BIST 10.644
DOLAR 32,20
EURO 35,01
ALTIN 2.500,70
HABER /  GÜNCEL

Necip Fazıl Kısakürk kavgası

Toprak'ın Radikal'in kitap ekinde yer alan ve çok tartışalacağını ifade ettiğimiz 'Allah Büyük, kürek kısa' yazısına tepkiler erken geldi. Tepki Zaman ve Yeni Şafak'tan

Abone ol

Zaman Gazetesinde M. İlhan Atılgan imzası ile yayınlanan eleştiri yazısı: Necip Fazıl büyük; ama akıl kısa... Geçen haftaki Radikal Kitap'ta, Bedirhan Toprak imzasıyla, Necip Fazıl'ı hedef alan bir yazı yayınladı. "Allah büyük... kürek kısa!" gibi demagojik bir başlık taşıyan ve hiçbir eleştirel ölçüte dayanmayan bu yazının, saygın bir kitap ekinin bir tam sayfasını nasıl olup da kapladığı, doğrusu anlaşılır gibi değil. Önce şunu belirtmekte yarar var: Burada amaç ne (buna hiç ihtiyacı olmayan) Necip Fazıl'ı savunmak ne de Toprak'ın edebiyat dışı saptamalarının doğruluğunu ya da yanlışlığını ortaya koymak. Yalnızca, eleştiriden geçtik, bir tanıtım yazısının bile hangi ölçüler içinde yazılması gerektiğini, edebî ölçütlerin ne olup ne olmadığını, tarihsel arka plânı vb. bilmeyen birine anımsatmak lazımdı. Ne var ki, faydasız bir çaba olacak gibi görünüyor bu; zira, bir zamanlar Füsun Akatlı ve Necati Tosuner epey uğraşmışlardı Bedirhan Toprak'a dersini vermek için. Edebiyat dergilerini izleyenler, anımsar. Ancak ‘edebî terbiye' de kolayca kazanılmıyor anlaşılan. Bir dönem şiir kitaplarıyla ismini duyurmuştu Bedirhan Toprak, sonra modaya uyarak, roman yazmaya yöneldi. Düzyazıya yakın şiirleri, şiir kavrayışı hakkında epey fikir veriyordu gerçi; ama kuramsal birikimden bu kadar yoksun olduğu herhalde bilinmiyordu. Bedirhan Toprak, ‘neşve', ‘çile' gibi tasavvuf terimlerini ve Necip Fazıl'ın poetik yazılarından alıntılayarak tutarsızca yorumladığı cümlelerle ilgili bağlamsal bilgileri ya bilmiyor; ya da bildiklerini göz ardı etmeyi tercih ediyor. Neden acaba? Necip Fazıl'ın ‘bir türlü' şair olamadığını öne süren bu yüzeysel, yalnızca ilgi çekmeye dayalı yazıyı başka türlü nasıl yorumlamalı? Necip Fazıl poetikasının, özellikle son döneminde yazdığı şiirlerin, kendi içinde birtakım sorunlar taşıdığı su götürmez bir gerçek. Fakat bu, kimseye, çağdaş Türk şiirinin pek çok ustasında (bkz. İlhan Berk, Sezai Karakoç, Dağlarca, Cahit Zarifoğlu vb.) derin iz bırakmış bir şairi tek çırpıda, "trajik bile olamayan bir acınasılık" içinde karalama hakkını vermez. Kim ne derse desin, Necip Fazıl, Türk şiirinde bir yol açıcıdır ve yalnızca, ayıklanarak seçilmiş, manzumeye kayan son dönem şiirleri üzerinden konumlandırılamaz. Sağ'ın ve sol'un Necip Fazıl'a yaklaşımlarındaki birtakım tutarsızlıklar, hastalıklı bir yaklaşımla değil, ancak mâkul, edebiyat ölçütleri içinde yapılacak bir değerlendirmeyle ortaya konabilir. Şu da var: Özellikle gazetelerin kitap eklerinde yer alan tanıtım yazıları, gittikçe eleştirinin yok olduğu tehlikeli bir sahte türe dönüşmeye başladı. Hele bir de kuru övgüye ya da düzeysiz karalamalara dönüşünce, bu tip yazılar hepten çekilmez oluyor. Şiir eninde sonunda bir yönüyle technéye sahiptir. Şiiri değerlendirmek için de nesnel ölçütler vardır; onu da ‘yapabilenler' ve ‘yapamayanlar' vardır. En kötüsü ise, şiiri yapamayanların, bunun sebebi olarak, yapabilenleri göstermeleri galiba. 