BIST 10.269
DOLAR 32,29
EURO 34,81
ALTIN 2.451,96

Bu operasyon ne anlama geliyor?

Herkes aynı sorunun cevabını arıyor. Dün yapılan tarihi operasyon nasıl başladı, nasıl yürütüldü ve perde arkasında neler yaşandı.

Herkes aynı sorunun cevabını arıyor. Dün yapılan tarihi operasyon nasıl başladı, nasıl yürütüldü ve perde arkasında neler yaşandı.

Pek çok gazeteci yazar bu konuda ilginç detaylar anlattı, anlatmaya devam ediyor. Olayın bazı bilinmeyenlerini izin verirseniz ben de anlatmak isterim.

3 bakan çocuğunu ve işadamlarını kapsayan operasyon son yılların en gizli operasyonlarından biri oldu.

Gazetecilik hayatımın 10 yılını adliyelerde ve polis operasyonlarında geçirdim. Bu kadar gizli tutulan bir operasyonu ilk kez görüyorum.

Öyle gizli bir operasyon ki, İstanbul Valisi, İstanbul Emniyet Müdürü, İçişleri Bakanı ve Başbakan olanı biteni bizim televizyondan öğrendiğimiz gibi öğreniyor.

Operasyonun startı verildiğinde, Ergenekon baskınlarında bile yapılmayan birşey yapılıyor. Istanbul polisi amiyane tabirle racona uymayan bir yöntemle Ankara'ya gizlice ekip sokuyor. Prosedüre göre Ankara Emniyeti'nin bu operasyon konusunda önceden bilgilendirilmesi gerekiyor. Ancak bu yapılmıyor.

Ankara Emniyeti de olay bittikten sonra öğreniyor durumu.

Nasıl öğreniyor dersiniz?

İstanbul polisinin, operasyon yapacağı adresi bulamayıp, devriye gezen Ankara polisine adres sormasıyla..

"Nerenin polisisiniz siz?" sorusuna "İstanbul ekibiyiz" cevabı veriliyor. Bu şüpheli durumun üst kademedeki yetkililere bildirmesiyle öğreniliyor durum. Ama iş işten geçtikten sonra, yani operasyon bittikten sonra...

Daha ilginç olanı söyleyeyim.

Böylesine büyük operasyonları genelde çok tecrübeli biri yönetir. Ancak bu operasyonu yöneten bir emniyet amiri. Başındaki müdürü de olayı televizyonlardan öğreniyor!

Bir başka bilgi daha...

Fatih belediyesine yapılan operasyon ile diğer yolsuzluk operasyonları birbiriyle bağlantılı degil. Fatih belediyesi için hazırlanan dosya 2011/ 212 bin küsür nolu. Diğer yolsuzluk dosyası ise 2012/215 bin küsür nolu. Arada binlerce dosya var anlayacağınız. Ancak nasıl oluyorsa iki operasyon da aynı gün aynı saatte başlıyor.

Şok dalgasının büyüklüğüne özellikle dikkat edilmiş anlayacağınız.

Bakan çocukları meselesine yazının sonunda değineceğim elbette. Ancak ondan önce en önemli ayrıntıyı paylaşayım.

Herkes olayın sansansyonel yönüne odaklanmış durumda. Lakin ortaya çıkan detaylara bakılırsa operasyonun en önemli ayağı Halkbank'a baskın yapılması.

8 Ocak 2013 tarihli gazete manşetlerine bakarsanız aslında Halkbank'a yapılan operasyonla ilgili çok önemli bir ayrıntıya rastlayacaksınız.

Tarihler 7 Ocak 2013'ü gösterdiğinde ajanslardan haber merkezlerine, "Atatürk Havaalanı'nda altın dolu bir uçağa baskın yapıldı. 300 milyon değerindeki 320 külçe altına el konuldu" haberi düştü. O altınların, bugün gözaltında bulunan Ebru Gündeş'in kocası Reza Zarrab’a ait olduğu yazıldı ve daha sonra mesele kapandı.

