BIST 9.717
DOLAR 32,56
EURO 34,93
ALTIN 2.442,56
HABER /  GÜNCEL

Paşanın kızı türban yasağına karşı

Çetin Doğan'ın türban yasağı karşıtı kızı ABD'den konuştu: "Ergenekon'u fırsat olarak görmüştük ama..."

Abone ol

Pınar Doğan son yedi yıldır Harvard Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapan bir iktisat uzmanı. Yüksek lisansını İstanbul Üniversitesi’nde Avrupa Birliği'nin iktisadi yapısı üzerine veren Doğan, Fransa’da Toulouse Üniversitesi’nde matematiksel ekonomi masterı ve ekonomi doktorası yaptı. Doktora sonrası önce Florida Üniversitesi'nde, ardından Koç Üniversitesi’nde çalıştı. Halen Harvard Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrencilerine mikro ekonomi ve oyun teorisi dersleri veriyor.

Ancak Pınar Doğan'ın daha farklı bir kimliği de var. Balyoz Darbe planı ile birlikte Türkiye'nin yakından tanıdığı Çetin Doğan'ın kızı.

Pınar Doğan, dünyanın önemli iktisatçıları arasında kabul gören eşi Dani Rodrik ile birlikte Şubat ayının son günlerinde babası için bir blog başlattı; Çetin Doğan ve Gerçekler. Geçen hafta Foreign Policy dergisinde, “Balyoz darbe planı imal edildi” başlıklı makaleye de eşiyle birlikte imza atan .

İşte internet üzerinden yapılan röportajda yer alan çok çarpıcı soru ve yanıtlar.

‘Türban yasağına da darbeye de insanların masumiyet karinesinin ihlal edilmesine de karşıyım’

“Çetin Doğan’a liberal damat!” Google arama motorunda isminizin getirdiği sonuçların birçoğunda bu ifadenin yer alması vesilesiyle tersten soralım; siz de “Çetin Doğan’ın üniversitede başörtü/türban yasağına karşı olan, 28 Şubat’ı askerin siyasete, demokrasiye müdahalesi olarak konumlandıran kızı” mısınız?


Evet, ben Çetin Doğan’ın kızıyım. Evet, ben üniversitede türban yasağına karşıyım, bunun ciddi bir ayrımcılık ve insan hakları ihlali olduğunu düşünüyorum. Evet, 28 Şubat dahil, askerin siyasete her türlü müdahalesine karşıyım. Aynı zamanda insanların işlemediği suçlarla itham edilmesine, masumiyet karinesinin ihlal edilmesine, bu ihlalin bir çeşit intikam duygusuyla hoş görülmesine de karşıyım. Babamla paylaştığımız, annemle birlikte bizi yetiştirirken bize öğrettikleri birçok değer var. Ama iki farklı insan her konuda nasıl aynı fikirde olabilir? Fikirler genetik kodlarla aktarılmıyor. Kaldı ki ayrı nesilleri temsil ediyoruz, hayat tecrübelerimiz farklı.

 
‘Ergenekon’u bir fırsat olarak görmüştük’

Babanız için oluşturduğunuz blogdaki “Biz de bir zamanlar iyimserdik” başlıklı yazınızdaki şu alıntıyla devam edelim; “Ergenekon ve benzeri iddialar çerçevesinde bazı aşırılıklar ve hatalar yapılıyorsa da genel görünüm bize olumlu ve ümit verici görünüyordu.” Ergenekon’a dair hangi görünüm, neden olumlu ve ümit verici görünüyordu?


Faili meçhul cinayetlerin ve “devlet eliyle” işlenmiş benzer suçların ciddi olarak araştırılması, devlet kurumlarının suçlulardan arındırılması yolunda bir fırsat olarak görmüştük.


Nokta dergisinde yayımlanan darbe günlüklerinin gerçek olabileceğini düşünmüş müydünüz?

Elimde bir kanıt olmadan günlüklerin tamamıyla orijinal olup olmadığı konusunda kesin bir hükme varamam. Bu konudaki görüşlerim de, kişisel inançlarım bazında olacağı için paylaşmam doğru olmaz.

