BIST 10.205
DOLAR 32,22
EURO 35,16
ALTIN 2.471,81
HABER /  GÜNCEL

Kürt'üm ama hain değilim!

Sırrı Yüksel Cebeci, Kürt kökenli bir gazetecinin AB'ye giriş süreci ve Kürtler'in durumu ile ilgili verdiği cevaptan çok etkilendi. Cebeci, bu olayı kaleme aldı.

Abone ol

Sırrı Yüksel Cebeci, "Evet ben Kürt'üm ama hain değilim!" başlıklı yazısında Kürt bir gazeteciyi örnek gösterdi.

BU gece saat 24.00'te takvimden son yaprağı da düşecek olan 2004 yılının en önemli olayı hiç kuşkusuz Türkiye'nin Avrupa Birliği'nden müzakere tarihi alması oldu.
Bu, kimilerine göre zafer, kimilerine göre ise hezimet!
Zafer mi, yoksa hezimet mi olduğunun ilk işaretlerini 2005 yılında göreceğiz.
Müzakerelerin başlama tarihi olan 3 Ekim'e kadar Türkiye'nin Ankara Anlaşması'nı parafe etmesi gerekiyor. Bu, Kıbrıs Rum Kesimi'ni tanımak anlamına gelir mi, gelmez mi?
Bizi çok uğraştıracağı anlaşılan sorunlardan birincisi bu. İkincisi ise, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesi için çok sabırsızlanan, yani kraldan çok kralcı kesilen radikal Kürtler'in, 2005 yılında nasıl bir tavır alacakları, daha doğrusu nasıl bir maceraya yelken açacakları...
Biliyoruz ki, AB ile müzakere sürecinin daha ilk aşamalarından itibaren bu radikal Kürtler, gerek Türkiye'de, gerekse Avrupa'da her fırsatta sorun yaratacak, durgun suları bulandırmak için ellerinden geleni yapacaklar.
Nitekim müzakere tarihinin alınmasından sonra harekete geçen Öcalan-PKK çizgisindeki radikal Kürtler, Demokratik Toplum Hareketi'nin oluşturulduğunu açıkladılar.
Yeni hareketin sadece Kürtler'i değil, bütün Türkiye'yi kucaklayacağını daha önce kendileri iddia etmemiş miydi?
Peki, Türkiye'yi kucaklayacak bir hareket Diyarbakır'dan mı, yoksa Ankara'dan mı başlar veya başlatılır?
Üstelik bu yeni hareketin de Öcalan-PKK gölgesinden kurtulamayacağı, Türkiye'yi kucaklamak bir yana Kürtler'i bile kucaklayamayacağı ve yine marjinal olarak kalacağı anlaşılıyor.
Çünkü hareketin içinde radikal Kürtler, PKK'yı açıkça eleştirmekten çekinen ve hatta bölücü terör örgütüne destek verenlerle bölücübaşı Abdullah Öcalan'ın avukatları da var.
Yeni hareketi başlatanlar, bu hareketin iplerinin bölücübaşı Abdullah Öcalan'ın elinde olmadığına Kürt vatandaşlarımızı nasıl inandıracaklar?
Kaldı ki bugünkü Türkiye, Kürt milliyetçiliğinin en çok tırmandığı ve PKK terörünün en çok yoğunlaştığı 1990'lı yılların ilk yarısındaki Türkiye değil artık. Devlet ile bölücü terör örgütünün baskısı altında sıkışan ve ne yapacağını şaşıran Kürt vatandaşlarımız, PKK'nın askeri açıdan çökertilmesinden sonra, asli yerleri olan devletin yanında yer almaya başladılar. Yeni Kürt hareketinin gücü, onları tekrar devletten koparmaya yetecek mi?
Hiç sanmıyoruz.
Fazla destekçisi ve yaygın bir tabanı olmayan bir hareket -hele geçmişte yaşanan acı tecrübelerden sonra- Kürt vatandaşlarımızı tekrar kendine çekmeyi asla başaramaz. Bu, Apo'nun ve PKK'nın ipliği pazara çıktıktan sonra büsbütün imkansızlaştı.
Gerçek işte bu
GEÇENLERDE, medyada çalışan Kürt kökenli arkadaşlarımızdan biri konuğumuzdu. Televizyonlardaki haber bültenlerinde de Demokratik Toplum Hareketi'nden söz ediliyordu. 'Bunlar hala ne saçmalıyorlar' diye sordu arkadaşımız. 'Sen de Kürt değil misin' diyecek olduk, lafı ağzımıza tıktı:
- Evet Kürt'üm ama vatan haini değilim, vatanımı seviyorum ben!
İşte bu cevap, geçmişte Kürt realitesi diye tutturdukları, bugün ise Kürt hareketi demeye başladıkları hayali bir olgunun akıbetini de bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor.
Çünkü Kürt vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu böyle düşünüyor.

YAZI:Sırrı Yüksel CEBECİ