BIST 9.717
DOLAR 32,52
EURO 34,91
ALTIN 2.438,21
HABER /  ÇALIŞMA HAYATI

Ülkemize prim affı gerekiyor mu?

Prim affı nedir, ülkemizde prim affı ne kadar gerekli, prim affı bekleyen ne kadar vatandaş var? Bu soruların cevabını Bünyamin Esen veriyor.

Abone ol


İstanbul’dan okurumuz Turgay Mertcan soruyor: “Bünyamin bey, SGK’ya genel sağlık sigortası borcum varmış. Faiziyle birlikte 6000 Lirayı geçmiş dediler. Bunları ödeyeyim mi? Borçları affedecekler diyorlar doğru mudur? Nasılsa bir gün affederler diye ödemezsek bir sıkıntı olur mu?”

Sayın okurum, mecliste görüşülen sosyal güvenlik ve iş hukuku konularının bulunduğu torba yasada SGK’ya olan prim borçları ile ilgili bir yapılandırma yapılması düşüncesinin bulunduğuna dair haberleri basından öğrenmekteyiz.

Meclisten geçerek yasalaşmadan Genel Sağlık Sigortası (GSS) borçlarına herhangi bir yapılandırmanın olacağını veya olacaksa yapılandırmanın ayrıntılarını kesin bir şekilde söylemek doğru olmaz.
Öte yandan, özellikle GSS prim borçları için bir yapılandırma ihtiyacı siyasi iradenin gündemini meşgul ediyor.

Peki, GSS prim borçları ile ilgili bir yapılandırma ihtiyacı var mı? Daha can alıcı bir soru: Bu tür aflar primlerini zamanında ve düzenli ödeyenleri cezalandırmış olmuyor mu?
Bu yazımıza bu konuları tartışmak istiyoruz.

Genel Sağlık Sigortası Borçları

Bilindiği üzere ülkemiz 1 Ocak 2012 tarihinde, tarihi nitelikte bir dönüşüm olan Genel Sağlık Sigortası’na geçti.
Buna göre, Kanunda belirtilen esaslar dâhilinde ülkedeki tüm vatandaşlar ve yerleşik yabancılar GSS kapsamına alındı, köhnemiş ve şikayet edilen Yeşil Kart sistemi kaldırıldı.
GSS kapsamına alınan vatandaşların gelirlerinin tespit edilmesi amacıyla test yapılması gündeme geldi. Bu işlemi ise Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları üstlendi.
Gelir testi sonucuna göre aile içerisindeki kişi başına düşen geliri asgari ücretin üçte birinden az çıkan vatandaşların prim borcu Devlet tarafından üstlenilerek (aynen Yeşil Kart sisteminde olduğu gibi) ücretsiz sağlık yardımı almaları sağlandı.
Geliri asgari ücretin üçte birinden fazla çıkan kişiler ise üç kademe şeklinde prim borcu çıkmaya başladı.

Prim borçlarındaki kademeli sistemde, ilk gelir grubu 40 TL, ikinci gelir grubu 120 TL, en üst gelir grubu ise 245 TL prim borcuna tabi tutuldu.

500 Bin Prim Borçlusu Var

Öte yandan GSS sisteminin dizaynı yapılırken önemli bir hesaplama hatası yapılmıştı.
GSS kapsamına alınan vatandaşların gelir testinin uzun zaman alacağı ve tüm vatandaşlara ulaşmanın mümkün olmayabileceği hesaplanmamıştı.


Her ne kadar milyonlarca vatandaş Sosyal Yardımlaşma Vakıflarının kapısında günlerce bekleyerek izdiham içerisinde gelir testini yaptırsa da sayısı milyonları geçen ciddi bir vatandaş kitlesi gelir testini yaptıramadı.

Bu sayıya GSS borcu olduğunu bilmeyen, reformdan haberi olmaya, medyaya ve internete erişimi kısıtlı özellikle yoksul kesimlerin eklenmesi ile tablo daha da karardı.
İşte bu gelir testi yaptıramayan kişilere çok çok fakir olsalar bile en üst gelir grubundan prim borcu, yani aylık 245 TL prim borcu çıktı.

Borçlar Katlandıkça Katlandı

Tablo böyle olunca milyonlara ulaşan sayıdaki vatandaşın aslında hiç prim ödemeyecek (primleri Devlet tarafından karşılanacak) iken prim borcu birikmeye başladı.
Her ay biriken bu borçlar; SGK prim borçlarına hem gecikme cezası (ilk üç ay için yüzde 2 oranında) hem de gecikme zammı uygulanmasından dolayısıyla hızla artmaya başladı.
Bu şekilde prim borcu biriken vatandaşlar hastaneye gidemedikleri gibi ilaç da alamamaya başladılar.
Yani, aslında tüm vatandaşları sisteme katma amacıyla çıkartılan GSS reformu pratikte yapılan dizayn ve hesaplama hataları yüzünden bazı vatandaşları dışarıda bıraktı.
Yani vatandaşlar sırf kamu otoritesi tarafından reform layıkıyla yerine getirilecek kapasite üretilemediğinden mağdur hale geldiler.

