BIST 10.219
DOLAR 32,21
EURO 34,86
ALTIN 2.444,47

AK Parti'nin oyları neden düştü?

Son günlerde açıklanan anketlerde AK Parti'nin oylarının yüzde 45'in altında çıkması partiye gönül verenleri bir hayli şaşırtmış.

Son günlerde açıklanan anketlerde AK Parti'nin oylarının yüzde 45'in altında çıkması partiye gönül verenleri bir hayli şaşırtmış.

Herkes bu düşüşün nedenleri sorguluyor.

Cevabı aranan soru şu: "2 ay önce açıklanan anketlerde yüzde 48-49 bandında olan oy aranları nasıl olur da aniden yüzde 42-43'lere düşer?"

Önce şunu söyleyeyim...

AK Parti'nin oylarında bir düşüş olduğu muhakkak ama anketlerdeki rakamlar kadar bir düşüş yok. Şunun iyi bilinmesi gerekir ki kararsız seçmen seçime son bir hafta kala net kararını verir. Özellikle sandık başında mührün vurulacağı an, seçmenin elinin titrediği ve vicdanının harekete geçtiği andır.

Eğer çok büyük bir ekonomik veya siyasi kriz ortamı yoksa, bu tür durumlarda iktidar partisi her zaman artı 2 puan avantajlı olur. Hele hele Türkiye gibi koalisyonların büyük sıkıntısını çekmiş bir ülkede, yeni bir koalisyon ihtimali belirdiğinde, sandık başındaki seçmen oyunu tereddüt etmeden tek başına iktidar olacak partiye verir. Onun için başından beri sürdürdüğüm iddiamı yineliyorum. AK Parti bu seçimde yüzde 45'in altına düşmez.

Şimdi gelelim "Ne oldu da son iki ayda AK Parti'nin oylarında erime yaşandı?" sorusunun cevabına...

Bu sorunun 5  önemli cevabı var...

Birincisi; Bülent Arınç'ın giderayak partiye vurduğu ağır darbe. Hatırlarsanız bundan iki ay önce Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "İzleme Heyeti" meselesine yaklaşımı eleştirilen Bülent Arınç, kendisini "paralelci" diyerek istifaya davet eden Melih Gökçek hakkında korkunç iddialarda bulunmuştu.

Hatırlatmakta yarar var: "Benim görevden alınmamı isteyecek kadar haysiyetli bir insan değildir. Bir yerlere yaranmak istiyor, oğlunun milletvekilli adaylığını garantilemek istiyor. Benim cemaat denilen olguya karşı sempatimi herkes bilir. Gökçek oy isterken bu yapının kucağında oturmuştur ve bu yapıyla Ankara'da parsel satmıştır. Zengin işadamlarına okullar yaptırmıştır" demişti Bülent Arıınç...

Beni okuyanlar bilir.

Her zaman, "AK Parti'nin rakibi sadece kendisidir. AK parti içinde bir kavga olmazsa, bu parti 20 yıl iktidarı kimseye bırakmaz" deyip durdum.

Bülent Arınç işte tam da bunu yaptı!

Gökçek hakkındaki kan donduran yolsuzluk ve usulsüzlük açıklamaları AK Parti tabanında derin bir hayal kırıklığı yarattı. Aylarca itibarı olmayan paralelcilerin ve sol seçmenin ağzından duyduğu "yolsuzluk" söylentilerine itibar etmeyen parti tabanı, bu söylentiyi bizzat Bülent Arınç'tan duyunca "Sadece Melih Gökçek'e bu ağır yolsuzluk suçlaması yönelttiğine göre söylentiler doğruymuş" dedirtti.

Arınç'ın ağzından çıkan, "Allah kısmet ederse seçimlerden sonra bu görevde olmayacağım. Şerefimle yaşayacağım, sadece emekli maaşıyla geçinen ama kalbi huzur içinde olan bir insan olarak Ankara'nın sokaklarında dolaşacağım" sözü bir çok kesim tarafından "Ben haram para yemedim ama yiyenler yedi" diye algılandı.

Kısacası "AK Parti'liler yolsuzluk yapmaz" inancının yıkılmasına neden oldu Bülent Arınç. O konuşmadan haftalar sonra gelen anket sonuçları, bir düşüşün olduğunu haber vermeye başlamıştı zaten...

İkinci neden, adayların açıklandığı sırada aday adayı olan isimlerin yok sayılması. Açıklanan aday listelerine Türkiye'nin dört bir yanından tepkiler yükselirken, aday adayı olanların "İşe yaramazlar" gibi bir kenara itilmesi, incinmeleri ve küskünlükleri beraberinde getirdi. Oysa aday adayları bir araya getirilip bu küskünlükleri giderilebilirdi.

En azından Davutoğlu'nun miting yaptığı illerdeki aday adayları bu mitinglere davet edilebilir ve en ön saflarda bulundurularak kendilerine teşekkür edilebilirdi ama bu bile çok görüldü.

Adeta bir kenara itildiler...

Bununla beraber, daha önce il, ilçe, kadın ve gençlik kollarında görev yapanlar da bir çırpıda kapının önüne kondu. Tabiri caizse yöneticilik yaptıkları parti teşkilatlarının kapıları yüzlerine kapatıldı, içeri dahi alınmadılar.

Üçüncü çözülme Erdoğan'ın İzmir ziyaretinde yaşandı. Yerel seçim döneminde muhalefet partileri bile Erdoğan'ın İzmir'de 400 bin kişiyle karşılandığını kabul etmişti. Ancak Cumhurbaşkanı'nın son İzmir ziyaretinde sadece 14 bin kişiye ve boş tribünlere konuşan Erdoğan'ın o hali, parti tabanına "Eyvah, ne oluyor?" dedirtti.

