BIST 9.916
DOLAR 32,44
EURO 34,74
ALTIN 2.438,67
HABER /  GÜNCEL

Ahmet Hakan'ın başı belaya girdi

Ahmet Hakan'ın Teşvikiye halkıyla başı belada. Teşvikiye halkı Ahmet Hakan'ı içine sindiremediği gibi son zamanlarda meydana gelen olaylardan onu sorumlu tutuyor.

Abone ol

Hürriyet yazarı Ahmet Hakan'ın oturduğu semt halkıyla yıldızı bir türlü barışamadı. İstanbul'un en lüks semtlerinden biri olan Teşvikiye sakinleri, Hakan'ı  kabullenmek istemiyor ve onu hala 'irticacı' olarak kodluyor. İş bununla da kalsa iyi. Son zamanlarda ortaya çıkan bir grubun yapıp-etmelerinden Ahmet Hakan'ı sorumlu tutan Teşvikiyeliler, yazarı radikal kararlar almaya mecbur ediyor. Bu ilginç hikayeyi yazarın bugünkü "Kafede cihat" adlı yazısından öğreniyoruz: 

Yazı: Ahmet Hakan Coşkun
Kaynak:
www.hurriyetim.com.tr  

YAKLAŞIK beş yıldır mekán edindiğim Nişantaşı ve Teşvikiye kafelerinin ‘kuşkucu’ müşterilerine teessüflerimi bildiririm.

O kadar ‘değiştim’ diyorum...

Cumhuriyet tarihinin kendini en fazla izah etmek zorunda kalan kalem erbabı oldum...

‘Özeleştiri’ yapmaktan dilimde tüy bitti...

Hatta cemaatimin garezini üzerime çektim...

Ve fakat...

İşte görüyorum ki yine de yaranamadım.

Kuşkucu müşteriler, son günlerde Nişantaşı yöresindeki kafeleri kendilerine eylem alanı olarak seçen bir grup sakallı ve cüppeli zevat ile benim aramda ilişki kurmaya fazlasıyla meraklı görünüyorlar.

***

Efendim olay şu:

Sakallı, şalvarlı ve de cüppeli bir grup eylemci, son günlerde enteresan bir eylem türü icat etmişler.

Özellikle geceleri aniden ortaya çıkıyorlar ve önceden belledikleri herhangi bir Nişantaşı kafesine doluşuyorlarmış.

Eylemciler, önce kafe sakinlerinin şaşkın bakışları altında dört bir yana dağılıyor, ardından da liderleri ‘Sır Kapısı’ türünden programlarda rastlanan deruni bir ses tonuyla vaaza başlıyormuş.

‘Ölüm de var’ tarzında etkileyici cümleler kuruluyor ve kafe ehli, imana davet ediliyormuş.

Hatta bir keresinde ‘İçtiğiniz bu kafe lattelerle Afrika’da kaç aç doyurulur biliyor musunuz’ filan türünden bir demagojik tez bile ortaya atılmış.

Nişantaşı’nın fazlasıyla apolitik kafe ehli, eylemcilerle tartışarak bu tuhaf tezleri çürütmek yerine, ‘Eyvah! İşte yıllardır beklenen irtica Nişantaşı’na kadar geldi, şimdi ne yapacağız şekerim?’ diye bağırışıyorlarmış.

Bazıları da AKP’ye ve Tayyip Erdoğan’a ılımlı yaklaşan arkadaşlarına fırça atıyor, ‘Ben sana demedim mi? Bunlar değişmez’ diye haykırıyorlarmış.

‘Kafe cihat ekibi’, vaazın ardından kafe ehlinin toparlanmasına fırsat bırakmadan geldiği gibi aniden gidiyor ve karanlık gecede izini kaybettiriyormuş.

***

Şimdi söyler misiniz:

Benim bu fazlasıyla münasebetsiz ve de salak eylemle ne ilgim olabilir?

Ben ki en radikal, en gruplar üstü entelektüel, en anti Batı dönemlerimde bile, bir kafeye girip, ‘Ey camaati müslimin! İmana gelin’ diye haykırmayı aklımın ucundan geçirmemişim, tam da AB’ye gönülden destek verdiğim bir dönemde mi kafe baskını tertip edeceğim.

Peki o halde neden içinden çıktığım çevre nedeniyle Nişantaşı kafelerinin kuşkucu müşterileri, bana kıl oluyorlarmış gibi bakıyorlar?

Gündüz birkaç saat kahve içtiğim kafede, geceki eylemi planladığımı mı zannediyorlar.

Aşk olsun yani.

***

Ama kararlıyım:

Adımı temize çıkaracağım ve kuşkucu bakışlardan kurtulacağım.

Uzun isimleri ‘Nişantaşı Kafelerinde İslami Tebliğ Cephesi’, kısa adları ‘Kafe Cihat Ekibi’ olan bu grubu bulmaya kararlıyım.

Kimdir bunlar?

Süleymancı mı? Nurcu mu? Nurcu ise hangi koldan? Yazıcı mı? Okuyucu mu?

İsmailağa Cemaati’nden kopmuş bir grup mu?

Yoksa kökü Pakistan’a giden Tebliğciler mi?

Müslüm Gündüz yeniden görev başında mı?

Ya da muzip ve ‘şakacı zihniyetli’ bir grup fırlama mı?

Belki de laiklik meselesini fazlaca abartan bir grup ulusalcı, tıpkı reklam için kendini kesip doğrayan şarkıcı gibi, ‘irtica geliyor’ meselesini gündemde tutmak için böyle bir olay tezgáhlamıştır...

Neden olmasın?

Dediğim gibi, peşlerindeyim.

Onları bulacak ve ‘Ahmet Hakan’ın bizimle uzaktan yakından ilgisi yoktur’ yazılı bir belge alacağım.

Ne yani Demirel, Hür ve Kabul Edilmiş Mason Derneği’nden bu tür bir belge alınca oluyor da, ben alınca mı olmayacakmış!