BIST 10.046
DOLAR 32,47
EURO 34,84
ALTIN 2.418,75
HABER /  GÜNCEL

Sema törenindeki postun sırrı

Sema töreni ne anlamlar içeriyor biliyor muydunuz? Her bir hareket inçce mesajlar ve manalarla yüklü.

Abone ol

İNTERNETHABER- Semazenin boynunun bükülüşü ve sağ kolu üzerine öksüzce yaslanışında öylesine bir kendinden geçiş vardır ki etkilenmemek mümkün değildir.

Sema etkileyicidir çünkü Mevlevilik konusunda en ufak bir bilgisi olmayan bir insan bile semanın bambaşka bir dünyaya işaret ettiğini hemen sezinler.


Gerçektende sema ve Mevlana bildiğimiz alıştığımız dünyanın ötesindeki gerçekliğe açılan kapıdır.

“Bizim gönlümüzde dönüp duran bir sır vardır. Yaratılan her şey o sırra bağladır. Kat kat şu gökyüzü bile. Onun yüzünden dönüp duruyor” diyen Mevlana ve İslam sufizmine göre her insanın yüreğinde sır adı verilen bir şey saklıdır. Bu sır her insana verilmez.

Bu sırra ancak uzun çabalar ve lütuf sayesinde ulaşılır. Bu sır büyük tasavvuf şairi Türk Yunus Emre’nin “bir ben vardır bende benden içeri” dediği şeydir.

İşte sema töreni İslam sufizminde Nur-u Muhammedi denen yüce ruhun yaratılıp ‘kün’ ol emriyle başlayan iniş ve sonra da insan-ı kamil olmaya doğru yükselişini anlatır.

Ritüellerin neyi işaret ettiğini, neyi ifade ettiğini araştırdık. Ortaya uzun bir yazı çıktı. Çünkü Sema töreni çeşitli bölümlerden oluşuyor. Bugün sizlere semazenlerin dizilişi, dede efendinin kırmızı post kamamında yerini alması, semazenlerin birbirini selamlaması ve yere oturması, ney taksimi, devri veledi denilen üç dairevi dönüşün ne anlamlara aktaracağız..

[PAGE]





Mevlana’nın ölümünden çok sonra oğlu ve torunu tarafından bir takım esaslara bağlanan sema töreni, naat-ı şerif denen Hz. Muhammed’i öven bir bölümle başlar.

Peygamberi övmek aslında soyuttan somut aleme inen Allah’ın sureti yüce ruhu övmektir. Gelmiş geçmiş bütün peygamberler bu yüce ruhun yani tanrının yansımasıdır. Tanrıdan başka gerçek olmadığı için peygamberleri övmek aslında Allah’ı övmektir.

[PAGE]



Naat-ı Şerif bölümünden sonra duyulan kudüm darbeleriyse Allah’ın kaniatı yaratırken verdiği ol emrini ifade eder.

Bu kısacık bölümü izleyen ney taksimi bu emirle somut aleme inen tanrı nurunun cansız bedenlere hayat veren ilahi nefesini simgeler.

Ney taksimi bitince semazenler ve şeyh ilahi nefeste canlanan bedenler olarak kendilerini yere vururlar. Bununla gerçeği arama yoluna girmiş insanlar olarak, ‘ol’ emrini tamamlamak için aslımız olan yüce ruha dönüşme insan-ı kamil olma azmini gösterir.


[PAGE]



Gerçeği arama yolunda insanın en büyük rehberi mürşididir. Bu mürşit Mevlana’nın temsilcisidir. Devri veledi denen bu bölüm sema törenini bir takım kurallara bağlamış olan Sultan Veled’in anısına bu adı taşır. Sulan Veled Mevlana’nın oğludur.

Birbirlerinin yüzlerine ve gözlerinin içine bakarak verilen bu selam her insanda var olan tanrı tecellisini kutsamak anlamına gelir.

Devri Veledi bütün bunların bir rehber eşliğinde gidilmesini sembolize eder. Adımlarımızı daha önce bu yollardan geçip pişmiş şeyhin adımlarına uydurup onun bastığı noktalardan ilerlemenin en iyi yol olduğu anlamına gelir.

[PAGE]



Bu bölümde şeyh ve semazenler post önündeki selamlaşmadan başka postun tam karşısındaki noktayı geçerken de selam verirler. Post Mevlana’nın dolayısıyla şeyhin makamıdır. Ve burası ilahi tabiatı simgelerken, karşı uç insan tabiatını sembolize eder.

İki uç arasında hattı istiva denen hayali çizgi vardır. Bu çizginin hakka ulaşmanın en kısa yolu olduğu düşünülür. Böylece dairenin sağ yanı ilahi tabiattan mutlaktan insan tabiatına geçişi sol yanı ise insan tabiatından ilahi tabiata çıkışı sembolize eder.

Sağ maddi aleme geçişi sol ruhani mükemmeliyete çıkışı ifade eder. Sağ görünen bilinen alemdir. Sol ise görünmeyen bilinmeyen alemdir.

[PAGE]




İşte şeyh ve semazenlerin iki uçta verdikleri selam bir alemden ötekine geçerken verdikleri selamdır.

Mevlana’ya göre öbür alem denizse bu dünya sadece bir köpüktür. Devri Veledi’de üç tam tur yapılır. Bu bilgi edinmenin üç şeklini sembolize eder.

