BIST 10.277
DOLAR 32,34
EURO 34,81
ALTIN 2.393,53
HABER /  GÜNCEL

Ukrayna'ya diktatörlük mü geliyor?

Ülkede bugünlerde, ülkenin diktatörlüğe kayıp kaymadığı tartışılıyor. Deniz Berktay'ın haberi.

Abone ol

Ukrayna'da bugünlerde, ülkenin diktatörlüğe kayıp kaymadığı tartışılıyor.

Altı yıl önce Batı yanlısı kesimlerin desteklediği turuncu devrimin devirdiği, dönemin başbakanı ve cumhurbaşkanlığı adayı Viktor Yanukoviç, geçen yılki seçimlerde, devlet başkanı oldu.

Yanukoviç, göreve başladıktan bir süre sonra, kendi yetkilerini arttıran anayasal değişiklikleri gerçekleştirdi. Bununla paralel olarak, eski Başbakan Yulya Timoşenko ve bazı eski bakan ve yöneticiler aleyhinde, "görevi kötüye kullanma" iddiasıyla, dava açıldı. Bazıları, bu davaların, tamamen siyasi nitelikte olduğunu savunuyor. Bu gelişmelerin yanı sıra, ülke içinde ve dışında bazı çevreler, muhalif yayın organlarına yönelik baskıların arttığı iddiasında.

Bütün bu konular hakkında, turuncu devrimin hemen sonrasında Dışişleri Bakanlığı görevine gelen, NATO üyeliği yanlısı tutumuyla bilinen ve halen Ukrayna Ulusal Hareketi adlı siyasi partinin genel başkanı olan Boris Tarasyuk, bazı çevrelerce turuncu devrime etkin destek verdiği iddia edilen ABD'li sivil toplum kuruluşu Eurasia Vakfı'nın Ukrayna, Belarus ve Moldova'dan Sorumlu Başkan Yardımcısı Timothy Pylate, Penta Siyasi Araştırmalar Merkezi Başkanı Volodimir Fesenko ve Kiev Uluslararası Sosyoloji Enstitüsü Başkanı Oleksandır Vişnyak, bize değerlendirmelerini aktardılar.

Siyaset Bilimci Volodimir Fesenko, Yanukoviç'in otoriter bir yönetim kurma çabasında olduğunu söylüyor. Fakat Fesenko'ya göre, Yanukoviç, Batı'dan kopmayı istemiyor ve tamamen Rusya yanlısı bir politika izlemek yerine, Rusya ile Batı arasında bir denge arayışında. Bu sebeple Yanukoviç, Belarus Devlet Başkanı Aleksandır Lukaşenko'nun sisteminden ziyade, Rusya'dakine benzer bir sistemi hedefliyor.

Fesenko'ya göre, Yanukoviç, ABD Başkanı Barack Obama'yla iyi ilişkiler kurmaktan memnun. Bu nedenle, Yanukoviç, demokrasinin tüm kurumlarının şeklen çalıştığı, fakat uygulamada kendi iradesinin hakim olduğu bir sistem kurmaya çalışmakta.

Eski Dışişleri Bakanı Boris Tarasyuk ise Yanukoviç'in yetkilerini arttıran anayasal düzenlemelerin açık şekilde anayasa çiğnenerek gerçekleştirildiğini, ayrıca, yargı organları da iktidarın denetimine girdiği için, buna karşı çıkma imkanının ortadan kaldırılmaya çalışıldığını söylüyor.

Basın ve ifade özgürlüğü, tehdit altında mı?

