve o canların arkasında bıraktığı her kahırlı yürek
hepimizin canıydı, hepimizin yüreği.
Ama bu coğrafyada acının
koluna girmiş umut ve barış hep varoldu.
En çok bugünlerde
gereksinim var soğukkanlı ve sağduyulu olmaya. Çünkü teröre karşı
en etkili silahımız bunlar.
Medya da son olaylarda
gücünün bilincinde, bunu da başarıyor.
Biliyorum, çoğumuza bu
aşamada bu ve benzeri sözler “dostluk, kardeşlik edebiyatı” gibi
geliyor. Yapılan her yorum, “Ya çözüm önerisi? “ sorusuyla
karşılanıyor.
Ama etki tepki düzeneği
içinde, refleks tepkilerin yol açtıklarına karşı çok katmanlı
düşünebilmek ve etkin çözümler üretebilmek için de önce aklın ve
sağduyunun katalizör olması gerekiyor.
“Kürt Sorununu Yeniden Düşünmek”
Geçtiğimiz günlerde
yayımlanan bir kitaptan söz etmek istiyorum.
Araştırmacı yazar Mustafa
Akyol’un değerli çalışması “Kürt Sorununu Yeniden
Düşünmek”…
Doğan Kitap’tan çıkan
kitapta Akyol, Kürt sorununu tüm
boyutlarıyla ele alıyor; sorunun tarihten günümüze kadar ki her
aşamasını son derece objektif bir gözle değerlendiriyor. Mustafa
Akyol, konuya sadece tarafsız ve çok yönlü
bakarak saptamalarda bulunmakla kalmıyor, aynı zamanda çözüm
önerileri de getiriyor.
Üstelik bunu da çok yalın
ve akıcı bir dille gerçekleştiriyor.