Gün geceye dönünce apartmandaki ışıklar
başlamıştı tek tek yanmaya… Sokaktan bakınca sadece ışıkları yanan
dairelerdi, ama her dairede ayrı bir hayattı yaşanan.
Dört kadın ve dört ayrı hayat!
Takvimlerinde bir gün işaretliydi hepsinin
de: “8 Mart”.
Tarihin yanında da küçük bir not: “Dünya
Kadınlar Günü”!
İşverenin tacizkar bakışlarını üzerinde ilk
hissettiğinde önce yok saydı, yanılmış olmalıydı. Ama sonrasında
bakışlar yerini süslü paketlere yerleştirilmiş tekliflere
bıraktı Hemen istifa etmeliyim diye
düşündü önce.
Sonra hayır dedi, aramalıyım hakkımı..
Ama nasıl olacaktı?
Kadındı, çalıştığı sektörde herkes
birbirini tanırdı. Böyle bir davayla anılmanın üzerine
yapıştıracaklarını düşündü...Vazgeçti.
Haklarını sarıp çekmecesine sakladı.
Nasılsa diğer kadınlarınkiler de oradaydı…
***
Susuyordu, hep susuyordu. Çünkü idare
etmeliydi çevresindekileri. Eşini, çocuklarını, kayınvalidesini,
gelinini…
Aslında ne çok söz birikmişti içinde. Hatta
gizli bir dil bile yaratmıştı kendi kendine.
Kimse yokken mırıldanırdı. Zaten konuşsa da
duyarlar mıydı?
Yaşamının iplerini elinden kaçıralı çok
olmuştu.
Farkında mıydı? Hayır, bunu düşünmüyordu
bile!
Bir gün, hiçbir sabah kaçırmadan izlediği
kadın programlarından birine stüdyo konuğu olmaya karar verdi.
Evet, kendi hayatının oyuncularına müdahale edemiyordu. Ama
birileri kameraların karşısında yoruma açık bir şeyler yaşıyordu.
Ve o da pekala sesini yükseltebilirdi burada.
Öyle de oldu. Kendi yaşamının suskunlukları
stüdyoda çığlıklara dönüştü. Artık önemliydi de. Kameraların
karşısında yorulmaksızın başkalarını hayatlarına müdahale
edebiliyordu.
Üstelik artık herkes onu dinliyordu!
***
Birkaç darbe almış bedenini bir kez daha
sürükleyerek bıraktı yatağına. Ağlıyordu, canı acıyordu. Ama bu acı
bedeninin çok daha derinlerindeydi.
Ama olsun, kalbinin yarısı çeyiz
sandığındaydı, nasılsa umutla sarılıydı, ona bir şey olmazdı… Hem o
demez miydi annesi her ağladığında . “Sen annesin, güçlü olmalısın!” diye.
O kadındı, anneydi. Evi çekip çevirendi.
Dayanırdı…
***
Evet, artık biliyordu!
Hayatlarında başka bir kadın vardı.Başta
hissettiklerinin dışa vurumu son derece şiddetli oldu.
Yanındakini suçladı, “öteki”ne hakaretler
yağdırdı…
Hazmedemiyordu…Gitmeliydi!
Sonra öfkesi usulca kıyafet değiştirdi,
içsel sorgulamalarını giyindi.
Belki de hata ondaydı. Bir yerde kesin bir
yanlış yapmıştı…
Son günlerde çok çalışıyordu. Kendine de
eskisi gibi bakmıyordu sanki. O da çok pişmandı zaten. Bir hata
olamaz mıydı?
Kim bilir bir şans daha vermeliydi belki
de…
Bunca yılın üzerine yeni bir düzen kurmak
öyle zordu ki… Hem gitse nasıl direnecekti ki yaşama karşı tek
başına?
Zaten ülkenin ‘en güzel kadını’ bile
defalarca aldatılmasına rağmen gülüp geçmemiş miydi yaşadıklarına?
O bile bunları yaşadığına göre benzer durumun kendisinin başına
gelmesi o kadar da korkutucu değildi belki.
Affetti!
***
Dört kadın, dört ayrı hayatı yaşıyordu bir
apartmanda.