BIST 10.320
DOLAR 32,21
EURO 34,74
ALTIN 2.449,36
HABER /  GÜNCEL

'Ön seçim, sol seçim'

Samim Akgönül'in, Fransa'da Sosyalistlerin adaylık yarışına ilişkin analizi.

Abone ol

Beşinci Cumhuriyet, kurucusu, savaş kahramanı Charles de Gaulle'ün hayal ettiği gibi, bir tek adam rejimi.

Bakmayın siz Fransız rejimine yarı-başkanlık dendiğine.

Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle Parlamento seçimlerinin arka arkaya yapıldığı 2002'den beri, Fransa'da cumhurbaşkanına karşı güç oluşturacak bir siyasi kurum kalmadı.

Kimi konularda Fransa Cumhurbaşkanının yetkileri ve siyasi gücü ABD başkanından kat kat daha fazla.

En azından karşısında denge oluşturabilecek bir kongre yok.

Yasama meclisindeki çoğunluk, cumhurbaşkanının siyasi akımından.

Yürütme deseniz, zaten cumhurbaşkanının emrinde. Böyle olunca elbette bir "tek adam" rejiminin ortaya çıkma tehlikesi var.

Bir önceki Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın dediği gibi ''Ben karar veririm, o (Başbakan) yürütür.''

Bu tip bir rejimde Cumhurbaşkanlığı seçiminin en önemli seçim olduğunu söylemeye gerek yok.

Şimdiye kadar bu seçimler iki turlu oluyordu, birinci turda her siyasi görüşün doğal karizmatik lideri aday oluyor, ikinci turda ise en çok oyu alan iki aday yarışıyordu.

Diğer bir deyişle Fransa seçmeni, birinci turda seçiyor, ikinci turda eliyordu.

Ancak Mayıs 2012 seçim kampanyasında durum biraz farklı.

Birincisi, ülkenin her kesiminde Nicolas Sarkozy'nin iktidarından hoşnut olmayan çok.

Amaç, Sarkozy'yi ikinci turda yenebilecek, toplumsal olarak meşru bir aday bulabilmek.

İkincisi, ana muhalefet sosyalistlerin bu seçimlerde doğal bir adayı yok.

Troçkist geçmişiyle tanınan 2002 seçimlerinin mağlubu Lionel Jospin'den, hatta 1981'de solun ilk birleştiricisi olmuş olan François Mitterand'dan beri, herkesi arkasından sürükleyen, yeni bir vizyon açan, ideolojik ve toplumsal bir lider görünmüyor.

Bu yüzden 2012 seçimlerinin, solun çeşitli kesimlerini temsil eden bireylerin iktidar kavgasıyla başlayacağı düşünülüyordu.

Ancak Sosyalist Parti Fransa'da, iktidarın bireyle bu kadar özdeşleştiği bir rejimde, bir ilki başardı.

Tüzüğünde de belirtilen, ancak hiç uygulanmamış olan ön seçimleri bu sefer gerçekten düzenledi. Artık cumhurbaşkanlığı seçimi dört turlu.

'Havyar solu akımı'

Aslında öne çıkan, ön seçimi alacağına ve hatta Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanacağına kesin gözüyle bakılan bir aday adayı vardı. Ancak herkesin bildiği gibi bu ünlü aday, ''Havyar solu'' denilen akımın temsilcisi Dominique Strauss-Khan (DSK), kendi deyimiyle Fransızlarla olan randevusunu, New York'ta bir otel odasında kaçırdı.

DSK'nın havlu atmaya zorlanmasının ardından Sosyalist Parti'nin çeşitli akımlarının temsilcileri kendilerini arenaya attılar.

Parti'nin eski Genel Sekreteri François Hollande, liberal sol denebilecek akımı temsil ediyordu, rakiplerinin deyimiyle ''Yumuşak Sol''u.

Karşısındaki en güçlü aday, eski Avrupa Komisyonu Başkanı ve bir dönem Fransa Cumhurbaşkanı olacağına kesin olarak bakılan Jacques Delors'un kızı, partinin hali hazırdaki Genel Sekreteri, Lille Belediye Başkanı Martine Aubry oldu.

