BIST 10.644
DOLAR 32,20
EURO 35,01
ALTIN 2.500,70

Levent Kırca'nın hayali, sanatçıların kaygısı

Kim ne derse desin, Gezi Parkı olaylarının niyetini en net şekilde açıklayan bir tane adam çıktı. Adam dediğime bakmayın. Kendisine hangi sıfatı vereceğimi henüz kararlaştırmadım.

Gezi Parkı olaylarının gerçek niyetini en net şekilde açıklayan bir tane adam çıktı. Adam dediğime bakmayın. Kendisine hangi sıfatı yakıştıracağımı henüz kararlaştıramadığım için lafın gelişi böyle dedim.

Levent Kırca'dan bahsediyorum.

Bakın peşinen anlaşalım.

Hiç öyle kolay yolu seçip, "Yahu O'nu mu ciddiye alıyorsunuz. O bunağın, manyağın teki" falan demeyin.

Manyak dediğiniz adam Ulusal kanalın başında. Manyak dediğiniz adam Aydınlık gazetesini el altından yönetiyor. Manyak dediğiniz adam tiyatro sahnesinde onbinleri yönlendiriyor. Ve en önemlisi o manyak dediğiniz adamın emrini hazır kıta bekleyen binlerce TGB milisi var.

Hem o manyaksa, onun manyakça fikirlerini iç geçirerek dinleyen onbinlerce manyağın olduğunu da kabul etmeliyiz bu durumda değil mi?

O manyak dediğiniz adam son iki konuşmasında neler diyordu kendisini dinleyen onbinlere?

Zihninizi fazla yormayın. Ben sizin için hemencecik alt alta sıralayayım.

Önce, "Erdoğan'ın finali de Adnan Menderes'in finali gibi olacak"  dedi.

Sonra Londra'da kendisini dinleyen azgın kalabılığın alkışları arasında ne dedi?

"Arkadaşlar. Taksim düşmanın elinden kurtarılmıştır ve artık halkındır. Bir iki güne kalmaz, Sincan'daki, Silivri'deki, Hasdal'daki Atatürk'ün askerlerini de serbest bırakacağız" dedi değil mi?

Dikkatinizi çekerim!

Bir diktatörün hüküm sürdüğünü iddia ettiği ülkede bunları söyledi. İşin daha vahim boyutunu size anlatayım mı?

Aynı Levent Kırca iki gün önce Rıfat Ilgaz Açık Hava Tiyatrosu'nda "İçeridekiler" oyununu sahneledi. İçeridekiler dediği, darbe planlaması yaptığı için hapis yatan paşalarla, patronu Doğu Perinçek.

Yine dikkatinizi çekerim.

Sahnede küfürlü bir dille eleştirilerde bulunan Kırca, Başbakan Erdoğan'ı Hitler'e benzetti. Orada birebir şu cümleyi kurdu: "Yakında paraların üzerindeki Atatürk kalkacak onun yerine bir ata binmiş BOP Eş Başkanı, at şahlanmış, üstündekinin ağzı köpüklü, gözünde de tezek var."

Peki Kırca'nın bu oyununun sponsoru kimdi biliyor musunuz?

Kültür ve Turizm Bakanlığı...

Vay beeee!

Diktatör, kendisine küfürler edileceğini bile bile küfredene sponsor oluyor!

Papağan yutmuş gibi şu sözleri çok tekrarladım, bir kez daha yazacağım çünkü karşımda ısrarla anlamamak için direnen bir kesim görüyorum.

Başından beri bir şeyi savunduk değil mi?

"Gezi parkı olayları masum bir eylem olarak başladı buna amenna. Ancak sonradan bu eylem amacının dışına çıktı" dedik. Neden çıktığını da defaatle anlattık.

İktidarın tekerine çomak soktuğu bazı çevrelerin o karmaşada, "Şans ayağıma kadar gelmişken ben de fırsattan istifade edip hesabı kendi lehime düreyim" diye harekete geçtiğini ve oradaki masum çevreci aktivistleri birer canlı kalkan gibi kullandığını bıkmadan usanmadan anlattık, anlattık, anlattık.

Levent Kırca meselesine geri dönecek olursak...

Katıldığım bir televizyon konuşmasında yöneltilen "Oyun sona erdi mi?" sorusuna, "Hayır daha bitmedi ve maalesef uzun zaman da bitmeyecek" cevabı vermiştim.

Ne zamana kadar?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti yeni Cumhurbaşkanı'nı veyahut yeni Başkanı'nı seçinceye kadar bu oyun devam edecek. Tıpkı 367 tartışmalarında olduğu gibi, Cumhurbaşkanı seçildikten bir gün sonra bıçak gibi kesilecek olaylar.

O zamana kadar neler yapılacak peki?

Onu da kısaca anlatayım.

