Kayahan'la hayata dair bir sohbet. Ünlü sanatçı Kayahan'ın aile, aşk ve hayatın bin bir türlü zorlukları üzerine düşünceleri:
Abone ol Kedicim ben yoruldumBizim evde televizyon çoktur, ama açılmaz. Kızım henüz televizyonla tanışmamıştır, sadece bizim seçtiğimiz çizgi filmleri seyreder. Geçenlerde takip etmeye başladım ve aniden ihtiyarladım. İnanamadım. Nasıl bir dünyanın içine girilmiş, umutsuzluğa kapıldım
Çocuk yuvası kokulu bir evdi. Girişte ayağıma galoşlar verildi. Annesiyle birlikte oynamaya ara vermeyecek çocuklardan belli ki. Aslı Gönül önce hoş geldiniz dedi, pembe pazen pijaması üstündeydi. Giderken camdan bakıp el salladı. İçinden belki Allah'a emanet ol diye geçirdi. Babası kötü bir hastalığın pençesine iki kez düşüp, ona sezdirmeden iki kez galip gelmişti. Sevdiklerini pamuğa sarar gibi sakındığı dünyasında karşıladı bizi Kayahan. Anlattıkça anlatası geldi. Bayrağı, dürüstlük tutkusunu, namert korkusunu, insan olmayı arayışı anlattı... Son albümünde 'Seninle Her Şeye Varım' dediği karısına dönüp itiraf etti; 'Kedicim, ben yoruldum. Bizim için ne yapabilirim?'
80'lerin yükselen değerlerinin içinde pop da ağırlık kazandı ve pek çok şeyin içi boşaldı. Siz bu gelişmelere hangi mesafede duruyorsunuz?
Benim yetiştirdiğim çocuk, Aslı Gönül Elham suresini de, İhlas suresini de bu yaşında bilir, annesi de... Ama 'Kimin torunusun?' diye sorulduğunda, 'Atatürk'ün torunuyum' der. Köprüler çok önemlidir. Benim üzerime düşen ve şarkıcılıktan daha da çok ciddiye aldığım şey ise yüklenmeye çalıştığım misyondur.
Ne kadar değiştiniz ve ne zamandır değiştiniz?
Bende hiçbir zaman, hiçbir şey değişmedi. Ben büyükbabamın kucağında tespih çeken, teravih namazı kılan, cuma namazlarına giden, Allah'ın sevgisini kalbinden hiç eksik etmemiş, asla paranın pulun peşinde koşmayan, azla yetinmeye çalışmış, sadece mesleğinin ilkelerini savunmuş ve en az 17 yaşımdan beri de bu dünyanın yalan olduğunu bilen biriyim.
Sağlık problemleriniz dolayısıyla aslında hiç kimseyi acıtmış değilsiniz, isteseydiniz, sömürebilirdiniz...
1990 senesinde bana bu teşhis konulduğu zaman, biz bunu kimseye anlatmadık, hiç kimseye! Devlet hastanesinde tedavimizi gördük. Allah'ın dediği olurmuş, o zaman altı ay ömrü var dediler, 15 yıldır yaşıyorum. Ama bu iş bir gazetecinin araştırması sonucunda, benim tedavimden yedi ay sonra duyuldu. Ama ne yazdılar biliyor musunuz? 'Kayahan senin bu reklama ihtiyacın mı var?' O zaman anlamıyorsun işte.
Teşhis tam olarak nedir?
O kötü hastalıktır, ama ben hatırlamak bile istemiyorum. Biz saklıyoruz, onlar buluyor. Ben onların kalp kırmaktan zevk aldıklarını düşünüyorum. Ben keyif almıyorum kalp kırmaktan. Çünkü gerçekten dünyadaki en büyük günahlardan birisi. Onlar çamur atmaktan, iftira atmaktan keyif alanlar. Ben sadece evlatlarıma bu dünyayı bırakırken, onlar ne yapacaklar diye düşünüyorum. Onlar benim kadar savaşçı da değiller üstelik.
İnsan evlat ayırır mı? Bunları size Aslı Gönül düşündürtüyor diye düşünüyorum?
Hayır. İnsan evlat ayırmaz, zaman evlat ayırır. Yani ben Beste ile birlikte yola çıktığımda, 22 yaşında babaydım. Kütahya, Kastamonu, Afyon derken, düğün salonları, pavyonlar, belediyelerin özel gecelerinde şarkı söylemekten kızımı sevmeye vaktim olmadı benim. Ama o, bana verilmiş bir cezaydı. Yani benim böyle bir hakkım olamadı. Ama daha sonrasında yavaş yavaş hayatı kazanabildikçe...
