BIST 9.916
DOLAR 32,45
EURO 34,74
ALTIN 2.437,03
HABER /  MAGAZİN  /  KÜLTÜR VE SANAT

Modern Koçi Bey Gürcan Dağdaş'ın yeni kitabı Fetret Devri Yazıları kitapçılarda

Gürcan Dağdaş, kitabını: "Herkesin susmaya zorlandığı, baskının yoğunlaştığı dönemlerde; toplumun vicdanı olacak, gerçekleri haykıracak, bozuk giden şeylere restini çekecek seslere ihtiyaç her zamankinde daha fazladır" diye anlatıyor.

Abone ol

Uzun süre siyasetin içinde yer alan deneyimli siyasetçi ve yazar Gürcan Dağdaş'ın günümüze ışık tutan kitabı "Fetret Dönemi yazıları" raflardaki yerini aldı.

ABC Medya etiketi ile yayımlanan yeni kitabı ile ilgili merak edilenleri anlatan Dağdaş, çok önceleri üzerinde kafa yorduğu "Koçi Bey Risalesi"nin bu çalışmada kendisine ilham kaynağı olduğunu belirterek şunları söyledi:

"Koçi Bey risaleleri, 17. asra tekabül eder. Bu risalelerde dönemin hastalıkları şöyle anlatılır. Saray ve İstanbul’un durumu kötü, devlet idaresi yozlaşmış, değersiz devlet adamlarının cirit attığı, isyanların ve iktisadi çöküntünün kendini hissettirdiği bir devirdir. Padişah’ın etrafında dalkavuk devlet adamları vardır ve bu yüzden padişah, halkın sorunlarından uzaktır. Tımar ve Zeamet sistemi bozulmuş, topraklar verimsiz, halk rahatsızdır. Rüşvet artmış, memuriyet alım satımı yapılmaya başlanmıştır."

İşte o söyleşi:

Kitap çalışması fikri nasıl oluştu?

Gürcan Dağdaş: Herkesin susmaya zorlandığı, egemenin kendi doğrusunu kabul ettirmeye çalıştığı, baskının şaha kalktığı dönemlerde; toplumun vicdanı olacak, gerçekleri haykıracak, bozuk giden şeylere restini çekecek seslere ihtiyaç her zamankinde daha fazladır. Âcizane bunu yapmaya çalışan fanilerden biri olmak için, kalemi elime aldım.

Kitabın isminin Fetret Dönemi yazıları olarak seçilmesi, bugün yaşanılanları Fetret olarak değerlendirdiğiniz anlamına mı gelir?

Şüphesiz ki tam bir Fetret (kargaşa) halinin içindeyiz. Dante: "Bedbaht günlerde görkemli ve başarılı geçmişi anmaktan daha kahreden ve kederlendiren olgu nedir ki?" diye sorar. Bu gün yaşadığımız bedbaht günlerimizi geçmişe gönderme yaparak kâğıda dökmeyi düşünüyordum. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil Hocanın yazdığı “ Hayallerle sohbet” isimli makalesini okuduğumda, sorumluluk duygumu yeniden irdelemeye başladım. Emile Zola’nın “Suçluyorum ve itham ediyorum” başlıklı mektubu ise bu süreçte en azından tespitlerimi yazıya dökmem gerektiğini zorunlu kıldı. Çok önceleri üzerinde kafa yorduğum Koçi Bey Risalesi de, bu çalışmam için zihin açıcı oldu.

Bugün yaşanılanları Fetreti dönemi olarak adlandırıyorsunuz, bunu biraz açar mısınız?

Koçi Bey risaleleri, 17. asra tekabül eder. Bu risalelerde dönemin hastalıkları şöyle anlatılır. Saray ve İstanbul’un durumu kötü, devlet idaresi yozlaşmış, değersiz devlet adamlarının cirit attığı, isyanların ve iktisadi çöküntünün kendini hissettirdiği bir devirdir. Padişah’ın etrafında dalkavuk devlet adamları vardır ve bu yüzden padişah, halkın sorunlarından uzaktır. Tımar ve Zeamet sistemi bozulmuş, topraklar verimsiz, halk rahatsızdır. Rüşvet artmış, memuriyet alım satımı yapılmaya başlanmıştır.

