BIST 10.719
DOLAR 32,20
EURO 35,01
ALTIN 2.499,13
HABER /  POLİTİKA  /  MHP

MHP'ye bu partiden oy mu akıyor?

Ümit Özdağ Kemal Kılıçdaroğlu'nun başlattığı Kürt açılımının MHP'ye yaradığını savundu.

Abone ol

Kemal Kılıçdaroğlu'nin yeni CHP'si geleneksel tabanı ürküttü mü? Açılımın sandığa nasıl yansıyacağı merak ediliyor. MHP İstanbul adayı Ümit Özdağ'a göre CHP taviz verdikçe, eski CHP’den MHP'ye oy akıyor. İttifak söylentilerini reddeden Özdağ, aksine MHP'nin karşısında AKP-CHP-ve BDP bloğu olduğunu savundu.

Bir dönem Bahçeli'nin muhalifi olan Özdağ, seçim sürecini ve partisinin vizyonunu anlattı. Ertan Altan'a konuşan Özdağ, MHP genel başkanlığına aday olduğu 2006 yılında yaşadıkları ve hakkında çıkarılan “İsrail ajanı” söylentisiyle ilgili de ilk kez konuştu.

Ülkücü çevrelerde en çok tartışılan konulardan biri sizin MHP’den milletvekili adaylığınız. 2006’da MHP genel başkanlığına aday olduğunuzda, genel merkezden “Ümit Özdağ İsrail ajanıdır teşkilatlara sokmayın” şeklinde talimatlar gönderildiği iddia ediliyor. Bu iddialar doğru mu?

Siyasi partiler, kongrelerinde sert süreçler yaşarlar. Adaylar arasında sert tartışmalar olur. Bu tartışmalar bazen olmaması gereken boyutlara da gelir. Ne yazık ki 2006 öncesinde de bu olmaması gereken boyutlar Milliyetçi Hareket Partisi’nde de yaşandı. Bunun bir genel merkez yönlendirmesi olup olmadığını bilemem. Ama bunların yaşanmasını çok garipsediğimi de söyleyemem. Türkiye’de siyasi partiler kültürünün, hukukunun şekillenmesi ne yazık ki tam bir demokratik zeminde teşkil etmiyor. Ancak ben bir Türk milliyetçisi olarak bir Türk milliyetçisinin bulunduğu yerde yapabileceği en iyi hizmeti topluma kazandırması gerektiğine inanıyorum. MHP kongresinin ertesi gününden itibaren MHP’nin içişleriyle ilgili en ufak bir uğraşım, açıklamam olmadı. Bilimsel çalışmalarıma araştırmalarına devam ettim. Ortaya, yazdığım kitapları koydum. Başında olduğum kurumun çalışmalarını sürdürdüm.

Adaylığı neden kabul ettiniz?

Referandumda inandığım görüşleri savundum. Referandum sürecinde benim savunduğum görüşlerle MHP’nin savunduğu görüşler arasında büyük benzerlikler vardı. Bu da bir temastan dolayı değil doğal süreç içinde tahlil benzerliğinden çıkan bir sonuçtu. Bu sanıyorum MHP’de yeniden bir düşünme sürecini gündeme getirdi. Seçimler yaklaşırken Sayın Bahçeli beni davet etti. Kendisiyle Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu görüştük. Onun Türkiye tahlilini dinledik ben de kendi Türkiye tahlilimi yaptım. Anayasa’nın ilk dört maddesi konusunda tavizsiz duran tek partinin MHP olduğunu ifade etim. Bundan dolayı beni MHP ile birlikte siyaset yapmaya davet etti. Ben de bu daveti kabul ettim. Ama siz de biliyorsunuz ki benim MHP’ye katılmam bu çerçevede gerçekleşmiş olmakla birlikte 1965 yılında MHP genel başkan yardımcısı ve Afyon Milletvekili olan babam Muzaffer Özdağ ile birlikte ülkücü harekete daha çocukken girdim ve başka hiçbir siyasi partide bulunmadım.

Referandum döneminde MHP’de bir yarılma yaşandı. Seçmenlerinizin bir bölümü ‘evet’ dedi. MHP’de bu noktaya nasıl gelindi.