Nedir sizin için hayatı kazanabilmek?
Ev kiramızı ödediğimde zengin olduğumu düşündüğüm çok olmuştur. Beste'nin ve annesinin oturduğu evin kirasını ödeyeceğiz, marketin parasını ödeyeceğiz, bu ciddi bir dertti. Kasabın önünden geçerken kaçmadığınızda, işte o zaman kendinizi zengin hissedersiniz. Ondan sonra bir daha da zengin olamazsınız. Yani kısaca borçsuz olmanın verdiği bir histir zenginlik, sadece bu. Zenginlik de sağlık da...
Siz eskiden daha otoriterdiniz, sizi öyle seyretmiştim televizyonlarda...
Kendi kendimi tarif etmeye kalksam ben hala çocuğum. Çok asık suratlı olduğum zamanlar da, o çocuğun korunmaya geçtiği zamanlardır. Tabii ki evimin içinde güler yüzlü, sevdiğim insanların gözlerinin içine gülerek bakarım. Beni öyle gördüğünüz zamanlar, tahmin ediyorum ki dünyadan korunmaya çalıştığım zamanlar. Çünkü ben dünyaya ziyan vermeye çalışmıyorum. Ama bana ziyan verebileceklerini düşünüyorum, korkuyorum. Bunu Aslı Gönül'de de görüyorum bazen. Çocuklarda var zaten.
Beste'yi bu denli sevmeye zaman bulamamış olmak size neler yaşatıyor?
Sonra zaman bulduk ama. Ben Beste'nin bebekliğini yaşayamadım. Eğer doğruları yazabileceksen, yaz lütfen. Basında denildi ki, Beste babasıyla görüşmüyor. Hayatımızda hiç böyle bir şey olmadı. Sadece her annenin ve her babanın çocuğunun iyiliğini istediği gibi nasihatler verdik. O da bizim nasihatlerimizi dinlemedi. Bundan dolayı kendisinin karşısında olamayız ki. Bizim ona, onun bize yakınlığından daha yakın ne olabilir ki. Ama basındaki arkadaşlar bizim hayatımızı yalan zannediyorlar.
Başka neleri yalan buluyorlar?
Yani benim şu anda evli olduğum eşim Beste'nin annesi Nur Hanım'la telefonda konuşup saygılarını söylemesini yalan zannediyorlar. Beste'nin küçük kardeşiyle ya da Aslı Gönül'ün ablasıyla her gün oynamasını yalan zannediyorlar. Çünkü çok yalan içinde kalmış zavallılar, doğruya inanamıyorlar. Ama biz halimizden memnunuz.
Rötuş yapmak istediğiniz şeyler var mı hayatınızda?
Her şeyin başında olmaktan yoruluyorum bazen ve bana senede bir ay kalıyor neredeyse. Geçenlerde 'Kedicim yorgunum, bana bir şeyler söyle, bir şeyler yapmak istiyorum bizim için' dedim. Ben bu albümü bile Aslı Gönül'e çeyiz olsun diye yaptım çünkü. Bu bile pek çok kişinin anlayabileceği, bazılarının da ısrarla anlamayacağı bir şeydir. Bana dedi ki, 'Disneyland'e gidelim.' Aslı Gönül'den yola çıkıyor tabii ki. 'Kedicim biliyorsun bende bir denge problemi var, yürürken zorluk çekiyorum' dedim. Ama gideriz de... Başka bir şey daha söyle. Ne olabilir? Kayağa gidelim. Yahu ben kayamam ki, olsun biz kayarız, sen bizi seyredersin. Bir buçuk saat birlikte yapabileceğimiz bir şey düşündük, bulamadık ama ben hepsini yapmış kadar oldum. Rahatladım yani.
Televizyon seyredermisiniz?