‘Babası ağır ithamlar altında olan ve babasını çok seven herkes aynı şeyi söyleyecektir ama…’

Aslında bu çerçevede muhtemel bir başka soru da şu: “Pınar Doğan, Çetin Doğan’a atfedilen Balyoz Harekât Planı’nda babasının ismi yer almasaydı, bu planın düzmece olduğunu yine aynı inançla savunur muydu?”


Şu anda elimizde olan bilgiler bize sunulmuş olsaydı, evet, aynı inançla savunurdum. Ancak, biz bu iddialarla ilgili bilgilere, yaratılan korkunç bir bilgi kirliliğine rağmen ve belgelere erişim kısıntısına rağmen okuyarak, inceleyerek ve düşünerek ulaştık. Bu iddialar babam değil, bir başkasına yöneltilmiş olsaydı bu derece bir araştırma yapmamız, bu bilgilere sahip olmamız söz konusu olmazdı. Babamı savunmamın eşit derecede iki önemli sebebi var.

‘Babamın nasıl biri olduğunun bilgi değeri yok’

Nedir?


İlk sebebi, babamı çok iyi tanıyor olmam. Bunun başkaları için hiçbir bilgi değeri yok. Çünkü babası ağır ithamlar altında olan ve babasını çok seven herkes aynı şeyi söyleyecektir. İkinci sebep ise şu; eğer bu işin içinde babamın adı yer almasaydı, biz işi gücü bırakıp yayınlanan belge kırıntıları ve olaylar zinciri üzerinde bu kadar kafa yormayacaktık. O zaman bu kadar bariz çelişkileri de görmeyecektik muhtemelen. Eğer okuduysanız, bizim blogumuzda sunduğumuz argümanlar doğrudan doğruya iddialar ve belgeler üzerindeki çelişkiler üzerinden. İçimden bazen babam hakkında, nasıl biri olduğu hakkında da yazmak geliyor ama bunun bir bilgi değeri yok, o yüzden yapmıyorum.   

 
‘Babam teğmenken kışı paltosuz geçiren bir adam’

[PAGE]

Nasıl bir babaydı Çetin Doğan?

Bunu siz sorduğunuz için söylüyorum sadece. Şu kadarını söyleyeyim, biz bebekken annem bir gece bile olsun uyanmak zorunda kalmamış, babam fırsat bırakmamış çünkü. Babamın benim oğluma biberonla süt verirkenki becerisini görünce bunu takdir ettim ilk defa. Biz hastayken üstünü çıkarıp uyumuş ki, hava soğur da biz üşürsek daha önce o fark etsin diye. Daha teğmenken, üstündeki tek kışlık paltosunu sokakta titrediğini gördüğü adama veren, kışı paltosuz geçiren bir adam babam.


‘Balyoz sıkıyönetim komutanını duyduğunda, balyoz ne demek kardeşim, diye hiddetlendiğini biliyorum’

“Kızının ve damadı Dani Rodrik’in Çetin Doğan’a bağlılığı, insanı açıdan duygulandırıcı ve anlaşılabilir bir şey…” ya da “Baba-kız dayanışması” gibi  yaklaşımların sizdeki karşılığı nedir? Örneğin “Balyoz Harekât Planı’nın sahte olduğunu biliyoruz” derken ‘çünkü’lerinizi en çok neye dayanarak sıralıyorsunuz?