Aubry, partide ortanın solunda bir kişilik olarak tanınıyor ama kendisini "Sert Sol" akımın temsilcisi olarak görmekte. Ancak bunların dışında iki önemli aday daha çıktı meydana.

Birincisi, 2007 seçimlerinde Sosyalist Parti'nin adayı, François Hollande'in eski hayat arkadaşı ve dört çocuğunun annesi, şimdiki rakibi, Ségolène Royal.

''Katılımcı Demokrasi'' kavramını partiye getiren kişi olarak biliniyor ve kendisinden çok emin görünüyor, 2007'de aldığı yüzde 48 oy sebebiyle kendisini meşru aday olarak görüyordu.

Ancak diğer Sosyalistler tarafından yüzeysel bulunuyor, hatta siyasal derinliğinin olmaması ve belli bir akımı temsil etmemesi yüzünden kendisiyle dalga geçiliyordu.

Dördüncü aday radikal solu temsil eden, bankaların kamulaştırılması, küreselleşmeyi geri çevirme gibi konularda oldukça sert bir söylem geliştiren, zamanında Jacques Chirac'a en sert muhalefeti yapmış olan Arnaud Montebourg oldu. Montebourg'a, bir uç akımı temsil ettiği için şans verilmiyordu.

Bu dört adayın haricinde, iki de ''süs aday'' olduğunu belirtmek gerek. Genç kuşaktan olan parti sözcülerinden Manuel Walls ve radikal sol akımdan Jean-Michel Baylet.

9 Ekim 2011'deki ön seçimin ilk turunda önemli sürprizler ortaya çıktı.

Birincisi Fransa seçmeni, doğrudan demokrasiye, katılımcı demokrasiye ne kadar aç olduğunu gösterdi ve Fransa'da ilk defa yapılan bu tip bir ön seçime 2,5 milyon seçmen katıldı.

Sosyalist Parti yetkililerinin ilk tur öncesinde "1 milyon seçmen gelirse kendimizi başarılı sayacağız" açıklamalarını hatırlayınca bu rakamın ne kadar önemli olduğu anlaşılır.

İkinci sürpriz, favori aday Hollande ile Aubry arasındaki farkın beklenenden çok daha düşük olmasıydı.

Kamuoyu araştırmalarını fazla ciddiye alan Hollande'cılar en az yüzde 20'lik bir fark beklerken Hollande yüzde 39, Aubry yüzde 30 oy aldı.

İki aday 16 Ekim Pazar günü yapılacak olan ikinci turda kozlarını paylaşırken başabaş bir performans sergileyeceğe benziyorlar.

En büyük sürpriz, çok radikal bir söylemle seçmenin karşısına çıkan Arnaud Montebourg'un yüzde 17 oy alması oldu. Pazar gününe giden süreçte iki aday da Montebourg seçmenlerine göz kırpmak ve Montebourg'a tavizler vermek zorunda kalacaklar.

Seçim sonuçları açıklandığında yüzde 6 oy alan Walls, hemen Hollande tarafına meylederken, kameralar karşısında gözyaşlarını tutamayan Royal, sadece yüzde 7 oy alabilmişti.

'Sarkozy tavşan çıkarabilecek mi?'

Ancak en önemli sürpriz, bu tip bir ön seçimin Sosyalist Partiyi değil, iktidar partisini dağıtmış olması.

Sosyalistler siyasi bir olgunlukla aralarında yarışır, bu fikir ve program tartışmasından Fransa ve hatta dünya solu için önemli uzlaşmalar çıkarken, Sarkozy'nin partisi UMP'de etekler tutuşmuş görünüyor.

Birbiriyle çelişkili açıklamalar, ön seçimi övenler, yerenler, küçümseyenler Sarkozy'nin etrafında bir kakofoni oluşturmakta.

Gene de Nicolas Sarkozy gibi şapkasında birçok tavşan bulunan bir politikacının seçimi kaybedeceğine dair bahse girmek kolay değil.

Şimdiden, sağ partilerin geleneksel seçim konuları güvenlik, yabancı düşmanlığı, ulusal kimlik, laiklik gibi konular, yavaş yavaş dile getirilmeye başlandı.

Kesin sonucu öğrenmek için 22 Nisan ve 6 Mayıs 2012'de yapılacak iki turlu Cumhurbaşkanlığı seçimini beklemek gerekecek.