BIST 10.269
DOLAR 32,26
EURO 34,79
ALTIN 2.439,49
HABER /  GÜNCEL

Sen misin tanımayan!

Rana Elik'e saldıran ünlü kadın yazar kim?

Abone ol

Özel röportaj; Dilek YARAŞ-İnternethaber

Rana Elik ile sohbetimize kaldığımız yerden devam ediyoruz… Ünlü televizyoncu, bundan birkaç hafta önce, oğlu Alp Can’ı uyutup anneannesine emanet ettikten sonra, arkadaşlarının daveti üzerine bir eğlence yerine gitmiş. Gitmiş ama, gittiğine de gideceğine de pişman olmuş. Çünkü, bir yazarın saldırısına uğramış…




Kimdi o?




- Perihan Mağdenmiş… Kadın alkolün son derecesinde uçmuş, üstüme saldırdı. Ağza alınmayacak küfürler ettti. ’’Bilmen ne karı, sen git evinde çocuk emzir,’’ dedi….




- Ama ona soracağım ben… Sen çok entel dantel geçiniyorsun, çok kültürlü bir kadınsın sözüm ona…. Kadın hakları, insan hakları derken kalkıp bana ’’Sen git evinde ağla zırla..’’diyorsun…




Anlamadım… Sebep neydi bütün bunlara peki?



- Ben kadını tanımadım diye. Gazete köşelerine koyduğu yirmi yıl önceki fotoğraflarından ben onu tanımak zorunda mıyım?… Bir yerden gözüm ısırıyor dedim. Ayrıca ben hiç Perihan Mağden okumam yani…



Biraz daha açar mısınız yine pek anlayamadım. Niye tanımanız gerekti ki…



- Bir arkadaşımla karşılaştık orada. Hakan Aygün. Onun kolunun altındaydı bu. Hakan, ’’Tanıyorsun değil mi?’’ dedi bana… Saçı başı dağınık, yüzü gözü, üstü pejmürde halde. Zaten saçlar yüzünün yarısını örtüyor…. Hiç tanıyamadım… Ama yine de onu onore etmek için ’’Yüzü tanıdık geldi ama ismini hatırlayamadım,’’ dedim.



- Ben böyle deyince bu Hakan’a ’’Beni sadece geri zekalı kadınlar tanımaz,’’ dedi ve arkasını dönüp piste gençlerin yanına dansetmeye gitti. Ben şok oldum sadece ’’Bu duyduklarımı hiç yakıştramadım,’’ dedim Hakan’a. Hakan da; ’’Perihan Mağden o.’’ dedi. Ben de; ’’Aaa, bana da tanıdık gelmişti. Ama o fotoğraftaki kadına da benzemiyor. Tanıyamadım kusura bakmasın,’’ dedim.  Ama benim ilk başta söylediğim laf yetti Perihan’a. Geldi gitti söylendi…



Herkes duyuyor muydu bunları?




- Tabii ki. Herkes şok geçirdi. Aslında benim orada yaptığım hanımefendilik değildi. Çünkü ben ona acıdığım için muhatap olmadım. Çünkü bir baktım ki karşımda benim ayarımın eksi iki yüz derece altında bir insan var. Yerlerde sürünen, alkolün uç noktalarında bir kadın. Yani, yazar olmak buysa eğer…




- Ben baştan dediğim gibi rezilliği sevmediğim için kimseye anlatmadım. Ama duyulmuş. Telefonlar geldi ’’Ne oldu?’’ diye… Madem soruyorsunuz yazın…



- O konuda ben haksız olsaydım bütün gazeteler yazardı ama..




Neyse, bırakalım bu tatsız konuları. Olan olmuş.. Epeydir ekranlarda göremiyoruz sizi…




- Birilerinin adamı olmak zorundasın. O ekiple gelirsin, o ekiple gidersin. Bu işler böyle.



- Bir de özel hayatındaki ilişkilerini de televizyon camiasından seçmiyorsan sana dokunmazlar bile. Çook özel ilişkilere girmen gerekiyor. Hele bir de anneysen, oooo ’’Güle güle.. Anneysen işime yaramazsın, ’’ bitti




- Yani, kadınlık o kadar zor ki. Ben bu ilişkileri çok güzel yürüten kadınlara kızmıyorum, oyunun kuralı bu… Ama ben yapamam çünkü ben ’aşk’ kadınıyım. Mantık kadınıyım. Bir ilişkinin laf olsun diye yürüyeceği bir insan değilim. Duygularına değer veren bir kadınım. Yani sevmediğim bir adamla, bana iş verecek falan  diye beraber olamam. Yapımda yok benim bu. Hiç olmadı ve olmayacak da….




