BIST 10.471
DOLAR 32,65
EURO 34,98
ALTIN 2.423,60
HABER /  GÜNCEL

Süleyman Demirel'in koltuk sevdası

Demirel’in karakutusu olarak bilinen Keçeli, bu kitapla aslında kendi kendini deşifre ediyor..

Abone ol

Demirel, AP kapatıldığında sadece şapkasını alıp gitmiyor. Parti binasındaki eşyalara elkonulurken, “Bu benim şahsi malımdır” diyerek, 17 yıl genel başkan olarak oturduğu koltuğunu istiyor. Demirel, daha sonra başbakan olarak da oturacağı bu koltuğu, yedi sene göz hapsinde tutulduğu Güniz Sokak’taki evine taşıyor.

CHP kökenli Adalet Partili, Demirel’in dava arkadaşı Orhan Keçeli, yirmi yıl aradan sonra anılarını yazmaya başladı. Sonbaharda piyasaya çıkması planlanan kitap, hiçkimsenin bilmediği Zircirbozan sırlarından oluşacak. Demirel’in karakutusu olarak bilinen Keçeli, bu kitapla aslında kendi kendini deşifre ediyor. O dönemde içeridekilerle dışarıdakiler arasındaki iletişimi sağlayan tek kişi olan Keçeli, ‘derin’ bilgilere sahip. En mahrem sırları, talimatları, mesajları dört ay boyunca göğsünde taşıdı. Nedense askerler de onu Zircirbozan’a girerken ve çıkarken hiç aramadılar.

Keçeli’nin anıları, Adalet Partililerin kurduğu ve on gün yaşayan, Büyük Türkiye Partisi’nin kapatıldığı 31 Mayıs günü saat 11.00’den itibaren başlıyor. Bundan sonrası malum. Partinin kuruluşuna yardım eden dokuz kişi Demirel dahil, Çanakkale ili hudutları içerisinde ikamet etmeye mecbur edilir. Radyolardan okunan 79 Sayılı Milli Güvenlik Konseyi kararına göre, bu kişiler, 2 Haziran günü saat 17.00’ye kadar Çanakkale’de hazır bulunacaklardır. Tedavi için Rusya’da bulunan İhsan Sabri Çağlayangil dışındaki herkes, Demirel ile birlikte saat tam 17.00’de tarif edilen noktaya gelir. Ardından Zincirbozan’a hareket edilir. Orhan Keçeli ve arkadaşları da Demirel’in peşinden Gelibolu’ya gelir. 7 AP’li ve 7 CHP’linin de gelmesiyle 16 kişilik Zincirbozan kadrosu tamamlanır. Askerler valizlerini bile Demirel’e taşıtmak istemişler ama Keçeli, “Biz bırakmadık, aldık.” diyor.

Koğuştaki kabine

Zorunlu misafirler, Menderes zamanında yaptırılmış olan bir radar üssüne götürülmüş. Deniz seviyesinden aşağıda olduğu için burada görev yapan askerler romatizma olurmuş. Bu nedenle askerlerin yatmaları için dışarıda çadır kurulmuş. Demirel, içine yağmur suları sızan zorunlu ikametgahın feci durumuna şöyle bir baktıktan sonra, “Burası da vatan toprağı değil mi, kalırız” diyerek içeri girmiş. Bundan sonrasını Keçeli’den dinleyelim: “Demirel, “Şimdi ne yapacağız?” dedi. Kimsede çıt yok. “Şimdi yemek yiyeceğiz” dedi. Ankara Senatörü Yiğit Köker’e dönerek, “Yemek işlerine sen bakacaksın” dedi. Rahmetli Köker, bu işlerden iyi anlardı. Yatak işi için de Eski Devlet Bakanı Eser Ceyhun'u görevlendirdi. Ayrıca her sabah kahvaltıdan sonra, koğuştaki herkes, ikişer saat Türkiye meselelerini konuşacaktı. Deniz Baykal’a, ‘Sen enerjiden bahsedeceksin’ dedi. Baykal, yapamam filan deyince ‘Merak etme, ben sana yardım ederim, kitaplarımdan veririm’ dedi.”