Bizim evde televizyon çoktur, ama açılmaz. Aslı Gönül henüz televizyonla tanışmamıştır, sadece bizim seçtiğimiz çizgi filmleri seyreder. Geçenlerde takip etmeye başladım ve aniden ihtiyarladım. İnanamadım. Nasıl bir dünyanın içine girilmiş, umutsuzluğa kapıldım. 'Sen hiçbir şey değilsin, biz seni yutarız'ı anlattılar bana. Bu toplum öyle bir hale gelmiş ki, kahramanlarını öldürüyor adeta... Şu anda bile asıyorlardır birkaç tanesini. Böyle bir eğilim görüyorum onlarda. Darağaçları kurulmuş, kahraman asacaklar belli ki. Perihan Mağden mesela. 'Attırıvermiş bir şarkı, bununla da para kazanıyor' dediği yer, benim kızımın hastalığı dolayısıyla ciğerimin söküldüğü yer. Ben ona kırgın değilim tabii, ona bir şey yapamayacağım için üzgünüm. Evlat sevgisini analiz edemeyen, bakın artık işi bütün soğukluğuyla anlatıyorum, analiz diyorum, hissetmekten bile bahsedemiyorum. Böyle kirleniyor işte dünya. Hem kahramanların, hem değerlerin idam sehpaları kurulmuş vaziyette...
Parayı bulunca karımı bıraktım
Ben biraz da eski eşiniz Nur Hanım'ı merak ediyorum, zamanında Nur Hanım'ı sevmeyi de ne kadar ihmal ettiğinizi...
Sevme ihmal edilmez, vakit diyorum, zaman yetmiyor bazen. Ama dünyadaki pek çok erkek gibi ben de biraz daha parayı bulunca karısını bırakanlardanım yani, bunu kimseye de tavsiye etmedim. Aman ha, yapmayın dedim. Yani hiç hoş bir şey değil bu. Ben bu hataya düştüm, siz düşmeyin de dedim.
Siz bunu arada Lale diye bir hanımla yaptığınız küçük evlilik için söylüyorsunuz, değil mi?
Evet.
Ama siz de orada biraz fazla inandınız, yani...
Biz inanmadan yaşayamayız.
Siz kimsiniz, erkekler mi?
Hayır, hayır herkes. İnanmadan yaşanmaz ki.
Ama orada erkeksi bir gurur vardı, ömrünün sonuna kadar beni sevecek diye onun adına konuştunuz...
Ben söyleyeyim o zaman. Ben şimdi hayatımı temize çekiyorum diye ahmakça bir laf ettim o zaman. Hayat temize filan çekilmez. Yani bir zamanlar yaşayamadıklarımı şimdi yaşayacağım manasındaydı. Halbuki, rüzgar esiyor uçuyoruz, su esiyor yüzüyoruz; biz yaptık zannediyoruz. Hiçbir şeyi biz yapmıyoruz. Biz dürüst olmaya ve temiz kalmaya özen göstermekten başka bir şey yapamayız. Yollar çizilmiştir, tabii ki bu yolların detayları, tabii ki bunların arterleri ve ince damarları vardır. Bunların arasında gidip geliyoruz. Yaptığımız budur. Haram eylemeyelim, kimsenin haramını yemeyelim, kimsenin namusuyla oynamayalım, iftira atmayalım, şerefli kalalım. Yolun üzerindeki hadise budur. Yaptığım bir yanlışlıktı, kimse kötü filan değildi, ama ben öyle olduğunu zannetmiştim. Birlikte çok iyi olabileceğimizi düşünmüştüm, olmadı, olabilir. Kimseye de düşmanlığım yok yani, olmadı. Olabilir, ne yapalım? Kısmet diye bir laf vardır...
İpek Hanım aslında sizin cesur bir karar aldığınızı düşündürdü bana. O cesareti biraz konuşabilir miyiz?
İpek Hanım ve ben, eğer takvimlere göre yaşımızla ilgili olarak problem olduğunu düşünseydik evlenmezdik. İşte benim az önce söylediğim çocuk ruhum ondan daha ufak kalıyor. Yani yaşça benim ruhum daha ufak.
Ben rakamlardan bahsetmiyorum zaten.
İpek Hanımla bizim aramızda 25 yaş fark var. Yan yana geldiğimiz zamansa İpek Hanım'ın daha olgun, benim daha çocuk olduğumuz ortaya çıkıyor. Bu, işi dengeliyor biraz. Geriye kalan sadece kafamı kurcalayan tek şey vardır ki, o da beni hayata daha fazla bağlayan şey. Onların istikbalini temin etmek. Tabii bu onların tembelce bir hayat sürdürmeleri için değil, onlara bilgilerimi verebilmek, namerde muhtaç etmemek manasında belki biraz da. Bu bizim Türk erkeği anlayışıdır, ama biz böyle sorumluluk almaktan da şikayetçi değilizdir aynı zamanda.
Şebnem İyinam - www.aksam.com.tr