Madalyonun Diğer Yüzü

Görüldüğü üzere af konusunu konuşmadan önce yaşanan sosyo-ekonomik sorunu gündeme taşımak ve ülkemizde devletin idari kapasitesinin yetersizliğinden kaynaklanan reformları başarılı bir şekilde hayata geçirme kapasitesini gündeme getirmek gerekiyor.
Yani konunun aslında çok boyutu bulunuyor. Madalyonun tek bir tarafına bakarak karar vermek doğru değil.

Ancak bir de madalyonun diğer yüzü var. Ülkemizde 2006 yılında, 2008 yılında ve en son olarak da 2011 yılında yapılandırma kanunları çıkartıldı.
Bu kanunların, yine ayni kapasite yoksunu idare tarafından idare edilmesi dolayısıyla, başarıları hep tartışmalı oldu. Her bir reform geçmişse sünger çekme temiz bir sayfa açma hedefiyle yapıldı ama olmadı…
Borçlarını yapılandıran kesimlerin ne yazık ki büyük kısmı yıllar içerisinde taksitlerini ödeyememeleri yüzünden yapılandırma dışında kaldı.
Bu yüzden yapılandırmalar (en başarılısı 2011 yılındaki olsa da) etkin bir şekilde devlet-vatandaş barışmasını sağlayamadı, eski döneme bir sünger çekemedi.

Af Kanunları Adalet Hissini Yaralıyor mu?

Burada af kanunlarına gündeme getirilen önemli bir eleştiriye de değinmek gerekiyor.
Yapılandırma olarak ifade edilen af kanunlarına getirilen en önemli eleştiri, bu kanunların toplumda adalet hissini yaraladığı, vergi ve prim borçlarını zamanında ödeyen kişilerin zarara girmesine neden olduğu.

Elbette ki, toplumda kanun güvenirliği büyük önem arz ediyor. Herkesin kendisi ile ayni hukuki statüde olanlar ile ayni kurallara tabi olduğunu ve ayni şekilde muamele göreceğini görmesini ifade eden kanun güvenliği özellikle iyi dizayn edilmeyen af kanunları ile yaralanabiliyor.
Yıllar boyunca düzenli olarak prim ve vergi ödeyen vatandaşların ayni hukuki statüde oldukları kişiler karşısında korunması gerekiyor.
Daha önce düzenli vergi ve prim ödeyen vatandaş karşısında ödemeyenin affedilmesi vicdan hissini yaralayabiliyor.

Peki, Zamanında Ödeyen Zararlı mı Çıkıyor?

Bu söylediklerimiz ile birlikte zamanında vergi ve prim borçlarını ödeyen vatandaşların zararlı çıktıklarını söylemek insafsızlık olur.
Zira bugüne kadar çıkan her yapılandırma, prim borçları için konuşacak olursak, hiçbir zaman anapara borçlarını tümüyle affetmemiştir. Yani vergi ve prim borçlarının asılları büyük ölçüde tahsil edilir.

Yapılandırma kanunları yalnızca zaman içerisinde uygulanan yüksek ceza ve faizlerin bir kısmını veya tamamını siler. Örneğin, 2011 yılında 6011 sayılı Yasa ile gerçekleşen son yapılandırmada prim faiz borçlarının yüzde 50 ile 75’lik arasındaki bir kısmı silinmiştir.
Yani yalnızca yüksek faizler ve cezalar affedilmiş, yıllar içerisinde sarmala dönen borçlar sadeleştirilmiştir.
Üstelik yapılandırılan borçlar enflasyon ile güncellenmiş; taksitlendirilmesi halinde de 6183 sayılı Kanuna göre belirlenen faiz oranları ile taksitlendirilmiştir.

Ciddi İndirim ve Teşvikler Var

Görüldüğü üzere düzenli prim ödeyen vatandaşlar, bazı talihsiz yorumlarda iddia edildiği gibi “enayi” yerine konulmamıştır...
Prim borçlarında düzenli ödeyen vatandaşları koruyan bir başka düzenleme daha var ki, halka “enayi” gözüyle bakan bazı yorumcular bundan bihaberler.

O da sigorta primlerinde düzenli ödeyen ve borçları bulunmayanlara ciddi teşvikler var. Ülkemizde halen yürürlükte bulunan bir düzine yakın teşvik türü bulunmaktadır.
Bunlardan özellikle 5 Puanlık prim teşviki olarak bilinen teşvik düzenli ödeyen işverenlere yüzde 30’lara varan oranda indirim yapmaktadır. Bu dünya ölçeğinde önemli bir indirim. Yani “peşin ödeme indirimi” ile düzenli ödeyen vatandaşlar korunuyor.

Bu işverenler için geçerli, vatandaşlar için değil. Ancak düzenli prim ödeyen vatandaşlar da genişleyen sağlık hizmetlerinden ücretsiz faydalanıyor, en lüks hastanede bile tedavi olabiliyor.