Ben bunun bir yarılma olduğunu düşünmüyorum. Ben o dönemde ‘evet’ oyu veren ülküdaşlarımla konuştum. Bir bilimadamı olarak da meseleyi anlamak istedim. 12 Eylül öncesinde üniversite öğrencisi olan, genç olan ülkücülerden referandumda ‘evet’ diyenlerin argümanı şuydu: ‘Adalet Bakanlığı’na yapılan alımlarda mezhepçilik yapıldığını gördük, onun hesabını soracağız’ dediler. Kimisi ‘12 Eylül’de işkence gördük onun hesabını soracağız’ dediler. Herkesin farklı bir yaklaşımı vardı. Ama bu bir daha MHP’ye oy vermeyeceğiz anlamına gelmiyordu. ‘Evet, veriyoruz ama partimiz MHP’dir’ diyorlardı. Zaten biliyorsunuz referandumdaki oylarla genel seçimlerdeki oylarda birebir bir örtüşme yoktur. Demirellerin, Erbakanların siyasete dönmesiyle ilgili referandumda Özal’ın ‘hayır’ çağrısına seçmen uymadı. Ama hemen sonraki seçimlerde ANAP yüzde 30 civarında bir oy almıştı. AKP’nin oylarının da bugün referandumda çıkan evetler kadar olması gerekirdi bu hesaba göre.

Yüzde yirmi civarında bir oy kaybı yaşadınız. MHP seçmenini neden ikna edemedi?

Bu iddialar ediliyor, tam rakam bilmiyoruz. Ama bir oy kaybı olduğu ortada. AKP’nin iletişim aygıtları üzerinde belirli bir ağırlığı var. MHP’nin seçmene ulaşmada sıkıntılar yaşadığı söylenebilir.

12 Eylül Referandumu’nda geniş bir paket oylandı. Bu pakete ‘evet’ ya da ‘hayır’ demek kapsamlı bir politik ayrışma anlamına gelmiyor mu?

Sizin söylediğiniz doğru olsa bile ülkücü seçmenin yüzde sekseni de bu pakete ‘hayır’ demiştir. Sizin varsayımınız doğru olsaydı bile bu bir yarılmayı göstermezdi. Ülkücü demek MHP’de siyaset yapan ülkücü demektir. Eğer bir ülkücü MHP dışında siyaset yapıyorsa yine Türk milliyetçisidir ama ülkücü diyemeyiz. Bu anlamda bağımsız ülkücülük siyaseten çok fazla bir anlam ifade etmemektedir.

Özellikle referandum döneminde ülkücü harekette MHP Genel Merkezi’ne yönelik eleştiriler çoğaldı. MHP geleneksel tabanından koparak yeni bir çizgiye mi oturuyor?

Hayatın doğal akışı içinde bir partinin değişen sosyal gerçekliğe göre değişmesi normaldir. Zaten dünya değişirken bir parti değişmezse ona fosil diyoruz. Bu tür partilerin siyasi yaşamdan tasfiye edildiğini görüyoruz. Ama MHP 1960’lı yıllardan bu yana Türk siyasetinde ana damarlardan biri olmayı sürdürüyor. MHP’nin zayıfladığını söylüyorsunuz belki ama MHP bütün seçimlerde oylarını kademeli olarak artırmıştır. Ama bakıyoruz ANAP yok, DSP tabela partisi haline geldi. MHP köklerinden kopan bir parti değil. 21. yüzyılın başında Türkiye’nin değişen jeopolitik gerçeğine uygun tavır alan bir partidir.

MHP ve Gülen Cemaati arasında referandumla başlayan kaset tartışmasıyla süren bir gerginlik var. Yaşanan tartışmalar MHP’nin dindar tabanını olumsuz yönde etkiliyor mu?

Sayın Bahçeli’nin referandum döneminde kamuoyu önünde tartışmayı tırmandıran bir tutumu olmadı. Kapalı kapılar arkasında yapılmış olduğunu duyduğum görüşmeler var. Ben o zaman parti dışındaydım.

Cemaat ve MHP arasında mı?

Derinliğine bilgi sahibi olmadığım için yanıltıcı bilgi vermek istemiyorum. Bu kadar söyleyebilirim yalnızca. Ancak son süreçte özellikle kaset tartışmalarında kastedilmeyen şeylerin abartılmasıyla bir gerginlik oldu.

Okyanus ötesi deyince akla cemaat gelmiyor mu?

