BIST 10.046
DOLAR 32,42
EURO 34,57
ALTIN 2.384,97
HABER /  GÜNCEL

Karadağlı tartışmaları sürüyor

Seks kasetlerinin ortaya çıkmasının ardından medyanın gündemine oturan Tamer Karadağlı, bugün de köşe yazarlarının konuğu oldu. İşte bugünkü yorumlar...

Abone ol

Ayşe ARMAN (Hürriyet)

Beni boşarsa, hakkıdır

Tamer Karadağlı sert yazım üzerine beni aradı.

‘Cumartesi yazını benim ilk açıklamalarım üzerine yazmışsın’ dedi, ‘Ben o sırada Fransa’daydım. O lafları telefonda ettim. Bölük pörçük oldu anlattıklarım, kendimi iyi ifade edemedim. Ama ertesi gün Türkiye’ye geldim ve basın toplantısı yaptım. Tam da senin dediğin gibi çıktım, adam gibi ne olup bittiyse anlattım’ dedi. Sonra da bilmem doğru, bilmem yanlış aşağıda okuyacaklarınızı söyledi.

Ona inanıyorum demiyorum, inanmıyorum da demiyorum.

Açıkçası ne doğru ne yanlış ben artık bilmiyorum, çok da ilgilenmiyorum.


Ben bir bok yedim...

Kabul ediyorum.

Kedi gibi pisliğimi gizlemiyorum ki...

Şantajın arkasına da sığınmıyorum...

Evet, bir bok yedim.

Ama bunun için çıkıp, özür de diledim.

Yurt dışındaydım, döner dönmez bir basın toplantısı yaptım:

Karımdan, onun ailesinden, kendi ailemden, sevenlerimden, izleyicilerimden, bu ülkedeki bütün kadınlardan af diledim.

Af edip etmeyecekleri onların bileceği iş...

Söyler misin, ben daha ne yapabilirim?

Doğru, ben karımı aldattım.

Ama bu ülkede karısı aldatan tek koca herhalde ben değilim! Ruslarla ilişkiye girmiş tek erkek de değilim! Bunu söylerken, ‘Ne var bunda? Abartılacak bir şey yok!’ manasında söylemiyorum, gurur da duymuyorum. Gerçi yüzde 90 erkeğin fantezisidir, bir kısmı da hayata geçirmiştir. Tabii ki marifet değil, tabii ki aşağılık bir lağım faresi gibi davrandım...

Ama yaptım kardeşim!

Değiştiremem.

Erkek gibi yaptım.

Erkek gibi de söylüyorum.

Bu arada kendimi savunmak için değil ama şunu da ilave etmek istiyorum:

Ben bir erkekle ilişkiye girerken görüntülenmedim, eroin pazarlarken filme alınmadım. Benim yaptığım da ahlaksızca bir şey, ama daha ahlaksız olanları var onu anlatmaya çalışıyorum.

Benim için tuvalette otururken görüntülenmek gibi bir şey.

Bir kadının beni anlaması zor.

Ancak erkekler anlar beni.

Böyle bir hadise bir erkek hiç bir şey ifade etmiyor. Öyle bir şey. Eğlence. Geyik... Diye gidiyorsun otele. Tamam duhul var ama vız geliyor tırıs gidiyor. Hiçbir ehemmiyeti yok. Aptalca bir eğlence.

Aklımdan da geçmedi değil kamera filan. ‘Aman canım filmlerde olur!’ dedim, ‘Seni mi bulacak? O kadar talihsiz olamazsın...’

Olduk!

Yoo, söylendiği gibi 4 ay evvelki bir hadise değil, Haziran’ın sonuydu.

Arzu’ya ne olup bittiğini olduğu gibi anlattım.

Tabii çok incindi.

Haklı da.

Beni boşarsa da haklı.

Ama şantajcılara para vermeyeceğimi, polise gideceğimi söyledim.

Zannediyor ki insanlar, ben işin şantaj kısmını öne çıkarmaya çalışıyorum. Amacım da yaptığım haltı saklamak. Hayır, zeytinyağı gibi su yüzüne çıkmaya çalışmıyorum, suçumu da bastırmıyorum. Suçluyum kardeşim ben! Karım dışında kadınlarla cinsel ilişkiye girdim.

Ama rezil olmak pahası, gittim şantaj çetesini ele verdim. Onları yakalattım. Bu durumda olan başka erkekler de var.

Aferin beklemiyorum ama ben de kendimce dürüst davrandım.