Demirel, Keçeli’den televizyon, video ve buzdolabı istemiş. Jak Kamhi Profilo’dan bir televizyon ve video vermiş. Fakat koğuşta 16 kişinin kullandığı buzdolabını bilinenin aksine Vehbi Koç değil Efes Pilsen (Anadolu Holding) vermiş. Buzdolabıyla birlikte derin dondurucu ve sandalye de vermişler. Demirel, televizyon ve videoyu kurması için CHP Grup Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Metin Tüzün’ü görevlendirmiş. Tüzün, Keçeli’yle uzun süre uğraşmalarına rağmen kurmayı başaramamış. Ancak Demirel’in yardımıyla bağlantıyı kurabilmişler. Demirel’in bu görevi Tüzün’e vermesi tesadüf değildi. 1975 yılında Mecliste televizyon konusu görüşülürken, Demirel, “Irak’ta bile üç kanal var, bir tane de bizde olsun” diyor. Tüzün, konuşmaya müdahale edip “Biz televizyon istemiyoruz, ekmek istiyoruz” diye bağırmış. Bunun üzerine Demirel, “Metin sen sus! Sen anlamazsın” diyor. Videoyu kurmayı beceremeyen Tüzün, bu konuşma anımsattıktan sonra, “Beyefendi haklıymış” diye itirafta bulunuyor.

Gandhi’ye MGK yasağı!

Demirel, televizyon ve video kurulduktan sonra Orhan Keçeli’den üç film istiyor: “Gandhi”, “Ömer Muhtar (Çöl Arslanı)” ve “Golda Meir” Keçeli, Demirel’in istediği filmleri bulup Zincirbozan’a ulaştırıyor. Demirel’in tercih ettiği filmler aynı gün Milli Güvenlik Konseyi üyelerine bildiriliyor. Ardından Gandhi tüm Türkiye’de yasaklanıyor. O günlerde kasetçilerde Gandhi filmlerinin birden bire ortadan kaldırılmasının perde arkasında işte bu gizli yasak varmış. Yani bizim meşhur sıkıyönetim yasakları taa Hindistan’a kadar ulaşmış! Konsey üyeleri, bir din adamının İtalyanlara karşı verdiği mücadelenin anlatıldığı Ömer Muhtar ve 1969—1974 yılları arasında İsrail Başbakanı olan Golda Meir’ın hayatının konu alındığı filmler için ise vize vermiş. Demirel, Zincirbozan sonrası için strateji belirlerken, defalarca izlediği bu üç filmden yararlanmış. Demirel, Gandhi’den mi yoksa Çöl Arslanı’ndan mı etkilendi bilinmez, kısa bir hesap yaptıktan sonra Keçeli’ye kararlı bir ifadeyle “Ben bu yasakları delerim...” demiş.

Aslında Demirel, yasağını Zincirbozan’a giderken delmiş bile. Doğru Yol Partisi (DYP) Zincirbozan’ın kapısında kurulmuş. Demirel, kendisini bırakmaya gelen dava arkadaşlarına kurulacak yeni partinin isminin Sıratı Mustakim (Doğru Yol) olduğunu söylemiş. O günlerde öğrenci olan Mehmet Ali Bayar, “Zincirbozan’dan dönerken Necmettin Cevheri ve İsmet Sezgin’in bulunduğu araçtaydım. İşte o gece yolda Doğru Yol ismi ilk kez telaffuz edildi ve partiyi kurma çalışmaları konuşuldu” diyor. Demirel, Keçeli aracılığıyla dışarıya gönderdiği bir mektupta ise, ilk kez şifreli olarak “Doğru Yol” ismini telaffuz ediyor. Demirel, Bursa Teşkilat Başkanı Abdülkadir Cenkçiler’e yazdığı mektupta şöyle diyor: “...İki yol var. Birisinin ucunda duran levhada (Adalet, hak, hürriyet, serbestiyet, refah, imar, inşa, milli ve manevi değerlere sahiplik, demokratik cumhuriyet) yazılı. İkincisinin başında duran levhada ise (Zulüm, haksızlık, esaret, fukaralık, velhasıl diktatörlük ve istibdad) yazılı. Birincisi haktır. Hak yoldur. Doğru yoldur. İkincisi batıldır, sapıkların yoludur. Yanlış yoldur. Ne mutlu hak yolunda olanlara. Hakkı savunmak kolay değildir. Cenab—ı Allah hak yolun —doğru yolun— yolcularına bazen zorluklar çıkarır. Burada kişiyi sınamak ister. Davaya ihlasla bağlı olanlarla olmayanları içlerinde nifak ve hased marazı olanlarla olmayanları, böylece ayırır...” Demirel, mektubun sonuna doğru hızını alamayıp, Namık Kemal’in ağzından “Felek her türlü esbab—ı cefasın toplasın gelsin/Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten” diyor.