Bakın, hem büyük resimde, hem de detaylarda ciddi tutarsızlıklar var. Şimdi, daha yenice fark ettiğimiz bir şeyi söyleyeyim. Baransu’nun (Taraf muhabiri Mehmet Baransu) kitabi çıktığında, ilk işim Balyoz ile ilgili yayınlanan belgeden alıntıları cümle cümle “google”lamak oldu. Ne kadar basit bir iş, değil mi? Bir tek internet bağlantısı gerekiyor. Daha önce Balyoz Harekat Plan’ında daha ileriki tarihteki dokümanlardan kes/yapıştır bölümler olduğu yazılmış, biz de bunları teyit etmiştik. (Ben ender de olsa, bir öğrenci projesinde kopyacılıktan şüphe duyduğum zaman aynı şeyi yaparım). 11 sayfalık Balyoz Harekat Planı belgesinde 2005 yılındaki bir konferansın kapanış tebliğinden bire bir alıntı var. Aynı şekilde 12 Eylül MGK bildirgesi bire bir yer alıyor. Gerçi bu ikinci nokta bir kanıt sayılmaz, ama tuhaf değil mi? Sonra bu plan, AKP hükümeti iş başına geldikten 15 gün sonra yazılmış ama hükümetin anayasa değişikliği ve hukuk reformu çabalarından, muhalif basına mali denetim yolu ile baskı getirmiş olmasından bahsediyor!  AKP hükümeti 15 gün içinde bunları mı yapmış? Belge “yapacaktır” diye öngörüde bulunmuyor, “yapmıştır” diyor. Altında “Balyoz Sıkıyönetim Komutanı” diye bir ibare var. Babamın bunu duyduğunda “Ne Balyoz’u kardeşim, balyoz ne demek!” diye hiddetlendiğini biliyorum. Askeri yazışma kurallarına aykırı şeyler var. Mesela belgeler arasında Balyoz Harekat Planı’na atıfta bulunan bir belge var. Bu belge Plan Egitim Şubesi’nce yazılmış, ama 1. Ordu bünyesinde böyle bir şube yok! Dokümana verilen numaralandırma da tamamen aykırı. Devam edeyim mi?

‘Seminerin ses kayıtları babamın emriyle yapılıyor’

Cok rica ediyorum, ilgilenenler blogumuza, girsin, “Çelişkiler ve Kanıtlar” bölümüne bir tıklasın (http://cdogangercekler.wordpress.com). İnanın, başka şeyler de var, ama bir kısmını şimdi bu bilgilerle yeni ve daha düzgün belge “üretirler” diye yazmıyoruz. Bizim bulduklarımız 5000 sayfalık belgelere gazeteden erişebildiğimiz binde biri kadarı üzerinden. Balyoz Harekat Planı’nın bile tam metni yok elimizde. Bu belgede darbe planının seçilmiş ve kısıtlı sayıda personel tarafından bir seminerde müzakere edileceği yazıyor. 1. Ordu semineri ise seminere katılması rutin, yani seçilmemiş ve 200’e yakın personelin (hiç de sınırlı sayıda değil) katılımıyla gerçekleşiyor. Üstelik hem Genelkurmay, hem de Kara Kuvvetleri’nin gözlemcileri var seminerin başından sonuna kadar. Ve de bu seminerin ses kayıtları babamın emriyle yapılıyor.


‘Darbe planının iktisat politikalarının babamın görüşleriyle ilgisi yok, bunu yazanlar hiç değilse bana danışabilirlerdi!’

Bir de aklıma gelmişken, iktisatçı olduğum için planın darbe sonrası uygulanacak iktisat politikalarını sıralayan J-Ek’inden bahsedeyim. Bunu yazanlar kusura bakmasın ama evlere şenlik bir doküman. 2005 tarihinden yapılan bire bir alıntılar burada bolca var. Buradaki politikaların babamın görüşleriyle uzaktan yakından ilgisi yok. Hiç değilse bana danışabilirdi bunu yazanlar!

‘Bilirkişi raporları bile gösterilmiyor ama bu konuda seçilmiş belgelerden kesitler yayınlayan bir kitap çıkıyor’

Şimdi, bizim görevimiz mi bu? Bu dedektifliği yapmak, babamın masumiyetini ispatlamak? Masumiyet karinesi çiğnendi; savcılar belgelerin gerçekliğini ve suçu ispat etmeye çalışacakları yerde, biz belgelerin gerçek olmadığını, babamın masumiyetini kanıtlamaya çalışıyoruz. Madem bunu biz yapmak durumundayız, o zaman iddialara dayanak teşkil eden belgeleri de görmek istiyoruz. Soruşturmanın gizliliği yüzünden bilirkişi raporları bile gösterilmiyor. Öte yandan seçilmiş belgeler zaman zaman basına sızıyor, bu konuda seçilmiş belgelerden seçilmiş kesitler yayınlayan bir kitap çıkıyor. Bu normal mi?


