BIST 10.074
DOLAR 32,34
EURO 34,66
ALTIN 2.415,18
HABER /  GÜNCEL

Sahi bu yılbaşı şeytan işi mi?

Osmanlı'da yılbaşı kutlamalarının tarihi 1829'lara kadar uzanır. İşte Türkiye'de ve Osmanlı'da yılbaşı kutlamaları;

Abone ol

Bir süredir her yerde kırmızı, yeşil, altın renkli süsler. Sokakta görmediğimiz kar vitrinleri süslüyor. Kimileri şeytan işi dese de aslında yılbaşı kutlamalarının tarihi Anadolu'da 1829'lara kadar uzanıyor.

Yılbaşı bir Cumhuriyet çocuğu. Yani tarihimize sonradan giren hoşluklardan. Osmanlıda yok. Eski takvimle bugünkü arasında bir ilgi de yok zaten. Hicri takvim, miladi takvim olaylarına hiç girmeden, sözün kısasını seçelim. Osmanlı’da yılbaşı memleketin Hıristiyan tebalarını ilgilendiriyordu sadece. Yılbaşı Noel dönemi demekti. Aralığın 15’inden itibaren hareketlenen bu cemaat, 24 Aralık tarihinde İsa’nın doğuşunu kutlardı. Aslında dinsel açıdan pek anlam taşımayan 31 Aralık günü, kimi yerlerde İsa’nın sünnet günü olarak anılırdı.

İLK KUTLAMA HALİÇ'TE

Osmanlı’nın Hıristiyan yılbaşısına gösterdiği ilgi, gerilere, 1829 yılına kadar uzanır. O yılbaşı İstanbul’daki İngiliz elçisi, Haliç’te bulunan bir gemide büyük bir balo verir. Baloya davetli olan Osmanlı devlet adamları, yatsı namazını Tersane Divanhanesi’nde kıldıktan sonra, sandallarla gemiye giderler ve sabaha kadar eğlenirler. Serasker Hüsrev Paşa, ‘Káfir işi, fakat ne çare? Devletçe bir şey oldu, katılmak lüzum etti,’ dese de, bu işten zevk alınmaya başlanmıştır. Bu gavur icadına, tövbe tövbe diyerek katılım Cumhuriyet’e kadar sürecektir. Özellikle Galata- Beyoğlu hattında Noel ve yılbaşı, en azından şöyle göz atmadan geçilemeyen bir temaşa olarak hafızalara kazınır.

Gelelim yılbaşının nasıl milli bir mesele haline geldiği konusuna. Konunun kapağı, 1926 yılında miladî takvimi resmen kabul edilişimizle açılır. O dönemde daha yılbaşını izleyen gün, yani 1 Ocak tatil değildi. Ama 1926 yılını 1927’ye bağlayan gün bir tesadüf eseri olarak, hafta sonu tatiline, yani Cuma’ya denk gelmişti. Yapılan yılbaşı eğlenceleri büyük ilgi gördü ve sabaha kadar eğlenildi. Elektrik İdaresi de ilk kez o gece, saat tam 12’de kentin tüm ışıklarını bir dakika söndürme geleneğini başlattı.

BEYOĞLU EĞLENCELERİ

Ertesi yıl, İstanbul’un yılbaşı gecesi, özellikleri şanslarını kumarda denemek isteyenler için özel bir önem taşıyordu. Eğlence yerleri yine dolup taşıyordu, ama geçen yıldan farklı olarak o yıl Yıldız Sarayı bir kumarhane olarak işletilmeye başlanmıştı. İşletmeci Senyör Maryosera bu özel gün için rulet masaları kurmuştu. İstanbul tarihinde o güne kadar, bir gecede, hem de hiç bir yasal kısıtlama olmadan bu denli kumar oynanmadığını söylenir.

Yıllardır hasetle seyredilen Beyoğlu eğlenceleri, adeta bu geride kalışın acısını çıkarırcasına hızla yurt sathına yayıldı. Dergiler, özel yılbaşı sayıları çıkarmaya, gazinolar balolar düzenlemeye, Tayyare Piyangosu özel çekilişler yapmaya başladı. İnsanlar vatan sathında yeni yeni varlığını hissettikleri bu olaya, birden nasıl böylesine kırk yıllık dost gibi alışıverdiklerine şaşıra şaşıra yeni yılı kutlamaya başladılar.

31 ARALIK TATİL OLUYOR

1935 yılında Başvekil İnönü imzasıyla Millet Meclisi’ne sunulan Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun Tasarısı’nda, ‘Bütün medeni milletlerce tatil günü olarak kabul edilen 31 Aralık öğleden sonrasıyla 1 Ocak günlerinin uygulanmakta olan tatil günlerine eklenmesi’ teklif edildi. Kanunun kabulüyle, hem ulusal bir eksiğimiz giderildi, hem de yılbaşı geceleri sabahlayanların resmen uyuyabilmeleri sağlandı! Bu ilk tatil gününün ertesinde Son Posta gazetesi muhabiri, gözlemlerini şöyle aktarıyordu: ‘Bu yıl yılbaşı gecesi, ay sonuna ve bayram ertesine gelişine rağmen, gayet neşeli geçti. Beyoğlu Gazinoları bir gecede, bir sene içinde görmedikleri kadar bol müşteri buldular ve bütün bir yılın ziyanını örtecek kadar satış yaptılar. Dün sabah, saat ondan akşama kadar, sokaklarda sayım gününü hatırlatan bir tenhalık seziliyordu. Tatili fırsat sayarak sabahın onuna kadar güle oynaya içenler, ayılıp da sokağa çıkamamışlardı.’

ATATÜRK'ÜN YILBAŞI KUTLAMASI

1938 yılı yılbaşında, Atatürk ilk kez Anadolu Ajansı yoluyla yeni yıl tebriklerine karşı bir cevap yayınladı. Bu cevabın metni şöyleydi: Yeni yıl münasebetiyle yurdun her tarafından vatandaşların yüksek duygularını ve samimi temennilerini bildiren birçok telgraflar gelmektedir. Bundan son derece mütehassis olan Atatürk, teşekkürlerinin ve saadet dileklerinin Anadolu Ajansı vasıtasiyle iletilmesini emir buyurmuşlardır.’ Bir yıl sonra, bu kez Atatürk’ün ölümün ardından gelen yılbaşı ise oldukça hüzünlü geçer.
Yılbaşının bu denli hızla ülkenin ‘yerli malı’ bir alışkanlığı haline gelmesine en başta yazarlarımız şaşırmıştı. Örneğin Peyami Safa: ‘Şu Yılbaşı gecelerinin manasını bir türlü anlayamıyorum. Sevinecek ne var? Evvela her şey tersine; dünya ve insan bir yaş daha ihtiyarlıyor, kainat bir yıl daha eskiyor, buna ‘yeni sene’ diyorlar. Herkes ölüme bir yıl daha yaklaşıyor, buna seviniyorlar, hayatın bir parçasını kaybetmek hoş bir şeymiş gibi hep birbirlerini tebrik ediyorlar,’ demekteydi.

Gökhan Akçura