Şantajla bir şeyler yaptırılmasın bu ülkede.

Bu davranışıma neden prim verilmiyor?

Bir de, beni ahlaksızlıkla suçlayanlar önce kendilerine baksın.

Adam tecavüz davasıyla yargılanmış, bana ahlaktan söz ediyor.

Yok ya.

Her konuda ikiyüzlülük var bu ülkede.

Yani ben de nasibimi alıyorum.

Şu an toplumsal bir linç söz konusu bana karşı.

Her kafadan başka bir ses çıkıyor.

Söylemediğim şeyler söylemişim gibi yazılıyor.

Hayır doğru değil Arzu’nun beni kapı dışarı ettiği...

Yine konuşuyoruz, görüşüyoruz.

Yooo, aynı evdeyiz.

Ben şu an için dışarıdayım.

Aynı kafes içindeki horozlar gibi birbirimizi yememizin manası var mı?

Olay çok sıcak olduğu için şokunu atlatmaya çalışıyoruz. O arkadaşlarıyla ben arkadaşlarımla bu meseleyi konuşuyoruz. Ama beni evden attı diye bir şey kesinlikle söz konusu değil. Gerekirse, böyle bir talebi olunsa ben çeker giderim.

Onu hala seviyorum.

O da beni seviyor.

Ne var ki üzerine geliniyor: ‘Herife tekmeyi at!’ deniyor.

Belki de atar.

Kendini bombardıman altında hissediyor. Söylüyorum, beni boşarsa hakkıdır. Boşanırım.

Kamuoyu diziden ayrılmamı isterse de, ayrılırım.

Tabii dizi kanalın malı, kanalın da bir söz hakkı olacaktır elbette.


Ruhat Mengi (Vatan)

Gülben Ergen olayıyla bu çok farklı!


Tamer Karadağlı eşini aldattı ve bir kıyamet daha koptu. Analiz üstüne analiz yapıyoruz şimdi yine, hepimiz sosyolog ve psikolog kesildik.

İyi, güzel, yapalım da bari her yönüyle ele alarak yapalım. Sadece "Pınar diziden çıkarıldı, o niye çıkarılmıyor?" demekle veya "Bu da Clinton vakası gibi" demekle olmaz.

Konuşmaları, Karadağlı ve eşi Arzu Balkan'ın açıklamalarını dinledik. Tamer bey aldatmakla büyük hata yaptığını açıklayarak ve gerçekten de Clinton benzeri bir "toplu özür" ü gerçekleştirerek sorumluluğu kabullendi. Eşi ise, görülen o ki hiçbir durumda, sebep ne olursa olsun aynlmak niyetinde değil.

Elbette genel beklenti, aldatılan tarafın bu kadar aleniyete dökülmüş bir durum karşısında onurunu koruması ve "boşanıyorum" demesiydi.

Yine genel beklenti, böylesine topluma mal olmuş, sevgiyle, takdirle karşılaşmış bir ismin ilişkilerini doğru bir zemine oturtması ve "Kusura bakmayın, nefsime hakim olamadım" gibi bir cümleyi söylemek durumunda asla kalmamasıydı.

Ama burada önce toplum olarak geldiğimiz noktayı sorgulamamız gerekiyor. Sevgili ülkemizde gazetelerimiz, İslâmi olanlar dahil erkek, kadın bazı köşe yazarlarımız sürekli olarak aldatmanın gayet normal ve özellikle bizim toplum için çok normal bir davranış olduğunu anlatan yazılar yazıp durmuyorlar mı?

Farklı ilişkiler yaşamanın neredeyse sağlığa bile iyi geldiği anlatılmıyor mu?

Asıl "çifte standart" bu!
TV programlarımız, yabancı ülke TV'lerinden birebir kopya edilen "sitcom"larımız kimin eli, kimin cebinde belli değil öyküleri bu topluma empoze etmiyor mu? Toplum bu programlarla ve küçük bir kesimin "sıradışı" yaşantı görüntüleriyle 24 saat beslenmiyor, uyuşturulmuyor mu?

Şimdi ise bakıyorsunuz "Evli çiftlerin haftanın birkaç günü ayrı ve canının istediği gibi yaşaması gerektiğini" savunanlar bile Tamer Karadağlı ya yükleniyor, "O da diziden atılsın" diyorlar.

Oysa, işte sadece bu olay dahi sınırsız özgürlüklerin ağır bir faturası olabileceğini, katlanması güç sonuçlar ortaya çıkabileceğini gösteriyor.