Devlet Bey yapmış olduğu ilk açıklamasında kasetin sorumlusunun AKP olduğunu ve AKP’li bir politikacının bununla ilgili olduğunu ortaya koydu. Hem de çok açık bir şekilde. Herkes bunu böyle anladığı için basın benden konuyla ilgili açıklama istediğinde genel merkezi aradım ve AKP’nin kastedilip edilmediğini teyit ettim. ‘Sorumlu AKP’dir Fethullah Gülen kastedilmemiştir. Doğru mu’ dedim. ‘Evet, doğrudur’ dediler. Daha sonra Sayın Bahçeli’nin Siyaset Meydanı programında yaptığı bir açıklama var. Orada da net bir şekilde AKP sorumlu tutuldu. Okyanus ötesiyle neyi kastettiği sorulduğunda iki şeyi kastettiğini söyledi: ‘İlki ABD’nin Türkiye’ye yönelik faaliyetleri ve Fethullah Gülen Hocaefendi’nin oradaki çalışmalarıdır’ şeklinde bir açıklama getirdi. MHP Genel Başkanı bütün açıklamalarında isim vererek, nokta atışı yaparak sorumluyu ortaya koymuştur. Ancak tabii ki cemaat ve MHP arasında bir gerilim vardır. Bunun kaynağı da Sayın Bahçeli’nin Gülen’i yaşanan olayları yerinde izlemek için Türkiye’ye davet etmesiyle başlayan bir gerilimdir.

Sizin kanaatiniz de kasetlerin arkasında AKP’nin olduğu yönünde mi?

Eğer bir partinin 10 ileri geleni bir buçuk yıl boyunca izleniyor ve dinleniyorsa, bunu da bir ülkenin gizli servisi yapıyorsa bizim gizli servisimiz ne yapıyor, uyuyor mu? Bu aynı zamanda bir ulusal güvenlik sorunudur. Eğer bunu içeriden bir çete yaptıysa böyle bir teknolojiye kimler sahiptir, bunu ortaya çıkarmak lazım. Burada bir AKP’linin henüz karanlıkta olan ilişki ağları vardır, ödediği paralar vardır. Bunlar da MHP tarafından savcılığa teslim edilmiştir. Bu skandal ortaya çıktıktan sonra Başbakan’ın özel hayat, genel hayat genellemesi yapmış olması AKP’nin bu işteki rolüyle ilgili ciddi şüpheler uyandırmıştır.

Birkaç gün sonra Devlet Bahçeli Diyarbakır’a gidecek. MHP’nin bu noktada Kürtçe ile Kürt kimliğiyle ilgili hiçbir mesajı olmayacak mı?

Biz etnisite zeminindeki düzenlemeleri feodal düzenlemeler olarak görüyoruz. Kimsenin etnisitesinden dolayı ayrıcalığı olmaması gerektiğine inanıyoruz. Biz Kürtçenin ve Zazacanın hayatın doğal akışı içinde konuşulması gerektiğini düşünüyoruz. Kürtçenin yasaklanmış olmasının bir hata olduğunu, bunun PKK’yı güçlendirdiğini düşünüyoruz.

AKP ve CHP son dönemde açılım yarışına girdi. Özellikle CHP Kürt sorununda geçmişe kıyasla farklı politikalar dile getiriyor. MHP bu iki açılımcı parti karşısında ne yapacak?

Biz her iki partinin de cumhuriyetin temel ilkelerinden ayrıldığını, anayasanın ilk dört maddesini tasfiye etme konusunda ve genel af konusunda bir taviz politikası içinde olduğunu düşünüyoruz. Biz de anayasanın değişmesi gerektiğine inanıyoruz ama anayasanın ilk dört maddesinin ve yurttaşlık tanımının değişmesine karşı çıkıyoruz. Biz terör örgütüyle müzakere edilmesine de karşıyız. MHP devletin kuruluş esaslarını savunan tek parti. Biz Türkiye’de iki parti olduğunu düşünüyoruz. Bir MHP var bir de AKP-CHP-BDP bloku var. Biz anayasa yapılırken bu blokla mücadele edeceğiz. Üç partinin de özerklik yaklaşımı var. Bundan sonra Öcalan’ın serbest bırakılması gündeme gelecek. Bakın uzun zamandan beri bir yeni CHP tartışması var. CHP açılımcı bir parti oldu. Türk vatandaşlığıyla, özerklikle ilgili tavizler vermeye başladı. Daha önce de bir genel af söylemleri olmuştu.

Kılıçdaroğlu bu politikalara yeni CHP diyor. Bu durumda eski CHP’den size bir yönelme olacak mı?

Hiç ummadığım yerlerde daha önce MHP’ye oy vermemiş insanlardan bize bir yönelme var. Özellikle eski CHP’den bize yoğun bir oy akışı var.