“Koltuk benim şahsi malım”

Siyasilerin parti açma, askerlerinse kapatma yarışında olduğu o dönemde, Demirel, Zincirbozan’a girdikten 21 gün sonra, Doğru Yol Partisi, 23 Haziran’da kuruluş dilekçesini veriyor. Bizim Parti de onun yedeği olarak kuruluyor. Mehmet Ali Bayar, o günü şöyle anlatıyor: “Bürokrasiyi Bizim Parti’de toplanmıştık. Birinden biri kapanırsa diğeri devam edecekti. Fakat .....lar planımızı farkedip, yeni bir genelgeyle Bizim Parti’yi de yasak kapsamına alıp kapattılar.”

Orhan Keçeli, Zincirbozan’ın diğer ünlü konuklarıyla ilgili bilgileri sır gibi saklıyor. Onlarla ilgili hiçbirşey anlatmıyor. Son olarak ilginç bir anısını daha aktarmadan geçemiyor. 12 Eylül darbesiyle önce Hamzakoy ardından Zincirbozan’a davet edilen Demirel, AP kapatılıp mallarına elkonulurken, parti binasından şapkasını alıp çıkmamış. Sadece koltuğunu istemiş. “Bu benim şahsi malımdır” demiş ve 17 yıl AP Genel Başkanlığı yaptığı dönemde oturduğu koltuğunu, yedi sene göz hapsinde tutulduğu Güniz Sokak’taki evine getirmiş. Demirel, koltuğu bırakmamakta haklıymış. Yasakları deldikten sonra bu koltuk üzerinde uzun yıllar başbakan ve cumhurbaşkanı olarak oturdu.

ZİNCİRBOZAN’DAN BUGÜNE MESAJ VAR

Bir televizyon programında ‘genç subaylar’ tartışmasıyla ilgili olarak, “Bazı çevrelerle iyi geçinmek lazım” diyen Süleyman Demirel, o dönemde kastettiği çevrelerle pek de iyi geçinemedi. Demirel, Keçeli’deki okunmamış mektuplarında, ‘bazı çevreler’ için bakın neler söylemiş:

“...Filanca veya falancayı milletvekili veya hükümet yapmak niye senin üstüne farz. Çankaya’yı tutmuşsun. Onunla yetin de bari meclisi ve hükümeti millete bıraksaydın.”

“1946’da oyları sandıktan çıkarırken saptırdı. Yaşadı mı? 1983’te sandığa girerken saptırıyor. Yaşar mı? Hayır. Çıkaracakları meclisi yaşatamazlar. Hele bir ordu nüfuzu siyaset dışında kalsın. Bu yakındır.”

“Bugünün yarını var. Kimsenin yanına haksızlıklar kalmadı. Bunlara da kalmaz. Bu çağın ‘Bekir Ağa’ bölüğü bunların ileride çok başlarını ağrıtacaktır.”

“Partiler demokrasinin müessesesidir. Karma demokrasi olmaz. Yarı sivil, yarı asker, ya bırakacaklardır, millet iradesi ülkeye yön verecektir, ya buyrun onlar idare etsinler. Bu kadar zorbalığa lüzum yoktur..

Kaynak: