BIST 10.277
DOLAR 32,34
EURO 34,81
ALTIN 2.393,53
HABER /  GÜNCEL

İşte BDP'nin özerklik planı!

Seçimlerden sonra özerklik istiyoruz diyen BDP'nin "özerklik planı" nedir? Nasıl bir yol haritası izleyecekler? BDPli Demir Çelik'ten çarpıcı açıklamalar...

Abone ol

BDP'nin son dönemlerde gündeminden düşmeyen "özerklik" talebi seçimlerden sonra daha da netlik kazanmaya başladı. Partinin Yerel Yönetimlerden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı, Muş milletvekili Demir Çelik, hedeflenen demokratik özerklik içerisinde neler olduğunu anlattı. Buna göre kurulacak olan Kürdistan bölgesinin ayrı polisi de olacak ayrı bayrağı da...

Taraf Tuğba Tekerek'e konuşan Demir Çelik'in bu çarpıcı iddiaları arasından doğunun tek ve özerk bir yapıda yönetilmesi de var. Buna göre bölge hidro havzalara ayrılacak. Daha sonra bu hidro havzalar birleşerek özerk Kürdistan yönetimini oluşturacak. Kendi dillerinde eğitim yapılacak ve her birinin ayrı bayrağı olacak, sağlık kurumları ve ekonomisi de yine ayrı bir şekilde yönetilecek. 

İşte röportajdan çarpıcı bölümler:

Seçimler bitti. Şimdi özerkliğin inşası için hangi adımları atacaksınız?

Bugüne kadar attığımız küçük adımlara küçük yeni adımlar ekleyerek, öncelikle demokratik özerklik konusunda halkımızı ikna edeceğiz. İnsanlar bazen duyduğuna inanmaz, gördüğüne inanır. Bundan hareketle, bu projeyi ete kemiğe büründürmek istiyoruz.

BAYRAK, PARLAMENTO VE BAŞKENT OLACAK 

Nasıl ete kemiğe büründüreceksiniz?

Mesela, demokratik özerkliğin siyasal boyutunda dört temel alan öngörüyoruz. 1- Bölgesel yönetimin sembolü olmalı; bayrak. Bugün devlet bunu kabul etmiyor. Uğraşmayacağız. Müzakere anına bırakacağız. 2- Bölgesel parlamento, onu da tartışmıyoruz. Ama bölgesel parlamento görevini yürütecek kongreyi şimdiden kurduk, DTK (Demokratik Toplum Kongresi). Bütün kimlikler, halklar orada kendini ifade ediyor. 3- Bölgesel yönetimin başkenti. Bunu da müzakere anına bırakıyoruz. Ama dördüncü alan...

Nedir, o dördüncü alan?

Halkın kendi kendini yöneteceği öz yönetim organları. Köy, sokak komünleri, mahalle meclisleri, kent meclisleri... Bunları oluşturuyoruz. Halkın kendi bütçesini belirlemesinin yolunu açacağız. Ben, kimliğimle, kültürümle, dilimle varım. Bunları devletten istemek hakkım ama devlet ceberut, vermiyor. Ondan beklemeden, eğitim destek evlerinde anadilde eğitimi belediye üzerinden sağlamaya çalışıyorum. Anadilde, erişilebilir, parasız, nitelikli sağlık hizmetini devletten alamadım. Beklemiyorum. Belediye üzerinden sağlık destek evlerinde bunu sağlamaya çalışıyorum.

Eğitim destek evlerinde ne olacak?

Öncelikle anadilde kreşler, anaokulları açacağız. Çocuklarımız üç yaşında, henüz annesinden doğru dürüst Kürtçe öğrenmemişken Türkçe öğrenmesin. İlköğretimde de anadilini kavratan bir çalışma yürüteceğiz. Ortaöğretimde Kürtçe’yle beraber Türkçe’yi vereceğiz. Çocuklarımızı hem üniversiteye hazırlayacağız hem de üniversiteye gittiğinde Kürtçe’ye hakim olduğu bir noktada tutacağız.

Bu eğitimi nerede vereceksiniz?

Özel okullarda... Bu okullar parasız olacak. Bunun için anaokul, kreş ve ilköğretim kitaplarını hazırladık.

FETHULLAH GÜLEN İZİN ALDI BİZ DE ALMAYA ÇALIŞACAĞIZ

Gelecek yıl Kürtçe eğitim veren okullar açılacak mı?

Mezopotamya Vakfı üzerinden, eğitimi tüm Kürdisitanî dillerde (Kürtçe, Arapça, Acem, Azeri...) verecek olan üniversite için müracaatımızı yapacağız. Arsayı aldık, mütevelli heyetimizi oluşturduk. Fethullah Gülen’in Selahaddin Eyyubi Üniversitesi izin almışken, biz de izin almaya çalışacağız.

YÜKSEKOVA'DA KÖY KOMÜNLERİ

Netice itibariyle, şu anda demokratik özerkliğin hangi aşamasındasınız?

Maratona benzetirsek, 42 kilometrenin ilk iki kilometresini koştuk. Ama sıfırı çoktan geçtik.

Yüksekova’da köy komünleri

500 nüfuslu köyü niye üç kişi yönetsin? 500’ün tümü yönetecek. Hayvancılık mı, tarım yapılacak? Buna köylü karar versin. Ne bağlı bulunduğu ilçenin ne Ankara bürokratına bağlı kalsın. Toprak analizi gibi konularda desteğini belediye olarak biz vereceğiz. Yüksekova’da sekiz köyde komün var, bu komünler arıcılık yapıyor. Köylünün tümünün üyesi olduğu kooperatifler kurdular.

DEMOKRATİK ÖZERK KÜRDİSTAN

BDP’nin hedeflediği modele göre Türkiye’de kaç bölgesel yönetim olmalı?

