BIST 9.936
DOLAR 32,44
EURO 34,78
ALTIN 2.449,45

Hangi İstikrar?

Ülkeyi yönetenler inanç istismarının yanı sıra en az onun kadar etkisi olan istikrar sözcüğünü de örtülü (!) tehdit aracı olarak sıkça kullanıyor.

Ne zaman muhalif sesler yükselecek olsa AKP ve yandaşlarının istikrardan dem vuran söylemleri gecikmiyor.

Sahi nedir istikrar?

Bu sihirli kelimeyi sadece kelime anlamıyla “aynı kararda devam etme” olarak anlayacaksak “hangi konuda” diye bir soruya da cevap bulmamız gerekecek.

Mesela yetki sınırlarını aşan ve dikta rejimlerini aratmayacak uygulamalara karşı itiraz etmek istikrarı niçin bozsun?

Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada eşi benzeri görülmemiş boyutlarda yolsuzluğun, rüşvetin, talanın yaşanıyor olmasını protesto etmek, lanetlemek istikrarı nasıl bozabilir?

Acaba diyorum; muktedirlerin yanlışlarına koşulsuz boyun eğip itaat etmek midir istikrar denen şey?

Nedendir bilmem, yıllar önce Başbakan Erdoğan’ın bir konuşmasındaki “En tepeden başlar aşağı doğru yayılır” tespitini anımsadım. Erdoğan bu tespiti hırsızlığa atıfta bulunarak yapmıştı ama algılarda da durum hiç farklı değil aslında.

Tıpkı sadece AKP tabanına görünen istikrar gibi!

Ortada somut bir şey olmasa da adına istikrar dedikleri bir şeye sarılmış şarkılı türkülü bilinmeze doğru sulu sepken birlikte yürüyorlar!

Hayırlısı, ne diyelim. Uğurlar ola…

Sokaktaki insanların arasındaki AKP fanatiklerinin bu söylemleri Yolsuzluklar afişe edilip etrafa pis kokular yayılmadan önceydi elbette.

Şimdilerde herkes suspus…

Ülkedeki istikrarı ilk gören ve telaffuz eden Başbakan olmuştu. Kendisinin de dediği gibi en tepeden başlanmıştı görülmeyeni görme hastalığı. Kural değişmemiş nihayet aşağılara kadar sirayet etmişti.

Biliyoruz ki; aşağılardan başlayan tek şey halk devrimidir ki mevcut istikrarlı ortam (!) bu şekliyle ülkemizi hızla o istikamete doğru itmektedir.

Bu yazımı okurken beni nankörlükle suçlayacak okurlarım olacaktır kuşkusuz. Kuvvetle muhtemeldir ki gerekçeleri de “yapılan bunca hizmeti görmezlikten geliyorsun”  şeklinde olacaktır.

Hatta belki “din düşmanı Allah düşmanı” diye klasik, demode olmuş karşı çıkışlar olacak “CeHaPe zihniyetli” diye aşağılayıp “sermaye düşmanı” olarak son noktayı koyacaklardır!

Varsın olsun…

“Sen yeter ki doğru dur, eğri kendini belli eder” Diyerek doğru bildiklerimi yazmaktan geri durmayacağım.

Bildiğim şudur ki; İlahi adalet hiç aksamadan tecelli ediyor. Üstelik de öte dünyaya havale kolaycılığına gidilmeden ve bu dünyada hesap görülüyor!

Bir yanda toplumun uyanık iş bitiricileri arasından yeni dolar milyarderleri türerken diğer yandan halkı yoksulluğa, sefalete sürükleyenler şimdilerde birbirine düşmüş ilahi adaletin şamarı ile sarsılmakta, rezil rüsva olmaktalar.

Birkaç cümle de konu siyasetten açılınca “kör müsün, görmüyor musun yapılan hizmetleri” diye çıkışarak etrafımızda yükselen dikey tabutları, duble yolları işaret edenlere gelsin.