Bu branşta bir yerlere gelenler böyle mi yani..




- Çoğu böyle…  Ya da skandallar yaratacaksınız. Mesela, kadın (Deniz Akkaya), alkollü araba sürerken yakalanıyor, gazetecilere, polislere küfrediyor. Böyle birinin ortadan yok olması lazım. Hiçbir alt yapısı da yok. Ama, bir anda bir bakıyorsun en güzel programları ona sunduruyorlar…




-Yani ya bende bir hata var ya da sistemde.




Siz de Ankara radyosunun gözde spikerlerinden biriyken Cem Uzan’ın Star kanalına geçtiniz nasıl oldu bu?




- O zamanlar hiç kimse cesaret edip özel televizyona gitmiyordu. Çünkü devlet memuruyduk, yeşil pasaportumuz vardı, hiç kimse bu güvenceleri bırakıp da özel televizyona geçme riskini göze almıyordu.


 


- İlk baştan kaliteye önem veriyorlardı. TRT’nin yetiştirdiği spikerleri tercih ediyorlardı. Daha sonra her şey ayağa döküldü.




Nasıl yani?..




- Millet yatıp kalktığını ekrana çıkardı… Bunları da açık açık söylüyorum. Çıksın, nolmuş yani. Bir gün bunları yazıcam zaten. Ortalıkta herkesin saygı duyduğu bir sürü insan var, ’’Ay ne güzel haber okuyor, ya da program yapıyor’’ diye… Ben ve bir kaç kişi onların oraya nereden geldiklerini çok iyi biliyoruz.



- Ben bu tür ilişkilere hiç mecbur kalmadan, -ilişkilerimi dışardan seçerek- yürüttüm. Çünkü, aranan bir spikerdim, o boşlukta kendimi ispatlama şansım olmuştu.




Siz başvurdunuz mu televiyzon kanallarına, ekranlara dönmek için?




- Bir senedir görüşüyorum. Görüşmediğim kanal kalmadı pek. Herkes kendi adamını ayarlamış. Ya maddi avantalar, ya da bedensel avantalar dönüyor işin içinde. Olay bu… Bizim sektör böyle.




- Beni çıkaracak bir televizyon kanalı, benden sadece mesleki açıdan yararlanacak bir kanal olduğunun göstergesidir. Çünkü ben başka açıdan yararlandırtmıyorum kendimden. Benden sadece meslek olarak yararlanın diyorum, bu da hiç kimsenin işine gelmiyor.



Çok ilginç… Erkekler cephesinde nasıl durum?




- Onlar için aynı şey geçerli değil tabi. Atalarımızın bir tabiri vardır: ’’Onlar aynı kaba yapıyorlar.’’




-  Ali Kırca örneğinde görüyoruz işte. Aynısını bir kadın yapsaydı eğer; döndüre döndüre vermezler miydi ekranda? Gamze’nin görüntülerini saatlerce verdiler. Zaten internette yayılmış diye televizyonlarda göstermek zorunda mıydılar. Benim Urfa’nın bir köyündeki  vatandaşımın evinde internet mi var?


Ali Kırca’nın görüntüleri de yayılmış gerçi internette ama…




- Siz söylüyorsunuz işte… Ali’nin ki niye yayınlanmadı? Ali niye işini kaybetmedi. Erkek erkeği tutar çünkü.




- Ben, sırf erkek arkadaşımla fotoğraflarım çıktı diye işimi kaybederdim. Ekrandan çekilirdim.Ali’nin başına gelenler herhangi bir kadın meslektaşımın başına gelseydi, yemin ediyorum işsiz kalırdı ve o görüntüleri de döndüre döndüre verirlerdi.




Bir kadın dayanışması yok mudur medyada peki?




- İşte sorun orda. Kadının doğasında var. Kadın kadını sevmez, dayanışmaz…Ama şimdi bir kadının başına böyle bir şey gelse ben destek verirdim.




Pınar Altuğ'u destekliyor musunuz?


 


- Pınar’ı desteklemiyorum. Çünkü Pınar’ı etik bulmuyorum. Onun yaptıklarını erkek için de kabul etmiyorum. Yani, ’’Erkek aldatırsa kadın da aldatır,’’  yerine ’’Erkek de aldatmasın kadın da ’’ demek lazım.




Ama, Pınar Altuğ’un özel hayatını da ortaya döken medya değil mi sonucunda?