Pınar Doğan’a göre Hilmi Özkök: Hilmi Amca, Demokrat Genelkurmay Başkanı ve babasının silah arkadaşı

[PAGE]




Kişisel bir soru; babanız ve Hilmi Özkök arasındaki polemiğin sizin açınızdan en üzüntücü verici kısmı neydi?

Son derece ağır ithamlarla karşı karşıya kalmış birinin olayları aydınlatma amacıyla yaptığı açıklama ve sorduğu sorulara “polemik” demek kanımca doğru değil.

Hilmi Özkök sizin için belki ailece görüştüğünüz “Hilmi Amca” mı, o klasik deyimle “babanızın silah arkadaşlarından” biri mi, “demokrat Genelkurmay Başkanı” mı, “keşke konuşsa, bildiklerini anlatsa” dediğiniz, babanızı atfedilen suçlamalardan kurtaracak kişi mi?

Sonuncusu hariç hepsi.
 

‘Hilmi Amca ya da Özenç Teyze ailemi aramadı’

Hilmi Özkök ve Çetin Doğan’ın  Kara Harp Okulu mezuniyetleri arasında bir yıl var, neredeyse devre arkadaşı sayılırlar. Öte yandan sorumuza verdiğiniz cevapla tahmin ediyoruz ki; Doğan ve Özkök aileleri arasında bir hukuk da söz konusu. “Hilmi Amca nedir işin aslı?”, “Blogumuzu lütfen takip edin” diye aramak geçti mi aklınızdan; Hilmi Özkök ya da eşi Taraf gazetesinin yayınından sonraki süreçte ailenizi aradı mı?


Hayır, bildiğim kadarıyla Hilmi Amca ya da Özenç Teyze ailemi aramadı. Ben kendisini aramayı düşünmedim, çünkü böyle bir şey bana düşmez. Babamı ve diğer tutukluları “kurtaracak” şey, düzgün işleyecek bir adalet sistemi. Biz Taraf gazetesinde çıkan bu iddialar savcılığa iletildiğinde çok rahatlamıştık. “Şimdi incelemeler yapılacak, sahtecilik anlaşılacak” diye düşündük. Hatta bu sahteciliği yapanların peşine düşülecek. Çok naif yaklaşmışız olaya. Ülkenin geldiği bu noktada konuyu aydınlatacak bilgi sahibi olan herhangi bir kimsenin, “Bildiklerim var ama söylemeyeceğim’ deme lüksü olmadığını düşünüyorum. 

Pınar Doğan’a göre Hilmi Özkök’ün çelişkisi

Çetin Doğan olayların başından beri medyada çıkan ses kayıtlarının gerçek ve kendine ait olduğunu söyledi. Hilmi Özkök o kayıtlardaki konuşmanın içeriğine işaret ederek, “Böyle bir konuşmayı yapan insan, altındaki personelin bundan motive olarak olumsuz şeylere yol açabileceğini düşünmez mi?” dedi. Bu noktada siz nerede duruyorsunuz; Çetin Doğan'ın 1. Ordu Komutanı olarak yaptığı bantlardaki o konuşmaların altındaki personeli darbe hazırlığına motive ettiğini düşünmek olanak dışı mı?


Ben bu yorumu gerçekten talihsiz buluyorum. Burada bir itham var; Ağustos 2003’te emekli olacak babamın, emekli olmadan önce altındaki personeli darbeye teşvik ettiği iddiası. Yargı sürecini etkilememek için konuşmamayı tercih ettiğini söyleyen biri böyle bir şey söylediği zaman kendisiyle çelişkiye düşmüyor mu? Bunu bir kenara bıraksak dahi, bu seminerde Genelkurmay Başkanı’nın kendi gözlemcisinin olduğunu da hatırlayalım.  Darbeyi motive eden bir konuşma yapılsaydı bundan gözlemci vasıtasıyla Genelkurmay’ın haberi olup, gereği yapılmaz mıydı? İşin doğrusu şu ki, babam hiçbir zaman darbe taraftarı olmadı. Bunu çeşitli vesilelerle yaptığımız onlarca konuşmamızdan biliyorum.
 