Kur’an Allah’ın insana şah damarından daha yakın olduğunu söyler. Bu yakınlığı anlamanın ilk basamağı ilimdir. Bilgi yoluyla Allah’ı tanıyabilmektir.

Bir can var canımda. Bu canı ara. Beden dağındaki gizli mücevheri ara. Ey yürüyüp giden dost bütün gücünle ara. Ama dışarıda değil aradığını kendinde ara.


[PAGE]



İşte içinde başka can bir başka ben olduğunu duyan derviş bu konuda edinebileceği her bilgiyi teorik olarak öğrenir. Ancak edinilen bu bilgilerin akıl yürütmeyle değil bizzat yaşanarak hissedilerek anlaşılması gerekir.

Verilen bilgi hiç bilinmedik tanınmadık bir şey hakkındadır. Kişi tamamen karanlıktadır. Ama bir gün birden bire bir sıcaklık gelir. Bütün vücudu bir ateş dalgası sarar. Çok yakında ateşin yakıldığı hissedilir.

Ateşin çıtırtıları duyulur. Ateş görülmese bile bütün vücut onun sıcaklığını duyumsar. İşte bu ilmel yakındır. Öğrenmenin ilk adımıdır.

[PAGE]




İnsanın kalbindeki hırs, kin, nefret, öfke, korku gibi duygularla yaratılan kirlilik temizlendikçe, yani bu duygular yok edildikçe gerçeği örten perde yavaş yavaş kalkar yüreğin gözü açılır ve kişi içindeki ateşi ilahi ışığı görür. İşte bu aynel yakın mertebesidir. Öğrenmenin ikinci aşaması.

Bu halin özelliği vecd içinde kendinden geçmiş olarak kalmaktır. Hak sevgisinin şafağı ışık saçınca canlar göğe yükselir ışığın ardınca. Hak aşığı öyle bir yerlere varır ki dostu görür her soluğu verip alınca.

Aynel yakın mertebesine mürşitsiz olarak girmek çok tehlikelidir. Derviş gördüğü ya da gördüğünü zannettiği tecelliler karşısında kolaylıkla yolunu kaybedebilir. Bu yüzden derviş tanrıyla ilgili bilişini bir mürşidin yardımıyla görüş haline getirmelidir.

[PAGE]



Sakin kendin gibi belleme. Baştan başa bakıştır, görüştür, sessizliktir o. Duyacak bir kulağın varsa gerçek şudur. Hakka ulaşmak özünden geçmekle olur. Seziş ve görüş evrenine varınca sus. O da dille dudak susar, yalnız göz konuşur.

Ancak hala bir ikilik söz konusudur. Tasavvufi deyimle bir sevilen bir de seven vardır. Yani insan ve ikiliği devam etmektedir. İnsan nefsindeki her çeşit bencillik belirtisini her türlü sahip olma isteğini en ufak bir gurur kırıntısını bile silip atınca, Allah’a ulaşma isteği dahil her türlü istek ve arzudan arınınca bir hic olunca ego nefs tamamiyle ortadan kalkar.

Kendimiz zannettiğimiz bu yapay ben ortadan kalkınca sıradan insanlarda hiç bilinmeyen bir yaşam tarzı baş gösterir. Aklını topla ey görünüşe aldanan bil ki bir dost saklar gönlünde yatan şu can. Can duygunun özüdür, duyguysa bedenin bedenden duygudan candan genç odur kalan.

[PAGE]



İşte bu hakkel yakındir. Üçüncü aşamadır. Artık kişi hissedilen ve görülen şeyin ta kendisi olmuştur.

Aşk geldi derimin damarlarımın içine kan gibi oldu. Beni benden boşaltarak dostla doldu. Vücudumun bütün zerrelerini dost kapladı. Benden bana bir ad kaldı. Bi geri kalan o oldu. Kişi artık evliyalık mertebesine ulaşmıştır. Bu mertebeye ulaşmış kişi tekamülünü tamamlamış, potansiyelini gerçekleştirmiş, insanı kamil olmuş tanrının bilincini yansıtmaya başlamıştır. Yani en başa dönmüş evrenin oluşumundan önceki makamına yükselmiştir.

Semazenler de hakkel yakın mertebesine ulaşmanın umudu içinde bütün bu yollardan geçtiği varsayılan şeyhlerini izleyerek üç turunu tamamlarlar. Şeyhin posta geçmesiyle devri veledi biter. Bedeni kil ve topraktan yaratılmış insanın hakkel yakin mertebesine ulaşması için önce pişmesi gerekir.

[PAGE]



Bu pişme tanrıyla karşılaşma günü gelip çattığında acemi adayın yüreği buna dayabilsin diye gereklidir.

Bu pişmenin en zor aşaması nefs ile mücadeledir. Bu öylesine zor bir savaştır ki, buna büyük cihad denmiştir. Öfke, kıskançlık, hırs, nefret, korku gibi duygularımız düşüncelerimiz içselleştirdiğimiz örf ve adetler ve kimliğimiz etrafımızda içimizdeki ilahi ışığı engelleyen bir duvar oluşturur.

Bunların hepsi bir düşünce ve anılar yumağından başka bir şey değildir. Aynanın görüntüsünü bozan toz ve kir tabakası gibidir. Aynayı görebilmek içi ki bu aynada tanrı tecelli edecektir. Bu toz ve kir tabakasının temizlenmesi gerekir