Tamer Karadağlı, bir günlük, bir gecelik ilişkiler uğruna hem kendini, hem eşini zor duruma düşürdü. Burada "çete olayı", "kameralı şantaj" tabii ki şiddetle cezalandırılması gereken, kabul edilemez bir durum ama olayın boyutu "Gülben Ergen şantajı"ndan çok farklı.

Gülben Ergen sevdiği adamla, yıllar önce, çok genç bir yaşta beraber olmuştu ve her ikisi de bekârdı. Muhatabının böyle çirkin bir girişimde bulunacağı aklına gelmeyebilirdi. Karadağlı ise tanımadığı bir kadınla, üstelik hiçbir sakınca görmeden başkalarının yanında beraber olmuş.

Ortada aşk, sürekli bir ilişki bile yok. Ve üstelik evli taraf olarak şikâyet etmeye hakkı da yok.

Aynı durumdaki diğer erkeklerden farklı olarak çıkıp hatasını açıklaması olaydaki tek "artı" puan ama acaba bu davranışı bundan sonra aynı hatayı tekrarlamamasını sağlayabilecek mi?

Kendine güvenen aldatmaz...


Herkes hata yapabilir ama ders alınmayan ve sürekli olarak tekrarlanan olaylar da "hata" olmaktan çıkar.

Bir başka bakış açısıyla, bizim sırf "aile dizisi nde oynuyor diye yetişkin bir insanın yaşamına, kararlarına bu kadar karışmaya hakkımız var mı, o da irdelenmesi gereken bir konu. Tamer Karadağlı veya Pınar Altuğ istedikleri her rolü oynayabilirler.

Yaşamlarını rollerine göre ayarlamak zorunda da hiç değiller. Yaşadıkları kendilerini ve eşlerini ilgilendirir. Kime ne?

Bırakın bunu, sanatçıların, mankenlerin, ünlü kişilerin ve sosyetenin yaşamına, ölçülerine her ülkede "farklı bir sınıf" olarak bakılır. Örneğin toplumlar Madonna, Tom Cruise, Bruce Willis gibi isimlerin (her ne kadar şimdilerde onlar bile düzgün aile yaşamını tercih ediyor görünseler de) yaşantısına kafayı takmazlar. Onların ölçülerini toplumsal ölçü olarak almazlar. Bizde her sınıf birbirine karışmış vaziyette (yine yerine oturmamış taşlar meselesi, bu da sosyolojik taşların oturmayışından)...

Zamanla o ayrım yapılabilecektir sanıyorum.

Ben kişisel olarak erkek veya kadın, seven, mutlu, özgüveni gelişmiş insanların aldatmaya gerek duymayacağına inanıyorum. Bunun mazereti yok, mutsuzsan ayrılır, canının istediğini yaparsın. Hem eşinden vazgeçmeyip hem de aldatmayı sürdürüyorsan ciddi sorunların var demektir.

Yine kişisel olarak bazı meslektaşlarımızın daha önceki konuşma ve yazılarında aldatmayı hoşgörmelerine ve hatta teşvik etmelerine rağmen böyle bir olayda hemen "aldatan erkeğe" saldırıya geçmelerine çok şaşırıyorum. Ne yapacaksınız ki burası Türkiye. Her şey olabiliyor!

Duygu Asena (Vatan)

Neden evleniyorlar peki?

Pazar gününe uygun şahane, hafif bir magazin konusu, adam yakışıklı, kadın güzel, evlilik, aldatma, şantaj... Ohh! Bundan alasını nerede bulacağım... Diye düşünüyordum önce ama, o kanal bu kanal, o gazete şu dergi derken, yani konuştukça hiç de hafif bir magazin konusu olmadığını anladım meselenin...

Aslında her yönüyle çok ciddi bir konu bu, yani Pazar yazısı falan değil aslında.

Tamer Karadağlı'nın övünerek söylediği "şantajı ihbar etme meselesine değinmeyeceğim. Şantaj iğrenç bir şey ve Karadağlı'da çok iyi bir iş yaptı, övünmekte haklı aslında.

Ben dün CNN Türk'de Çiğdem Anat'ın karşısında kem küm ediyordum çünkü bu meselenin ne kadar doğru olduğunu bilmiyordum.

Ama yine de diyordum ki; burada önemli olan bu insanların neden evlendiği...