‘Kamuoyunda kafa karışıklığı yaratan liberal demokratlar var’

[PAGE]


 
Foreign Policy’de yayımlanan makalenizi “Biz her tür askeri darbeye karşıyız. Ordunun siyasi bir rol oynamadığı bir demokrasiye inanıyoruz. Ancak intikamların ve cadı avlarının demokrasi ve insan hakları davasına fayda getirmeyeceğine de inanıyoruz. Trajik olan şu ki, Türk demokrasisi ve destekçileri, hikâyenin tamamı ortaya çıktığında en büyük darbeyi alanlar olacak. Davanın sonunda ortaya dökülecek şeyler, yargının itibarını yerle bir edecek, hükümeti felaketin suç ortağı gösterecek, liberal entelijentsiyanın inancını sarsacak ve Türk siyasetinin askerden arındırılması sürecini geciktirecek” diyerek bitirdiniz. Size bu iddialı değerlendirmeyi yaptıran nedir?

Hikâyenin tamamından kast ettiğimiz şey, Balyoz darbe planlarının sahte olduğunun ortaya çıkması. Sahteciliği kimin yaptığını bilmiyoruz. Ancak eninde sonunda ortaya çıkacak. O zaman bu sahteciliği yapanlara hizmet edenler büyük bir itibar kaybına uğrayacaklar.  Maalesef bu soruşturmanın yürütülüş şekli, soruşturmanın olayları aydınlatmaya yönelik olmadığını bize gösteriyor. Hükümetin bu tutuklamalara açıktan destek verdiği de görülüyor. Bu ülkenin bir bakanı, tahliye kararı üzerine “Maalesef çetelerin nöbetçi hâkimleri oluyormuş” açıklamasını yapıyorsa, bunun üzerine başka bir şey söylemeye gerek yok. Entelektüel addettiğimiz insanların askeri vesayetin kalkması yolunda, ki biz de bunu istiyoruz, insan haklarının çiğnenmesine alkış tutmasını hiç anlayamıyoruz. Bu suçu işleyenlerin ötesinde, bugün gelinen noktada sorumluluk payı olanlar en basta yargı sistemindekiler, bu gelişmelere açıktan destek veren hükümet ve bilgi kirliliği yaratarak kamuoyunda kafa karışıklığı yaratanlar. Bu son grupta, kasıtlı veya kasıtsız olarak bunu yapan kimi liberal demokrat entelektüeller var. Bu üç unsur bir arada olmasaydı, bu sahteciliği yapanlar amaçlarına ulaşmazlardı.
 

‘Darbe planlamak, cami bombalamak sağlıksız bir kafanın düşüncesi olabilir ancak’
 
Belki tüylerinizi diken diken edecek ama şu hiç aklınıza düştü mü; “Babam cami bombalanmasını düşünecek kadar ‘sağlıksız’ olamaz. Ama ya darbe?..”


Darbe de aynı derecede sağlıksız bir kafanın düşüncesi olabilir ancak. “Bu iddiaların, şu kısmına inanıyorum, ama bu kısmına değil” ya da örnek vermek gerekirse, “Cami bombalamaya inanmıyorum ama başka bir darbe planı yapmıştır Çetin Doğan” mantığını yürütemezsiniz. Çünkü bu darbe planı bütün iddiaları içeren belgelerle kimliği bilinmeyen kişilerce bir gazeteye verildi. Bu haber kaynağına ya güvenirsiniz ya da güvenmezsiniz. Darbe hazırlığı yapılmış olsa ve bu konuda kanıtlar olsa, bu sahte belgelere ihtiyaç olmazdı zaten. Babam düşündüğünü yüksek sesle söyleyen bir kişi, karşısındaki kim olursa olsun. Bu yüzden genel tutumu sert bulunabilir. Ama bir darbe tasarlayacak bir insan kesinlikle değil. Darbelere kesinlikle karşı, bunu bir kez daha tekrarlıyorum.
 