Boris Tarasyuk, Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi ile "Sınır Tanımayan Gazeteciler"in de aralarında bulunduğu uluslararası çevrelerin de Ukrayna'da basın özgürlüğünün tehdit altında olduğunu söylediklerine dikkat çekerek, Ukrayna'da basının baskı altında olduğunu savunuyor. Tarasyuk, Ukrayna güvenlik teşkilatı SBU'nun Başkanı Valeri Horoşkovski'nin hem bu teşkilatın başkanlığını yürüttüğünü, hem bu teşkilatı denetleme yetkisine sahip Hakimler Kurulu'nun üyesi olduğunu, hem de bazı basın ve yayın kuruluşlarının sahibi olduğuna değinerek, Horoşkovski'nin bu yetkileriyle, bazı muhalif televizyon kanalları üzerinde baskı kurduğunu söylüyor. Siyasi partiler üzerinde de baskıların yoğunlaştığını söyleyen Tarasyuk, başında bulunduğu partinin başkan yardımcısının SBU tarafından keyfi olarak soruşturmaya çağırıldığını belirtti.

Öte yandan, basın ve örgütlenme özgürlüğünün somut bir tehdit altında olmadığını söyleyenler de var.

ABD'li Eurasia Vakfı'nın Ukrayna, Belarus ve Moldova'dan Sorumlu Başkan Yardımcısı Timothy Pylate, Ukrayna'da basın özgürlüğünün üzerinde bir baskının olmadığı, bu konuda bazı basın organlarında yer alan değerlendirmelerin abartılı olduğu görüşünde. Örgütlenme özgürlüğü konusunda da aynı durumun geçerli olduğunu savunan Pylate, kendi kuruluşlarının Leonid Kuçma döneminde bazı sınırlamalarla karşı karşıya olduğunu, turuncu devrimden sonra bu kısıtlamaların kalktığını, şimdiki yönetimin de kendilerine hiç bir baskıda olmadığını söylüyor. Eurasia Vakfı, bazı çevreler tarafından, turuncu devrime etkin destek vermekle suçlanıyordu. Bu nedenle ben, Yanukoviç yönetiminin kendilerine olan tutumu konusunda ısrarlı sorular yöneltince Pylate, "önceki yönetim döneminde Ukraynalı bakanlarla, üst düzey yöneticilerle daha sık görüşüyorduk. Şimdi daha nadir görüşüyoruz. Fakat bu, şimdiki bakanların önceliklerinden kaynaklanıyor olmalı. Yakında, daha da iyi temas kuracağımıza inanıyorum. Siz belki bir gazeteci olarak bu açıklamamdan memnun olmayacaksınız ama, Ukrayna'daki yeni yönetimden biz, memnunuz", yanıtını verdi. Pylate ile sohbetim esnasında ben, ABD'nin Doğu Avrupa politikasındaki değişimlerin, bu bölgede faaliyet gösteren ABD'li sivil toplum örgütlerinin bir bölümünde de etkili olduğu izlenimini edindim.

Siyaset Bilimci Volodimir Fesenko da, benzer bir görüşte. Ukrayna'daki basın-yayın kuruluşlarının büyük çoğunluğunun büyük işadamlarına ait olduğunu hatırlatan Fesenko, yayın organlarının iktidarı sertçe eleştirmekten vazgeçmelerinin, iktidarın baskı politikalarından çok, medya patronlarının iktidarı kızdırmama ve devlet ihalelerinden mahrum kalmama kaygısından kaynaklandığını belirtiyor.

Peki, Ukrayna'da bir iktidar, istese bile, uzun süreli bir otoriter yönetim kurabilir mi?

Sosyolog Oleksandır Vişnyak, bu sorumuza şu yanıtı verdi: "Rusya'ya baktığımızda, bütün bir Rusya'nın ve bir de istikrarsız Kuzey Kafkasya'nın olduğunu görüyoruz. Belarus'ta ise, yine bölgeler arası kutuplaşmanın olmadığı tek bir ülke çıkıyor, karşımıza. Oysa Ukraynada, farklı siyasi eğilime sahip iki ayrı Ukrayna'nın olduğunu görüyoruz. Üstelik, Rusya'da otoriter yönetimin devamını kolaylaştıran petrol, doğalgaz ve elmas gibi zenginlikler, Ukrayna'da yok. Bu şartlar altında, Ukrayna'da uzun süreli otoriter bir yönetimin kurulması, mümkün görünmüyor".