5 Ağustos ve 15 Ağustos tarihlerini bir kenara not edin.

5 Ağustos'ta tam da Levent Kırca'nın dediği gibi Silivri'ye yüzlerce can kaybı verilmesi pahasına bir operasyon yapılacak. Ergenekon sanıklarının cezalarının açıklanacağı o gün içeridekilerin dışarı çıkartılması için devletle açık açık çatışmaya girilecek.

Bu olayın bir provasını geçtiğimiz aylarda Silivri'de yaşamıştık. Hani Muharrem İnce başta olmak üzere bazı CHP'lilerin polis ve jandarmayla girdiği çatışma halini hatırlarsınız. Bu kez çok daha korkunç bir hamle denenecek anlayacağınız.

İkinci tarih 15 Ağustos demiştik.

Silivri'de başarıya ulaşılsa da ulaşılmasa da 15 Ağustos tarihinde twitter üzerinden yeni bir kampanya başlatılacak. Bu kampanyanın adı ise eğer deşifre oldukları için isim değişikliği yapmazlarsa #DirenisTurkiye olacak. Bu direnişi ise Otpor ile beraber NED (National Endowment for Democracy) organize edecek.

Bu eylem için "Cennetin çocukları" seçilecek.

Balici, tinerci, kimsesiz sokak çocukları belli paralar karşılığı kiralanacak. Bu çocukların kutsal mekanlara veya mutaassıp kesimlere toplumu tahrik edici saldırılar yapması stratejisi izlenecek. Böylece Erdoğan'ın yüzde 50 olarak tarif ettiği diğer kesimin sokaklara çıkması hedeflenecek.

Öte yandan Alevi kesimin hassasiyetleri kaşınarak onların kutsal mekanlarına saldırılar yaptırılacak. Bu saldırıları devlet veya sünni kesimden birileri yapmış gibi gösterip Alevilerin sokaklara çatışma amacıyla inlemeleri sağlanacak.

Amaç: Ya darbe teşebbüsünde bulundukları gerekçesiyle hapiste bulunan paşalar çıkarılarak onların işini tamamlaması sağlanacak, ya da TSK'yı karmaşa ve kaos ortamında duruma el koymaya zorlayacaklar.

Hedef: Recep Tayyip Erdoğan

SANATÇILAR NİYE KAYGILI?

Biliyorum yazı çok uzayacak ama bunu yazmam gerekiyor. 100 sanatçı gazetelere, yaşanan süreçten kaygılı olduklarını beyan eden bir ilan vermiş.

Zehirli orman mantarı birazcık nem görünce ortaya çıkar. Bizim bazı sanatçılar da tıpkı zehirli orman mantarı gibi ülkede kaos çıkınca ortaya çıkıyor.

Kaygılılarmış!

Halkın arasına giremedikleri, halkla bütünleşemedikleri o kadar belli ki. Sadece twitter hesaplarına baksanız bile, kendilerini nasıl üstün ırk gibi gördüklerini bir çırpıda anlarsınız.

Bakıyorsunuz twitter hesabına, sadece kendi ideolojilerine yakın sanatçıları eklemişler ve sadece birbirlerini dinliyorlar.  Kendileri gibi düşünmeyen diğer sanatçılara bile insan muamelesi yapmadıklarına şahit olabilirsiniz. Gözleri, kulakları, sırtından milyon dolarlar kazandıkları halka tamamen kapalı.

Eğer halkın arasına girseler, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere tüm illerde eylemler yüzünden kepenk açamayan esnafın ekmek kaygısını görürlerdi. Eğer halkın arasına inseler, bu ülkede yıllardır dışlanan ve diktatörlükle yönetilen gerçek halkın son 10 yılda zincirlerinden kurtulduklarını görürlerdi.

Tiyatro sahnesinde dahi ensest oyun oynatan, dizi adı altında her türlü kepazeliği evlere sokan, özgürlükleri sapkınlık derecesinde yaşayan, devlet destekli filmlerle kaymağın hasını yiyen onlar. Ama kaygılı olan, "özgürlüğümüz az" diyen de onlar!

Sanatçı arkadaşlara bu toplumun bir bireyi olarak şunu söylemek isterim. Bence bir de sokaktaki halkın sizden ne kadar kaygılı olduğunu araştırın.

Biliniz siz, millet sahaya çıkmadan oyunu başlattınız. Boş kaleye iki gol atarak galip geleceğinizi sandınız. Yediğiniz kaba pislediniz. Sizi baştacı eden halka ihanet ettiniz ve sayıları yüzbinleri bulan hayranlarınızı sokaklara çıkararak vandalizme açık açık destek oldunuz.

Millet oyunu görüp sahaya çıkınca, kaygılandınız!

Pek tabi ki kaygılanacaksınız!

Sizden önce de kaygılarını tam sayfa ilanla dile getirenleri gördü bu halk! Onlar ve siz gazetelere ilan verdiniz, halk ise sandığa gidip oy verdi. Son 10 yıldır hep o halkın dediği oldu. Size ve sizin desteklediğiniz ihanete rağmen yine onların dediği olacak!

Siz kaygılanmayacaksınız da ben mi kaygılanacağım!