- Evet, çünkü o bir kadın. Bunu çeken muhabir, magazinci hepsi erkek. Bak şimdi, Uçan Kuş’u yapanların hepsi erkek. Kaç tane kadın magazinci var? Bu tür haberleri yapıp servis edenler hep erkek…




- Bütün magazincilerin hepsinin de sevgilisi var… ama evliler…  Hepsi eski arkadaşım.




- Skandallar arıyorlar…  Örneğin şarkıcı Emre Altuğ sevgilisiyle beraberken başkasıyla beraberdi ’’Vay ne ahlaksız’’dendi mi hiç? Medyada olsun özel hayatın diğer alanlarında olsun erkeklerin yaptığı her şey mübahtır. Onlar, birbirlerini kollarlar, dayanışırlar. Ama biz kadınlar birbirimizin saçını başını yolarız.




Siz kendiniz nasılsınız bu konuda, kadın dayanışmasında yani…



 


- Çok haber spikeri yetiştirdim ben. Hava durumunu sunan kızı aldım haber spikeri yaptım mesela. Şebnem Arda. Benim Defne’de emeğim vardır, Jülide’de… Defne’nin ilk diksiyon derslerini ben verdim… Onların işi başarılı bir şekilde götürmeleri beni mutlu ediyor.





 


İlişkiniz devam etti mi onlarla? Mesleki dayanışma açısından…


 


- Yok, daha sonra ikisi de aldı başını gitti. Farklı yerlere gittik. Zaten, iş dışında pek görüşmüyorduk. Özel hayatlarımızı farklı yaşıyorduk. Ama birlikte çalıştığımız sürece gayet iyidi ilişkilerimiz….



- Ama tabi, zor dönemlerimde hiçbiri telefon açıp da ’’Sana ne oldu Rana,’’ demedi. Defne, yanında çalışan birisine arattırmış. Ben de’’Hiç mi vakti yoktu ’kendisinin’ bana bir geçmiş olsun demek için’’ dedim. Aynı şey Defne’nin başına gelse –ki istemem- , ben ararım, yapabileceğim bir şey olup olmadığını öğrenirim.




Radyo’da nasıldı bu durumlar?



 


- Radyo da öyledir. ’’Spiker spikerin kuyusunu kazdığı için bizim size yapacağımız bir şey yok,’’ derlerdi yapımcılar bize. Gerçekten de herkes birbirinin foyasını meydana çıkarırdı. Onun için yönetimin yukarıdan araştırma, soruşturma yapmasına hiç gerek kalmazdı. Herkes birbirini gammazlardı zaten.




Televizyon dünyası biraz daha vahşi galiba…


 


- Star’da iken mesela, TRT’de geçici sözleşme ile çalışan birini getirip kanal 6’ya transfer ettirdim. Orada palazlandı, şöhret oldu. Bunu ordan aldım, Star’ın ana haber bülteninde Ankara’dan karşıma koydurttum, ’en yakın arkadaşım’ diye. Derken, Kırmızı Koltuk’u kendim istemedim ona sundurttum…




-Bir gün bakıyorum, diyorlar ki ’’Haftasonu arkadaşınız okuyacak haberi.’’ Şaşırıp kalıyorum. Meğer, on beş yirmi gündür bu konuşuluyormuş. Patronla çıkmış, gayet güzel vakit geçirmiş. Ondan sonra da  hafta sonu bir günlüğüne yedek benim haberimi alıyor…




- Yani, benim yoktan var ettiğim insan, o sıralarda yerime oynuyordu…




- Kaşını gözünü gerdirdi ama, Türkçesini bir türlü düzeltemediği için dört hafta sonra işine son verdiler… ’’CNN’de çalıştım ABC’de çalıştım,’’ diye yalanlar söyleyip duruyordu ama onlar da kurtarmadı onu…



 


- Yani bizim camia; hava atan, yalancılık, sahtekarlık, yalakalık yapan, onunla bununla beraber olan insanlarla dolu….




Peki o bahsettiğiniz insan duruyor mu meslekte?



 


- TRT’ de bir yerde bir şey sunuyor şimdi… Ha bire bir şeyler yapmaya çalışıyor. Ama yetenek olmayınca bir yere kadar; ancak hafta sonu bir yerde bir programı alır sunmaya çalışırsın. Yani, altı tamamen fos olursa böyle olur.




- Ama bu  tür ilişkilere girdiysen, biraz da yetenek varsa o zaman Allah yürü ya kulum diyor işte.  Bazen de zorla yetenek yapıyorlar… Mesela bir tanesini patronu, bir sene boyunca karşısına oturttu, ’’Hadi ben bakanım, şimdi sen bana sor,’’ diye çalıştırıp piyasaya sürdü meşhur etti.