Demem o ki; Bugün yaşananlarla Koçi Beyin 17. Asırda ki tespitlerinin örtüştüğü bir iklimdeyiz. Yine tarihsel yolculuğumuzda, Osmanlı İmparatorluğunun 1402’den 1413'e kadar süren ve Fetret Dönemi diye adlandırılan buhranlı bir dönemimiz var. Malumunuz Yıldırım Bayezid, Ankara Meydan Savaşı'nda Timur'a yenilip esir olduktan sonra, şehzadeleri arasında şiddetli bir taht kavgası başlamıştı. Esir padişahın büyük oğlu Emir Süleyman, Edirne'ye gelerek hükümdarlığını İlan etmişti. Burada öldürüldüğü 1411 yılına kadar hüküm sürdü, o öldürülünce yerine kardeşi Musa Çelebi geçti. Öte yandan Mehmet Çelebi de Sivas, Ankara, Bolu, Zonguldak gibi bir kısım yerleri ele geçirmiş, Amasya'yı kendisine merkez yapmıştı. Yıldırım'ın bir diğer oğlu olan İsa Çelebi İse Bursa ve havalisinde hüküm sürmekteydi. Mehmet Çelebi 1404'te İsa Çelebi'nin devletine son verdi. İsa Çelebi 1405'te öldü. Mehmet Çelebi, aradan geçen yıllar içinde kuvvetlendi, diğer kardeşleriyle mücadele etti, sonunda Musa Çelebi'yi de öldürerek 5 Temmuz 1413'de devleti birleştirdi.

Kısaca hatırlatmaya çalıştığım Osmanlı Devletinin bu buhranlı dönemlerinin en belirgin özelliği, devletin zihinsel ve coğrafik olarak parçalanma sürecine sokulmasıdır. Bu güne baktığımızda, Türkiye, tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşıyor. Devlet organizasyonu çözülüyor, millet zihin, ahlak ve gönül ölçeğinde ayrışıyor, coğrafyamız ise doğal olarak parçalanma noktasına savruluyor.

Sizin Fetret dönemi diye tanımladığınız bu halden çıkış mümkün müdür?

Böyle bir dönemde asıl tehlike, umutsuzluk ve teslimiyetçi anlayıştır. Anadolu coğrafyasında, yaklaşık bin yıl süren bağımsız yaşamımızın altı yüz yıllık dönemini Osmanlı Devleti oluşturmaktadır. Bu dönemin son iki yüzyılında yaşanan yenilgiler, büyük coğrafi daralma, siyasal, ekonomik ve kültürel çalkantıların giderek artmasına neden olmuştur. 19’uncu yüzyılda ve 20’inci yüzyılın başlarında da zor dönemler yaşayan Türk milleti, vatan ve millet sevgisi eşliğinde verdiği kahramanca mücadeleyle, bu topraklar üzerindeki varlığını korumasını bilmişti. Tarihinin çeşitli devirlerinde buhranlı dönemler yaşayan Türk milleti, akılcı ve basiretli mücadelelerle yaşadığı buhranlardan başarıyla çıkmıştır. Bugün de yeni bir çağda, ülkemizin ve milletimizin karşı karşıya bulunduğu karmaşık ve çetin meselelerle, her zaman olduğu gibi akılcı ve basiretli bir tutumla mücadele etmek ve bu meselelere çözüm yolları bulmak büyük önem taşımaktadır. Bu sebepten dolayı, asgari 2002'den bugüne oluşan hasar tespiti, çok çok önem arz ediyordu. Bu çalışmamda bu hasar tespitini yapmaya çalıştım. Umarım, Özdeyiş kıvamındaki yazılarım, bu dönemi yeterince hatırlatıcı, sorgulatıcı sonuçlar çıkarır. Umarım bir daha bu içerikte yazılar yazmam.