Türkiye’nin 26 civarında hidro havzası var, yani sulak alanı... Seyhan, Ceyhan, Dicle, Fırat, Tuz Gölü, Van Gölü... Bu 26 havzada onlarca medeniyet kurulmuş, her birinde halklar farklı bir kültür yaratmış. Her bölgenin, çiçeği, börtü böceği birbirinden farklı. Biz ekosisteme inanıyoruz. Ekosistemin biyo-bölgeciliğini esas alıyoruz. O anlamda biz “25-26 bölgesel yönetim olmalı” diyoruz.

Doğu-Güneydoğu’da, Kürt nüfusunun yoğun olduğu coğrafyada, kaç bölgesel yönetim olacak?

Tek bölgesel yönetim, özgür özerk Kürdistan yönetimi.

Ama, hidro havzalar demiştiniz. Doğu-Güneydoğu, tek bir hidro havza mı?

Hayır, Dicle, Fırat ayrı hidro havza. Van Gölü ayrı hidro havza.

E, o zaman burada tek bölgesel yönetim olmamalı...

Olmayabilir.

Diyelim, 5 bölgesel yönetim var. Bunlar toplanıp...

Toplanıp, demokratik özerk Kürdistan olacak.

Siz burada etnik kökene göre oluşturulmuş bir bölgesel yönetimden bahsediyorsunuz, o halde?

Biz, etnik kimliğe indirgenmiş, coğrafi sınıra hapsedilmiş bir özerk yönetimden bahsetmiyoruz. Eski, kaba ulus tarifinden kendimizi sıyırmaya çalışıyoruz.

Ama “Kürdistan” diyorsunuz?

“Türkiye” de Türk ismini çağrıştırıyor ama Türkiye Türklerin midir? Kürdistan da bir coğrafyanın ismi. Takılmamak lazım. “Kürdistan” olmayabilir. “Mezopotamya” olur, “Anadolu” olur. Biz, tekçi, katı merkeziyetçi devleti ikna etmek adına da ısrarla “Kürdistan”dan bahsediyoruz.

Neden Kürdistan coğrafyasındaki hidro havzaları biraraya getirip bir yönetim kurmak istiyorsunuz?

Kürdistan’ın kendine göre özgünlüğü var. Dağı, ovasıyla, İstanbul’a İzmir’e benzemiyor. Kürdistan’da yaşayan hayvan orada yaşamıyor. Bu, özgünlükler esasına dayalı bir bölgecilik. Katı etnik kimliğe ve coğrafi sınıra dayanmıyor.

Avrupa Konseyi’nin Yerel Yönetimler Şartı’ndan Türkiye’nin çekincelerini kaldırması, sizin hedeflediğiniz demokratik özerklik için yeterli mi?

Hayır. Çekinceler kalktığında, sadece belediyelere idari ve mali özerklik vermiş olursunuz. Belediyeler kaynaklarını oluşturmada ve kullanmada serbestlik kazanıyor. Anadilde eğitim yapan okullar açabilir, Kürt kültürünün geliştirilmesinde fonksiyon sahibi olabilirler. Ama bunlar belediyecilikle sınırlı. Bununla, Kürdün kendi kendisini yönetmesi olmayacak. Yerel yönetimler şartının yanısıra bizim İsviçre gibi ülkelerdeki gibi siyasi özerkliğe sahip olmamız gerekiyor.

TÜRK BAYRAĞINA ONUR DUYARIZ AMA

2011’de demokratik özerklik ilan ettiğinizde “öz savunma güçleri” çok tartışılmıştı. Öz savunma halen, hedeflediğiniz demokratik özerkliğin bir parçası mı?

Önemli boyutlarından biri. Öz savunma askeri alanda var ama bizim bundan anladığımız daha çok, devletin asimilasyonist politikalarına karşı durmaktır. Kaplumbağa, ona yaklaştığınızda nasıl refleks olarak kafasını içine çekip tepki veriyorsa, birisi beni asimile edip Türkleştirildiğinde de benim tepki vermem lazım. 20 yıl öncesine kadar Kürtçe romanımız azdı. Şimdi romanlar, ders kitaplar yazılıyor. Biz yerimizde otursak devlet bunu vermeyecekti. Öz savunmadan anladığımız budur.

Ama öz savunmanın askeri boyutu da gerekli, değil mi?

Gerekli tabii. Arkadaşlarımız, Hakkari’deki karakol yapımına karşı nöbetteler. Bu da bir öz savunma.

Peki, silahlı güç?

Demokratik özerkliği inşa ettiğimizde, mesela bölgesel yönetimin polisi olur ya da zabıtası olur. Bunlar öz savunmanın parçasıdır. Ama, o mekanizmalardan henüz çok uzağız.

Bayrak da talepleriniz arasında mı?

Mutlaka. Türkiye’de birçok özerk kurum var. Karayolları müdürlüğü, DSİ, meslek odaları... Hepsinin bir sembolü, bayrağı var. Türk bayrağının yanında bu kurumların bayrağı da dalgalanıyor. Türkiye bölünmüyor. Bezden ürkmenin bir anlamı yok. Türk bayrağı, hepimizin bayrağı. Geçmişi sorgulanabilir, eleştirilebilir, dayatılmış olduğu için bizim birtakım alerjilerimiz olabilir. Ama nihayetinde tüm Türkiye halklarının 90 yıllık değerler bütünüdür. Türk bayrağının yanında, 25 bölgeye mi ayrılacağız, o 25 bölgenin bayrağı da dalgalansın. Onur duyarız. Ama “Seninki olmayacak, benimki olacak” ısrarı bizi inkar etmektir, kabul edilemez.