Bu durumu çok iyi kullanan paralel yapı ve muhalif basın, "AK Parti eriyor, meydanlar bile bunu gösteriyor" algısını çok iyi işlemeye başladı. Hatta Erdoğan'ın Van'daki konuşması başlamadan boş meydanı gösteren fotoğraflar ardı sıra gazetelere ve sosyal medyaya servis edilerek bu algı operasyonu çok başarılı bir şekilde gerçekleştirildi.

Oyların düşmesinin önemli nedenlerinden biri de de buydu. O günden sonra gelen anket sonuçları erimede yoğunluk olduğunu göstermeye başladı.

Dördüncü gerekçe...

Erdoğan, Başbakanlığı döneminde gündem oluşturan bir isimdi. Bir bakıma hem iktidardaydı, hem de muhalefet yapıyordu. Muhalefetin hatalarını alaycı bir dille gündeme getirmede üstüne yoktu.

Tepki çekecek icraatları daha gerçekleştirme aşamasındayken, "Bakın muhalefet buna tepki gösterecek. Niye? Çünkü onlarda vatan millet aşkı yok, vizyon yok!" diyerek ön almada kusursuz davranıyordu.

Muhalefetin gündeme getirdiği bir olay sonrası bomba gibi açıklamalar yaparak gündemi lehine çeviriyordu. Muhalefet haftalarca Erdoğan'ın o açıklamalarına cevap yetiştirmekle meşgul oluyordu.

Davutoğlu ile birlikte bu olay tersine döndü. Başbakan gündem yaratmak yerine, muhalefetin gündeme getirdiği meselelere cevap yetiştirmeye başladı.

Daha önceleri CHP, MHP ve HDP Erdoğan'a cevap vermek için yarışırken, Davutoğlu her halleriyle tel tel dökülen 3 partiye cevap yetiştirme telaşına düştü. Bu durum, Erdoğan döneminde alay konusu olan muhalefetin Davutoğlu döneminde ciddiye alınmasına neden oldu. Öyle ki gülünç  projeleri bile  dikkate alınmaya başlandı.

Son ve en önemli neden ise Egemen Bağış'ın yeniden ortaya çıkması oldu. Bugüne kadar AK Partili seçmenin asla kabullenemediği tek olay vardı. O olay, "Bakara- makara" kasetiyle gündeme gelen Egemen Bağış'ın pasif de olsa parti içinde kendine yer bulmasıydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, TÜMSİAD Genel Kurulu'ndaki konuşmasının ardından fotoğraf çekimi için Egemen Bağış'ı da sahneye etmesi müthiş bir kırılmaya neden oldu..

O gün gerek Facebook, gerekse twitter'da AK Partili seçmenlerin tepkilerine baktım. Bağış'ın o fotoğrafta yer almasına tepkiler çığ gibiydi.

Bu durumu çok iyi kullanan paralel ve muhalef medyanın, "Egemen Bağış Erdoğan'ın danışmanlığına getirildi" haberi ise tabiri caizse bomba gibi patladı. habere yalanlama gelmeyince bir çok seçmenin gönül bağlarını kopardığına bizzat şahit oldum.

Bazı anket şirketlerinin bu haberler sonrası kasti bir şekilde HDP'nin ve MHP'nin oyunu yüksek göstermesi ise işin tuzu biberi oldu.

Nedenler bunlar...

ve maalesef bu konularda uyarılarda bulunanlar, Davutoğlu'na ve Erdoğan'a yakın bazı akıl hocaları (!)  tarafından neredeyse hain ilan edildi. O isimlerin tetikçiliğini yapan gazeteciler ise uyuyanları uyandıracak bir nida ile seslenenleri "Kripto paralelci" ilan etti.

Kısacası AK Parti kendi kendine rakip oldu ve muhalefetin 12 yılda başaramadığını 2 ay gibi kısa bir sürede başardı.

Peki bundan sonra ne olacak?

Yukarıda yazdıklarım size dehşet değil, umut versin. Yedi cihan birleşse, bu hatalara rağmen AK Parti tek başına iktidarını sürdürecek. Seçime daha 10 gün gibi uzun bir süre var. Küskünlere uzatılacak elin boş dönmemesi için hayli iyi bir süre.. AK Parti finallerin partisidir. Bir iki hamle, oyların yeniden yüzde 47-48'lere çıkmasına yeter de artar bile.

Köprüler, otoyollar, hızlı trenler, yeni havaalanları muhteşem projeler ama AK Parti bunlardan o kadar çok yaptı ki artık seçmen kitlesini heyecanlandırmıyor bile. Bu anlamda vatandaşı doğrudan ilgilendiren bir iki küçük hamle herşeyi yeniden lehe çevirebilir. .

Özellikle yurt dışında yaşayan Avrupalı Türkler'in kullanacağı oylar bu aşamadan sonra hayati önem taşıyor. AK Parti'nin yurt dışında 1 milyon 600 bin civarında oyu var. Bu seçmenlerin muhakkak sandık başına getirilmesi getirilmesi gerekiyor.

Avrupa'daki onbinlerce Türk, yüzlerce araçtan oluşan konvoylarla ve  büyük bir heyecanla sandıklara koşuyor ama henüz oran yüzde 50'yi dahi bulmadı. Geride kalan kesimi sandığa götürecek çareler üretilmeli...

Bir sonraki yazıda bu konuyu daha daha detaylı yazacağım...