Bu insanlar ki buradaki örneğimiz erkek olduğu için bu erkekler diyebiliriz, yakışıklı, şöhretli, zengin, genç, dolayısıyle çevrelerinde yüzlerce kadın onlarla birlikte olmak için sırada... E bunlar da erkek, insan yani, yüzlercesinden bir kaçıyla birlikte olmak isteyeceklerdir doğal olarak. Olsunlar tabii. Bu ne kadar süreceği belli olmayan bir dönem, niçin yararlanmasın değil mi?

Buraya kadar tamam da benim sorum şu; niçin evlenip bir kadını acı ve toplum önünde utanç içinde yaşatırlar? Bunu anlayabilmiş değilim işte.

Akşam televizyonda izledim, Tamer Karadağlı "nefsime yenik düştüm" dedi... Yani eşini aldatmış...

Çoğu izleyicinin Tamer'i kınamadığına eminim. Erkeklerin tümü anlayışla karşılamışlardır bu kesin de, çok fazla sayıda kadın bile onu ayıplamamıştır.

Çünkü erkekler nefislerine yenik düşüyorlar. Onların nefislerini tutmak gibi bir sorumlulukları hiç yok. Nefislerini tutması gerekenler sadece kadınlar.

Ayşe Özgün, Haber Türk'te "eminim karısının başınada aynı şey gelse Tamer de böyle davranırdı" dedi. Ben hiç böyle düşünmüyorum...

Aynı şeyi eşi yaşasaydı ve kameraların önüne geçip, "çok üzgünüm, nefsime yenik düştüm. Tamer'den özür diliyorum" deseydi, Tamer bunu anlayışla karşılamazdı gibi geliyor bana...

Kendi içi böyle düşünse bile karşısında koskoca bir toplum var ve o toplum kadınların nefislerine yenik düşmelerine tahammül edemez...

(Oysa adı üstünde, nefis bu, insanın arada bir nefsine yenik düşmesinden daha doğal ve keyifli bir şey olamaz!...)

Bizde yeni bir moda var, sanki evlilik bir sevgi, aşk beraberliği değil, bir şirket gibi. Ve bu şirket içinde kadının ve erkeğin rolleri de ayrı... Evli olunca koruma altındasın, kolkola girip sağa sola gidiyorsun ama aslında aranda hiçbir şey yok... Hele ortada bir de çocuk varsa, evlilik korunması gereken bir şirket gibi.

Olacak şey değil.

Toplumda bir sosyal statü kazanmak için evleniyorlar, hayatları sanki evlilikten sonra başlamış gibi öncesini unutturuyorlar, karı-koca gibi davranıyor ama dışarıda gizlice her istediklerini yapıyorlar.

Mutsuz evlilikler diyarı...

Aslında bu olay Pınar Altuğ'un yaşadıklarından daha vahim... Pınar bir aşk yaşadı ve ayrıldı kocasından...

Böyle bir sıradan nefis meselesi değildi. Ama o diziden ayrıldı... Şimdi Tamer'in de ayrılması gerekiyor eğer eşitlik varsa... (Bence özel hayatla oyunculuk hiç karıştırılmamalı ama burada gerçek böyle malesef.)

Tamer Karadağlı'nın nefsine yenik düşmesini hiç kınamıyorum, ama niçin evlendiğini merak ediyorum.

Arzu hanım ise hiç üzülmüyorsa, aynı haklar onda da varsa evliliğini sürdürsün... Ama çok üzülüyorsa ve aynı haklar onda yoksa, kaç kez daha böyle bir şeyi aynı dimdiklilikle kaldırabilir?

Burhan Ayeri (Akşam)

Biz de yazdık

Herkes ele aldı. Konusu olan veya olmayanlar bile kervana katıldı. Genelde de Tamer Karadağlı'yı 'Şeyinden asalım' diyenler ağır basıyor. Doğrusu bu konuda fikir yürütmede öncelik değil de sonunculuk almayı tercih edenlerdeniz. 'Türk erkeği parayı bol bulunca, ilk işi karıyı çiftler' sözünü hatırlatarak başlayalım. Tabii bu sınıfa 'Geliştim, değiştim' diyenleri, 'Magazinci Bayanlar'ı da sokabiliriz. Seda Sayan'ın 'Gazozu'na alışıldı. Pede ihtiyacı otuz yıl önce kalmayan Aysel Gürel'in parlakları ve de bizi affetsin Bülent Ersoy hanımın sübyanları gözardı ediliyor. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak, hemen koro halinde itiraz yükselecek 'Onlar evli değil'. Demek ki her haltı yiyecek ama görüntülenmeyeceksin. Sonuç mu? Sevgili kardeşimiz Birol Güven'e duyuruyoruz -Sanırım fikirlerimize her zaman güvendi- 'Çocuklar Duymasın' artık bitti. Pınar Altuğ'la başlayan sarsıntı, şimdi 7.3'lük depreme dönüştü. Kalanları başka yere mi, yoksa diğer yapımlara mı monte eder ona kendisi karar verecek. Yine işi biraz sulandırıp, olayı noktalayalım. Alın size Haber TÜRK için yeni espri; 'Tamer Karadağlı'nın kaseti' In, 'Gülben Ergen'in kaseti Out...