12.01.2005 - M. İLHAN ATILGAN Necip Fazıl'a bakarken… Doğumunun 100. yılı dolayısıyla Necip Fazıl Kısakürek'i anmak için yapılan işler arasına YKY'nin Çile'yi yeniden basmasını da katabiliriz, sanıyorum. Böyle bir işin gerekli ve yararlı olup olmadığı da tartışılabilir, nasıl bir anlam taşıdığı da. Ancak bu yayın dolayısıyla Radikal Kitap ekinin 7 Ocak 2005 tarihli 199. sayısının 8. sayfasında Bedirhan Toprak imzalı "Allah büyük… kürek kısa!" başlıklı yazının baştan sona kötü, kötülükçü, karalayıcı bir bakışla örülmüş olduğu tartışılamaz. Radikal Kitap'ın böylesine pespâye bir yazıya bir sayfasını ayırmış olması, kendisi için daha önce benzerini görmediğim bir talihsizlik olmuştur. Daha yazısının başlığını seçerken "Allah büyük… kürek kısa!" derken, espri böcekliğine soyunan Bedirhan Toprak, yazısı boyunca İslâm tasavvufunu ve kavramlarını da; bu cümleden olmak üzere "neşve"yi de, "çile"yi de, şiiri de manzumeyi de, şairi de, insanı da, tarihi de, bugünü de hiç mi hiç anlamadığını gösteren bayağı cümleler salgılamıştır. Necip Fazıl'ın şairliğini "herze" sayan, yazdıklarını "anca 'manzume'ye varabilen şeyler" olarak gören bu zavallı, Necip Fazıl'ı "korku yerine aşkı koyama"dığı için bir Feridüddin Attar, bir Yunus Emre, bir Mevlânâ Celâleddin Rûmî gibi olamamakla, "hiç olmazsa onlardan feyz ala"mamakla suçlarken, nasıl bir anakronizme düştüğünü görememektedir. Necip Fazıl'daki yüksek ve büyük benlik algısını "bencillik" ya da "özseverlik" sanacak ve bu sanısının üzerine saçmasapan yargılar inşa edecek kadar alçak ve küçük bir bakış açısı var Bedirhan Toprak'ın. Dolayısıyla Ali K. Metin'in şu cümlelerini anlayabileceğini sanmıyorum: "Necip Fazıl'ın şiiri genelde ben-merkezli bir yapıya sahiptir. "Ben", aslında insan oluşun, başka bir deyişle varoluşun temelidir. İnsanın kendini bilmeden hayatı ve hakikati bilme iddiasında bulunması tek kelimeyle garip olur. Kendine yabancılaşmış insan, olsa olsa birtakım yanılsamalarla meşgul ve mutlu olma çabası içersindedir denebilir. Necip Fazıl'da ben-merkezlilik egosantrik bir şey olmayıp bir çeşit öznelcilik olarak anlaşılmalıdır. Fakat bunu da Ahmet Hâşim'in, daha doğrusu modernizmin bireyselliğinden ayırmak gerekir. Modernizmin bireyi kendisini mutlaklaştıran bir öznelcilikle tezahür eder. Oysa Necip Fazıl'da böyle bir mutlaklaştırmadan söz edilemez. Ondaki âdeta hakikat ve varoluş kaygısıyla mayalanmış bir "ben"dir." (Kökler 6, s. 68) Üç aylık edebiyat dergisi Kökler'in 6. sayısında Osman Özbahçe'nin "Necip Fazıl'ın Şiirimizdeki Yeri" başlıklı hacimli bir çalışması da yayımlandı. Derginin 44. sayfasında başlayıp 66. sayfasında sona eren bu ilginç, ayrıntılı, tartışmayı hak eden tezler de içeren çalışmayı, meselâ Bedirhan Toprak'ın anlayabileceğini sanmam. Ama genel olarak yeni Türk şiiri, özel olarak Necip Fazıl şiiri üzerinde düşünmek isteyenler için çok yararlı, ufuk açıcı bir metin olduğunu söyleyebilirim. Özbahçe'nin yazısındaki ara başlıklardan biri şöyle: "Han Duvarları"ndan "Otel Odaları"na "Çoban Çeşmesi"nden "Kaldırımlar"a Sadece bu başlık bile Necip Fazıl'ın yeni şiirimizdeki yerinin önemini göstermeye yeter. Fakat Bedirhan Toprak 472 sayfalık Çile'den yaptığı bir yığın alıntı içinde Otel Odaları veya Kaldırımlar'dan tek dizeye bile yer vermemekle, niyetinin üzüm yemek değil, bağcı dövmek olduğunu göstermiştir. Tezlerine uygun olacağını sandığı alıntılar yaparken "Halep ordaysa arşın burda" demesi ise, sadece gülünçlüğünü artırmıştır. Bedirhan, okuyucularına sopayı arşın diye yutturmaya kalkıştığının farkına varmayacak kadar mezbûhâne bir düşmanlıkla meşbû! Üstelik, pek de câhil! Yazısının bir yerinde "kafiye olamadığı için redifle yetinen.. ve yani, şiiri sadece ölçü ve uyak sanan yetersizlik"ten dem vururken cehâletine mi, içine düştüğü yaman çelişkiye mi yanacağımı bilemedim. Üstad haklı: "Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir; Oluklar çift; birinden nur akar, birinden kir." İbrahim Kardeş Yeni Şafak