- Star haberde de çıkardılar işte bir tane… Kaşını gözünü oynatıp duran bir kız… Bir sene oldurulmaya çalıştılar ama olmadı…




- Yeteneği olan birine bir ay verin kendini kanıtlar. Ama bunlar yeteneksizleri ite kaka zorla izlettiriyorlar bize.




- Seyirciler de tepki göstermiyor herhalde…



 


- Türk halkı tepkisini göstermez. Mesela, insanlar sokakta boynuma atılıyorlar ’’Neredesiniz, biz sizi çok seviyoruz,’’ diyorlar. Ben de o zaman diyorum ki; ’’İyi de niye bana söylüyorsunuz bunu. Gidin şikayet edin. Ben mi edeceğim. ’Oraya koyduğunuz çok başarısız beni alın mı,’ diyeceğim.’’



- Türk halkı tepkisiz hakikaten. Eğer on kişi içinde ilk iki sırada ben geliyorsam, beni görmek istiyorsan orada bildirirsin.



Kadınlar söz konusu olunca sürekli yeni yüzlerin peşindeler ama aynı şey erkekler için pek geçerli değil galiba… Sanki ne kadar eski olurlarsa o kadar makbüller… Saltanatlarıı hiç bitmiyor gibi… Örneğin; Ali Kırca, Reha Muhtar, Mehmet Ali Birand….




- Bunlar erkek oldukları için patronlara daha yakındırlar. Biz patronlarla ancak çok özel ilişkilere girersek ön plana çıkarız. Eh, böyle ilişkiler de belli bir süre sonra biteceği için tepe taklak olursun. Onun için, benim ihtiyacım yok deyip uzak dururum. Ama ahbap çavuş ilişkileri erkeklerde vardır. Reha’da vardır, Ali Kırca’da vardır… Benim şimdi akşam Cem Uzan’la ya da bir başka patronla gidip bir yerde yemek yemem düşünülebilir mi. Ama, Reha ya da Ali Kırca bunu yapabilir…


 


Şimdi bir çok ünlü isim kadın programı yapıyor. Siz de düşünüyor musunuz?



- Flash Tv’den bir teklif geldi ama olmadı. Stüdyoları uygun değildi.



- Aslında ben kadın programı yaparsam, kadının telefonun ucunda ulaşabileceği bir program yapardım. Tencere, tava vermek değil de eğitim düzeyleri çok aşağılarda olan kadınlarımızı biraz daha yukarı çekmek isterdim. Kadın, ihtiycaı olan her konuda istediği an bana ulaşıp sorununa çözüm bulmalı.




Şu anda var olan kadın programlarından hangisini başarılı buluyorsunuz? 



 


- O tarz programların içinde açıkçası en başarılı Seda’yı buluyorum. Halk onda kendini buldu. Programı artık ilk günlerdeki gibi değil. Oturdu. Seda artık her şeyine dikkat ediyor. Konuşmasına, insanların birbirine davranış şekline önem veriyor, yardım etmeye çalışıyor.




- Özel hayatıyla kötü örnek olduğuna da inanmıyorum. Erkek kadından 20 yaş büyük olunca sorun olmuyo da kadın bir kaç yaş büyük olunca mı problem oluyor. İkisi de özgür insanlar, kendi hayatları, onların arasındaki yaş farkı kimi ilgilendirir.



 


Peki en kötüsü?




Saatlerce Ahu Tuğba’yı izlettiren programdan nefret ediyorum. Aynı şeyleri insanlara kusturana kadar gösteriyorlar. Kusturdu o program beni.




Ana haber bültenlerindeki magazin haberleri de beni kusturuyor doğrusu… Bu özel televizyonların yan etkisi galiba… Bir kıyaslama yapar mısınız özel televizyonların ilk zamanlarıyla bugün arasında.




- Bol yasaklı TRT’den hemen sonra özel televizyonların haberleri ilaç gibi geldi. Burnumuzun dibinde Körfez Savaşı yapılıyor, İncirlik üssü kullanılıyordu, TRT bunları hep saklıyordu. Biz bunları verince halkın çok hoşuna gitti. Ama bir süre sonra cılkı çıktı, ölçüyü kaçırdık. İş o kadar ayağa düştü ki magazin birinci haber oldu. Kanlı bıçaklı adliye haberleri döndürüle döndürüle verilmeye başlandı. Sonra da belden aşağı vurduk.  Yani haberlerin şu gün reyting uğruna geldiği durum bir rezalet. Ciddi haber kanallarında bile doğru dürüst haber bulamıyorum. Ben artık teletekst’i tercih ediyorum.