BIST 10.677
DOLAR 32,19
EURO 34,95
ALTIN 2.442,58
HABER /  GÜNCEL

YÖK'ü attım YEK geldi

YÖK'te reforma hazırlanan Erkan Mumcu, hazırlanan taslağın içeriğini Aksiyon'a anlattı

Abone ol

Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu ve ekibinin hazırladığı Yükseköğretim Kanunu’nun önemi büyük. Bugüne kadar yükseköğretim kanunlarının tamamı demokrasinin askıya alındığı dönemlerde hazırlandı. Yeni taslağa getirilen en büyük eleştiri ise YÖK sisteminden pek farkının olmaması. Toplumun hemen her kesimi YÖK’ten şikayetçi. Her cenahın kendine göre sebebi var. Bunlar başörtüsünden örgütlenme serbestisine kadar uzanıyor. Bugüne kadar beş kez çıkartılan yükseköğretim kanunlarının tamamı demokrasinin askıya alındığı dönemlerde hazırlandı. En son 1981’de hazırlanan kanun, 22 yıl içerisinde tam 168 kez değişikliğe uğramasına rağmen kimseyi memnun etmedi. Bu yüzden AK Parti iktidarının YÖK ile ilgili yapacağı düzenlemelerin ayrı bir önemi var. Toplum kesimlerini memnun edemeyecek yeni bir Yükseköğretim Kanunu yüzbinlerce öğrenciyi okul kapılarında bekleteceği gibi AK Parti’nin geleceğini de belirleyecek. Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu, 25 profesörle birlikte YÖK’ü tarihin derinliklerine gömmek için hummalı bir çalışma içerisinde. Ancak yeni kanuna şimdiden yoğun eleştiriler gelmeye başladı. Mumcu ve ekibi tarafından hazırlanan yeni kanun taslağına yöneltilen eleştirileri araştırdığımızda karşımıza önemli bir iddia çıktı: YÖK sistemi ölmüyor; sadece isim değiştiriyor! Tesettürlü olarak derse girmek yine zor, cumhurbaşkanının üniversiteler üzerindeki belirleyici etkisi yine devam ediyor. İşte önümüzdeki haftalarda büyük tartışmalar çıkartacak olan ve merakla beklenen Yükseköğretim Kanunu’nun yorumları. Kanun taslağını kim hazırlıyor? Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu, Türk siyasal hayatında eşine az rastlanır bir çalışma temposuyla hafta içinde kurmaylarıyla birlikte Başkent Öğretmenevinde, hafta sonunda 25 kişilik akademisyen kadrosuyla Gölbaşı Dinlenme Tesislerinde kampa giriyor ve herkesi memnun edecek kanun metnini hazırlamaya koyuluyor. Ancak daha şimdiden tartışmalar başladı. 25 kişilik akademisyen ekibi içerisinde Ahmet İnsel, Zafer Üskül, Kadir Erdin gibi profesörlerin hazırlanan taslağa büyük etkileri oluyor. Nabi Avcı, Ramazan Kaplan, Naci Bostancı gibi akademisyenler “sessiz kalmayı” tercih ederken, Prof. Dr. Çetin Elmas hazırlanan kanun taslağını kabul etmedi ve atölye çalışmalarını terketti. Prof. Dr. Atilla Yayla Erkan Mumcu’yu kayıtsız şartsız desteklerken, Emekli Tuğgeneral Oktay Alnıak ve YÖK Denetleme Kurulu Eski Üyesi Prof. Dr. İhsan Tarakçıoğlu ise kanun taslağındaki “tesettür” ve rektör seçimini ilgilendiren maddelerde oldukça hassaslar. Cumhurbaşkanı, üniversitelerde en büyük yetkili Yeni Yükseköğretim Kanunu’na göre YÖK’ün yetkileri Yüksek Öğrenim Eşgüdüm Kurulu (YEK) ve Üniversiteler Arası Kurul arasında paylaştırılıyor. Yükseköğretim kanunlarının iki farklı kuruma devredilmesinin sebebi ise yeni bir “Kemal Gürüz ve Kemal Alemdaroğlu” mitlerinin oluşmaması için... Bugünkü Yükseköğretim Kanunu’na göre YÖK Başkanı’nın ve rektörlerin çok fazla yetkisi var ve bu yetkiler çoğu zaman ideolojik olarak kullanılabiliyor. Taslağın en çok eleştirilen yönlerinden biri de cumhurbaşkanının üniversiteler üstündeki ağırlığı. 