‘Paşa kızı lafından hiç hazzetmiyorum’

[PAGE]


 
Ve bir varsayım sorusu; babanız için bir blog kurma şansınız olmasaydı konuştuğumuz tüm bu konular hakkında bir mektup yazarak meramınızı anlatmanız gerekseydi hangisini seçerdiniz; Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı?

Hiçbiri.

Neden?

Hiç kimsenin bu süreci tek başına kontrol ettiğini sanmıyorum. Kasıtlı ya da kasıtsız bu sürece katkıda bulunanlar var. Blogumuzdan hem bunlara, hem de bu süreci dışarıdan izleyenlere ulaşabiliyoruz. Öyle bir mektup blogumuzun gördüğü işlevi göremezdi.

Bir de şu var tabii,  şöyle konumlandırılmanız da muhtemel: "Paşanın kızı, kesin AKP hükümetine karşıdır."

Önce, “Paşa kızı” lafından hiç hazzetmediğimi söyleyeyim. 

‘AKP hükümetine hiçbir önyargım yoktu, önyargısı olanlara icraatlarını gördükten sonra değerlendirme yapmalarını telkin ettim’
 
Bu hükümetin takdir ettiğiniz icraatları, tutumları var mıdır?

Pınar Dogan olarak, AKP hükümeti kurulduğunda hiçbir önyargım yoktu, önyargısı olanlara da bekleyip, icraatlarını gördükten sonra değerlendirme yapmalarını telkin ettim. Bugün, her şeyi bir kenara bırakın, beni ve ailemi birinci dereceden etkileyen tutuklamalar sürecine milletvekilleri ve bakanlarının yaptığı destek verici açıklamalar yapan bir parti hakkında olumlu konuşamayacağım.

Bir kürsüde Başbakan, diğerinde Deniz Baykal bağırarak grup toplantısı yapıyor, hangisini daha uzun süre seyredebilirsiniz?

Geçtiğimiz ay birkaç günlüğüne Türkiye’ye geldim. Bu süre boyunca evde televizyon yasağı koydum, (burada paşanın kızı yasakçı olduğunu itiraf ediyor baslığı atabilirsiniz). Çünkü herkes bağırıyor. Açık oturumları izleyin, iki saatlik bağrışmalardan sonra “Ne öğrendim?” diye sorun kendinize. İnsanların ne kadar kutuplaştığını, ne kadar öfke ve nefret içinde olduğunu bir kez daha görüyorsunuz, hepsi bu. Bu yüzden bağırıp çağıran kimseyi seyredesim yok.

‘Vatansever paşa kızını nasıl bir yahudiye satmış, Meksika’ya kaçacaktı haberlerini okuduktan kusmaya başlamıştım, şimdi geçti’
 
Babanızla en son ne zaman konuştunuz; sağlık durumu nasıl?


Babamın sağlık durumu iyi değil. Tutuklanmadan önce kontrol altında olan problemleri yasadığı sıkıntılar ve cezaevinde koşulları yüzünden kötüleşti. Kızı ya da torununun annesi olarak soruyorum, bunu kim, nasıl telafi edecek?


Şimdi tam burada bazı akıllardan geçebilir; “GATA’da paşa paşa yatıyorlar, gazetelere de demeç veriyorlar?”

Ben kötü niyetli zihniyetlerin aklından geçebileceklerin ne raddeye vardığını gördüm. Ayni zihniyet eşim için “asker kaçağı” dedi, torununun doğum gününde buraya gelecek annem ve babam için “Meksika’ya kaçacaktı” dedi. Ayni zihniyet, “Vatansever paşa kızını nasıl bir yahudiye satmış?” dedi. Devam etmemi ister misiniz; ben bu haberleri okuduktan sonra refleks olarak kusmaya başlamıştım, şimdi geçti. İstediklerini akıllarından geçirsinler.


Türkiye’de olmadığınız için memnun musunuz, üzgün mü?

Bu süreçte ailemin yanında olamamak elbette ki zor benim için.