Ersan Özer (Akşam)

Tamer Karadağlı'nın bir başka marifeti

Bu mesele ile zaten çok yakından ilgileniyordum. Üstüne bir de, 'Bütün erkekler bu tip hatalar yapar' demeciyle rezilliklerine beni de dahil edince iyice zıvanadan çıktım.

Bu tip hatalarmış. Tipe bak! Yediği haltları başkalarına taksim ederek sıyrılmaya çalışıyor.

Bütün erkekler bu tip hatalar yapmaz Tamer Karadağlı.

Sadece senin gibi libidosunu kara gözlük yapıp gözüne takanların önünü göremediği için düştüğü bir kanalizasyon çukuru bu.

Sevişmeyi 'skor' olarak değerlendirenler, her kadından sonra arabasının direksiyonuna çentik atanlar bunu yapar.

Bütün erkekler değil.

Savcılığa şikayete giderken dahi gördüğün kadınlara yiyecekmiş gibi baktığını, adliye binasında dilekçeni teslim ettikten sonra koridorlarda gözünü kadın avukatların kalçalarına diktiğine eminim.

Bu kadar kesin

konuştuğuma göre bir bildiğim var demek ki.

Önce onu anlatayım o halde.

Laf atmak nesi

Çocuklar Duymasın'ın en popüler zamanları.

Dolayısıyla Tamer Karadağlı'nın da.

O dönemde şu an evli olduğu hanımla sevgililer.

Sonradan öğrendik ki aynı anda TRT'ci bir sunucuyla da bir şeyler yaşıyor.

Şu anda ortaya çıkanlardan hareketle, muhtemelen hayatında başka kadınlar olduğunu söylemek de mümkün.

Ne muhtemeleni? Kesin!

Adam şöhretin dibine vurmuş işte. Sokakta tanımayan yok.

Şimdi 'bütün erkeklere' sorayım.

Böyle bir trafiğin içindeyken gözünüz başkalarını görebilir mi?

Bunca kadına mesai harcarken bir de üstüne yolda gördüklerinize laf atar mısınız?

Atmazsanız sevinirim çünkü o güzel kız benim kardeşim oluyor.

Kız kardeşim akşam üstü işten çıkmış Teşvikiye'de yürürken, karşıdan gelen Tamer Karadağlı, hani o kadınlardan kadın beğenen Tamer Karadağlı, 'Sen ne güzel şeysin öyle' gibilerinden bir şeyler söylemiş.

Laf atmak zaten terbiyesizliğin önde gideni. Fakat maalesef öküz çok. Yapıyorlar.

Ama bunu Teşvikiye gibi bir yerde, üstelik de televizyondan tanıdığınız biri yapınca üzerinizdeki etkisi daha fazla oluyor.

Çünkü mekanın ve o kişinin güvenilir olduğunu kabul etmiş durumdayken böyle bir çirkinliğe maruz kalıyorsunuz.

Bizi ortak etme

Çok yakınımda bu türden bir tanıklık varken Tamer Karadağlı'nın çıkıp, 'Nefsime yenik düştüm' demesi, bunu bir istisnaymış gibi göstermeye çalışması kanıma dokunuyor.

Be adam, senin hiç hayatında nefsine karşı galibiyetin var mı ki şimdi yenildin?

Bu nasıl bir hayat biçimidir?

Böyle bir açlığı bir erkek olarak benim aklım havsalam almıyorsa 'bütün erkekler' diyerek beni nasıl itham edebilirsin?

Ne yaptıysan yaptın, ne yaşadıysan yaşadın, kılıf aramak yerine kafanı duvarlara vursana.

Bizleri niye ortak ediyorsun?

Aslına bakarsan çok da üzülmen gerekmiyor. Hatta mutlu bile olabilirsin.

Çünkü bundan böyle aklının olduğu yere komşu bir mekanda ikamet edeceksin.