21 YEK üyesinin 10’unu cumhurbaşkanı seçerken hükümet sadece 7 üye atayabilecek. Hükümetin atayacağı 7 üye arasında Harp Akademileri’ni ve Polis Akademileri’ni temsil eden iki kişinin bulunmasına ise kesin gözüyle bakılıyor. İşçi, işveren ve eğitim sendikaları da 4 akademisyeni YEK üyesi olarak seçebilecekler. Ancak cumhurbaşkanı ve hükümetin dışında atanan 4 üyenin nasıl belirleneceği konusu bir hayli problemli; çünkü işçi ve eğitim kurumları ortak aday çıkarmak zorunda kalacaklar. Hükümetin ve sivil kuruluşların seçtiği üyeler yine cumhurbaşkanının onayı ile göreve başlayacaklar. Vakıf üniversitelerinin rektörlerini de Sezer atayacak Yeni tasarıda asıl eleştirilen kısım ise vakıf üniversitelerinin rektörlerinin de cumhurbaşkanı tarafından atanması. Vakıf üniversitelerinin cumhurbaşkanının belirleyeceği kişi tarafından yönetilmesi, özel kuruluşları devletleştirme çabası olarak yorumlanıyor. Başörtüsüne çözüm yok Bugün YÖK’ü eleştirenlerin ortak paydası, üniversitelerde özgürlüğün yokedilmesi, öğrencilere getirilen kılık kıyafet zorunluluğuyla, öğrenim hakkının engellenmesi yönünde. Yeni taslağın genel hükümler bölümünde “Üniversiteler, anayasa ve kanunlarda öngörülen bilimsel özgürlüğü ve fırsat eşitliğini gözetmekle yükümlüdür” maddesi ilk bakışta başörtülü öğrencilerin üniversitede eğitim alabileceğini hatırlatsa da; değişen pek birşey olmayacak! Yeni dönemde türban uygulamasında rektörler yetkili olacak; rektörün tercihine göre okul önlerinde bekleyen öğrencilerin “eğitim hakkı” belli olacak. Yükseköğretim Kanun Taslağı’na göre üniversitelerde yüksek öğrenim dili Türkçe olacak. Ancak bu ibare “Üniversiteler Arası Kurul tarafından belirlenecek ölçütlere uygun olmak şartıyla yabancı dilde program ve dersler açılabilir” ibaresiyle yumuşatılıyor ve bugünkü uygulamanın sürdürüleceği açıkça anlaşılıyor. Akademik kadronun merkezi sınav sistemiyle ÖSYM tarafından yapılıp, tayin sistemiyle dağıtım yapılacak olması da bir başka eleştiri konusu. Bu uygulamayı eleştirenler bilimadamlarının “memurlaşacağını” iddia ediyor. Yeni tasarının iyi yönleri de var Bugünkü YÖK sisteminin aslını koruduğu için Erkan Mumcu ve ekibinin hazırladığı tasarıyı eleştirenler, tasarının olumlu yönlerini mali özerlik ve kişiye dayalı yetkilerin azaltılması olarak açıklıyor. Üniversite yöneticilerinin maliye bakanlığı saymanlarının onayını almadan harcama yapabilmesi; üniversitedeki bölümlere bütçe verilmesi takdir toplayan yenilikler. Bugün yerden yere vurulan YÖK’e sadece 3 kişi başkanlık yaptı ve görevde bulundukları dönem onların adıyla anıldı. YÖK’ün kurucusu İhsan Doğramacı en çok eleştiriyi alsa da; 22 yıllık dönemin en demokratik dönemi onun zamanında gerçekleşti. Mehmet Sağlam zamanında tepki toplamayan kurumun Kemal Gürüz’le birlikte yeniden şimşekleri üstüne çekmesiyle YÖK’ün biraz da kişilere bağlı olduğu ortaya çıktı. Bu yüzden olsa gerek yeni kanun taslağında yetkiler daha çok kurullara verilecek ve kişilerin çok fazla sivrilmesine izin verilmeyecek.