Oysa o altınlar ambargoya maruz kalan İran'a gidiyordu. Türkiye ile İran arasındaki ticari ilişki gereği Halkbank'tan çıkarılan altınlar Reza Zarrab himayesinde bir süre sonra İran'a teslim edildi.

Peki kim, bu ticari ilişkiye neden karşı çıkıyordu?

Yakın zamanda gazetelerde yer alan bir haber bu sorunun cevabını bulmanıza yetecektir:

"Amerikan Temsilciler Meclisi, Türkiye ile İran arasındaki bu ilişkinin dondurulması için imza kapmanyası başlattı"

Yani bundan rahatsız olan ABD ve İsrail'di. İran'dan gelen ve Halkbank'ın kasasına giren milyarlarca dolarlık gelir birilerini rahatsız etti. Tıpkı Irak üzerinden gelecek petrol paralarının Halkbank'ın kasasına girmesinin rahatsız ettiği gibi.. Tıpkı Türkiye'nin Çin'le yaptığı anlaşmanın birilerini rahatsız etmesi gibi...

Bakan çocukları ve işadamlarının gözaltına alınması meselesine buradan baktığımızda, sanki dikkatler bu yöne çekilmek isteniyor gibime geliyor.

Kimseyi aklamaya, "Yolsuzluk iddialarını" bir başka meseleyle örtmeye çalışmıyorum..

Dün kelli felli bütün yazarlar "Gülen'in polis ve yargıdaki adamları bu işi yaptırdı" şeklinde yorumlar yaptı durdu.

Onlar bu yorumları yaparken, epey zamandır tartışılan seks kasetlerinden biri de internette servis edildi. Kasette yer alan kişinin, hükümeti destekleyen yazarlardan Rasim Ozan Kütahyalı olduğu yorumları yapıldı.

Rasim Ozan'ı tanımam. Rasim Ozan'ı zerre kadar sevmediğimi de herkes bilir. Ancak kasetteki kişinin, Rasim Ozan'la uzaktan yakından alakası yok. 2008 yılında yüklenen bir video zaten.

Ben şuna inanan biriyim. Hayatta hiç kimsenin hesabı kimseye kalmaz. Ve bu hayatta hiçbir şey gizli kalmaz. Yapılan operasyonların arkasında hükümete yönelik bir çalışma olduğu şüphesi çok kuvvetli.

Bu işin kokusu yakında çıkar.

Kimin yaptırdığı meselesi netleşinceye kadar birşey yazmam gazetecilik ahlakına aykırı olur.

Bakan çocukları şu anda bir suç isnadı ile karşı karşıya. Herkeste, "Bu meselenin üstü kapatılacak" endişesi var. Eğer AK Parti isim açılımı olan 'Adalet'in hakkını vermek istiyorsa, adaletin yerini bulması için elinden gelen tüm imkanları seferber etmeli.

Yolsuzlukla mücadele ettiğini söyleyen bir parti bu işin üstünü örterse, geçmişte ANAP, DYP ve DSP ne yaşamışsa aynısını yaşar. Toplum bu durumu Mahkeme-i Kübra'ya havale ederse her iki dünyada da hesabı verilemez.

Masumiyet karinesine yürekten inanan biriyim. Ortalığı velveleye veren, idam sehpaları kuran azgınlarla aynı fikirde olmam mümkün değil.

Ancak yine de soruşturmada isimleri geçen her üç bakanın da toplum vicdanını rahatlatmak adına, soruşturma sonuçlanıncaya kadar görevlerinden istifa etmesi gerektiğine inanıyorum. İstifa etmezlerlerse, Başbakan'ın bizzat görevden alması doğru olur.

Çocukları aklanırsa iadei itibarla dönüşleri daha muazzam olur en azından...

Ha...

"Bundan sonra ne olur?" diye merak ediyorsanız, söyleyeyim.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar sürecek büyük savaş daha yeni başlıyor. Yaşanacaklar Gezi'yi gölgede bırakacak.  Türkiye ya batacak, ya çıkacak!

Safınızı ona göre belirleyin!