Ne gariptir ki bu tür çıkışlar genellikle asgari ücretle yaşamını sürdürmeye çalışan ve sorsanız o anda cebinde en fazla 5-10 Lira çıkabilecek ve aslında en ağır mağduriyeti yaşayan insanlarımızdan gelmekte.

Duble yollara, parklara, bahçelere, AVM ve mantar gibi çoğalan gökdelenlere bakınca benim görebildiğim kapitalizmin bütün insani değerleri erozyona uğratan vahşi yüzü oluyor. Ekonomik anlamda sınıf farklılığının derinleşmesi ve gelir dağılımındaki eşitsizliğin büyümesi oluyor.

Nasıl başardıklarını bilmiyorum ama onlar bakınca ülkenin büyüdüğünü, kişi başına düşen milli gelirin arttığını ve en garibi de İSTİKRARI görebiliyorlar!

Türkiye Cumhuriyeti’ni kendilerine ait aile şirketi gibi görüp cukka doldurmak hizmet ve istikrar üretmez.

Bilakis yolsuzluk üretir, hırsız üretir.

Buna Başbakanın danışmanlarından Yiğit Bulut’un önerdiği gibi paranın izini sürmeyi şiar edinmiş nesiller yetiştirmek de ilave edilince kapitalizmin gönüllü kölesi olmayı kanıksamış topyekun dejenere bir toplum üretir!

Adına hizmet diyecekseniz ve varsa üretime, istihdama kapı aralayacak yatırımlardan bahsedebilmelisiniz.

Varsa etnik ve mezhepsel ayırım yapılmadan toplumsal barışa hizmet edecek söylem ve atılımlardan bahsedebilmelisiniz.

Çalışanların sendikal haklarını budamak ve hatta kazanılmış haklarını buharlaştırmak yerine geleceğe güvenle bakabilecekleri somut çözümlerden bahsedebilmelisiniz.

Toplumu kutuplaştırarak kin ve nefret suçu işleme, insanları mezheplerine göre aşağılama, yolsuzluk, rüşvet, ihaleye fesat karıştırma gibi çirkinlikler ortada iken kral çıplak diyenleri kimsenin nankörlükle itham etmeye hakkı olabilir mi?  

İstikrar demiştik ya!

Düşündüm de; Galiba bazı konularda istikrar var gibi…

Mesela millet her gün biraz daha fakirleşirken bir takım uyanıkların zenginleşmesi istikrarlı şekilde devam ediyor!

Birileri paralarını koyacak yer bulamazken işçi, memur, emekli ay sonunu nasıl getiririm diye rutine bağlamış her gün istikrarlı şekilde kara kara düşünüyor!

Yolsuzluk dosyalarının hasır altı edilmesi girişimleri ne pahasına olursa olsun yine istikrarlı şekilde devam ediyor!

Esprisini yaparken bile insan utanıyor doğrusu.

Neredeyse her gün on binlerce insanın sokaklarda, meydanlarda “Hırsız Vaaarrr” diye bağırdığı bir ülkede hangi istikrardan bahsedilebilir.

Türkiye ve Türk Milleti ayakta, toplumsal barış bozulmuş, insanlar geleceğe güvenle bakabileceği bir tek sebep bulamazken hangi istikrardan bahsedilebilir?

Böyle bir ortamda istikrardan bahsedebilmek için ya kör cahil ya da körkütük sarhoş olmak lazım.

Sonuç;

Özgürlük ve demokrasi talebi ile diktatörlüğe, temiz toplum talebi ile yolsuzluklara karşı halkın sesini yükseltmesi iddia edilenin aksine ülkeye de istikrara da zarar vermez.

Bilakis temiz toplum ve nitelikli yönetimlerin önünü açar!

2014 Yılı ülkemizin tüm çirkinliklerden arındığı bir yıl olması dileklerimle…

Twitter: @tmrduran1