“Bu sadece bir barış misyonu değil, bir medeniyetin
yeniden uyanışıdır.”
İsrail’le Hamas arasında beklenen ateşkes imzası yalnızca bir
savaşın sonunu değil, yeni bir dönemin kapısını aralayacak.
O kapının eşiğinde en çok sorulan soru şu:
Türk askeri Gazze’ye gidecek mi?
Eğer giderse...
Bu, Ortadoğu’da tarihi bir kırılma olur.
Çünkü o an, yüzyıllardır bu coğrafyayı uzaktan yönetenlerin
karşısına, bu toprakların evladı çıkmış olur.
Batı’nın masa başında çizdiği sınırların, petrol haritalarının,
insansızlaştırılmış şehirlerin üstüne, Türkiye adaletin mührünü
basar.
Bu defa sömürgeci değil, koruyucu gelir.
Bu defa çıkar için değil, vicdan için gider.
Gazze bugün sadece Filistinlilerin değil, tüm insanlığın
vicdanıdır.
Çocukların açlıktan öldüğü, kadınların enkaz altında can verdiği
bir şehirde sessiz kalmak artık insanlıktan çıkmaktır.
Türk askeri oraya savaşmak için gitmeyecek.
Türk askeri, adaleti temsilen gidecek.
Hilali, vicdanla birlikte taşıyacak.
Ve bu gidiş, sadece İsrail’e değil, Batı’nın ikiyüzlülüğüne de
verilmiş en sert cevaptır.
Tarih boyunca Türk askeri gittiği hiçbir toprakta sömürge
kurmadı.
Korku değil huzur götürdü, zulüm değil düzen kurdu.
Gazze’de de öyle olacaktır.
Ama bu adımın bir başka anlamı daha var:
Ortadoğu yeniden şekillenirken Türkiye seyirci olmayacaktır.
Gazze’ye barış gücüyle adım atan Türkiye hem askeri hem diplomatik
anlamda “Ben buradayım” diyecektir.
Bu cümle sadece İsrail’i değil, Washington’u da titretecektir.
O gün geldiğinde Gazze sokaklarında Türk bayrağını gören
çocuklar, yeniden umutlanacaktır. Çünkü bilirler ki o bayrak,
altında kimseyi ezmez; aksine, herkesin canını korur.
Gazze’ye Türk askeri ayak basarsa, bu sadece bir barış misyonu
değildir.
Bu, coğrafyanın yeniden uyanışıdır.
Diplomasiden Savaşın Eşiğine
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aylardır söylediği “Gazze’nin imarında
Türkiye aktif rol alacak” cümlesi artık ete kemiğe bürünüyor.
Masada Türkiye yoksa barış da olmaz, çünkü bölge bunu defalarca
yaşadı.
İsrail, Türk askerinin varlığından rahatsız olacaktır.
Çünkü o an, bombalarla kurduğu korku imparatorluğu çökecek.
Türk askeri Gazze’ye girdiği gün, İsrail’in orantısız gücü bitmiş
demektir.
Arap dünyası bu kez susamayacak.
Washington’dan gelen telefonlarla sessizleşen rejimler, bu defa
Türkiye’nin gölgesinde nefes alacak.
Çünkü Türk askeri orada sadece Filistinlilerin değil, tüm ümmetin
onurunu temsil edecektir.
Diplomasi masasında Türkiye’nin ağırlığı çoktan arttı.
NATO’da, BM’de, İİT’de herkes şunu biliyor:
Gazze’nin huzuru, Türkiye’nin kararlılığına bağlı.
ABD ve Batı, bunu engellemek isteyecektir elbette. “Barış gücü”
adı altında kendi askerlerini bölgeye sokma planı çoktan hazır. Ama
ne olursa olsun, bu kez oyun başka. Çünkü bu defa Türkiye kendi
hikâyesini başlatıyor.
Bu hikâyenin adı “Mazlumun yanında duran
Türkiye”.
Gazze’ye gidecek her Türk askeri, sadece bir görevli değil, aynı
zamanda bir vicdan nöbetçisidir.
O topraklarda dökülen her gözyaşı, bu ülkenin kalbine düşmüştür
zaten.
Ve bu yüzden, Gazze’de Türk askeri görmek sadece bir askeri hamle
değil, bir medeniyetin yeniden ayağa kalkmasıdır.
Batı, bu tabloyu değiştirmek için yeni planlar yapacaktır.
Ama artık oyun başka.
Türkiye bu defa seyirci değil, oyun kurucudur.
Gazze’ye adım atan her Türk askeri, yalnızca bir görevli değil,
vicdan nöbetçisidir.
O nöbet; mazlumun duasıyla, tarihin emanetidir.
Gazze’ye Türk askeri ayak basarsa, bu sadece bir barış misyonu
değil,
Bir medeniyetin yeniden uyanışıdır.