BIST 10.277
DOLAR 32,26
EURO 34,71
ALTIN 2.382,91
HABER /  GÜNCEL

Hizbüttahrir'i cilalayan eller

Unutulan hilafet yeniden gündemde. Meşhur deyimle birileri düğmeye mi bastı? Hizbüttahrir'i cilalayan eller Washington ve Londra merkezli mi? İşte bazı notlar..

Abone ol

Son günlerde adı sıkça geçen Hizbüttahrir örgütünün birden parlamasının arka planı ne? Yeni Şafak yazarı Taha Kıvanç bu soruyu soruyor. Sorarken de bazı olayları ve bulguları aktarıyor. Ortaya çıkan gerçekten de bu örgütün gizemini daha da artırıyor. Yazar yazısıyla okurlarını düşündürüyor.

-Şu sıralarda kulağınıza çarpan ‘en aykırı’ sözcük hangisi? Fazla zorlanmayın diye kendi sorumu kendim cevaplandırayım: Hilâfet... Adeta unutulmuş sözcük şu sıralarda yeniden doğuşunu yaşıyor... Ülke gündemine hiç beklenmedik anda böyle bir sözcüğün girmesi gerçekten tuhaf...

Sözcüğün son işitilme tarihi için zamanda bir seyahat yapmam gerekti. 1970’li yılların başında, bir dostum, beni çok şaşırtan bir ev ziyaretine götürmüştü. Hemen her odası kitaplarla dolu olduğu için beni cezbetmiş evin sahibi, “Göreceksiniz” demişti, “Türkiye’ye hilâfeti yeniden getirecekler...” O zâtın halife adayı, kısa süre önce Osmanlı hanedanından bir prensesle evlenmiş olan Suat Hayri Ürgüplü’nün oğluydu...

Suat Hayri Ürgüplü Osmanlı yıkılış döneminin ünlü şeyhülislamlarından Hayri Efendi’nin oğludur. Büyükelçilik yapmış, siyasete atıldıktan sonra bakanlık görevinde bulunmuş, 1965’te sekiz aylığına başbakanlık makamında da oturmuştu. Oğlu Hayri Ürgüplü’nün Prenses Fazıla ile evliliği ilgi çekmişti. Prenses Fazıla, 1958’deki Baas darbesinde hayatını kaybeden Irak Kralı Faysal’ın nişanlısıydı. Prensesin talihsizliği şeyhülislam torunuyla evliliği sonrası da sürdü; çok geçmeden ayrıldılar... O boşanmayla birlikte, Ankara’da evinde ziyaret ettiğim kişinin yeni ‘halife’ beklentisi de boşa çıkmış olmalı...

‘Hilâfet’ sözcüğüyle yeniden karşılaşınca kulak kabartmamı herhalde doğal karşılarsınız...

Geçen cuma günü, İstanbul’da, Fatih Camii çıkışında, gösteri yapanlar, gazetelere göre, ‘Hilâfetin geri gelmesini’ istiyorlarmış... Gösterici grup adına konuşan kişi bunu söylemiş. Kendilerini ‘Hizbüttahrir’ olarak tanıtan grubun en belirgin vasfı da buymuş zaten; amaçları hilâfeti geri getirmekmiş... Acaba onların ‘halife’ adayı kim?

Cuma sonrası yapılan gösteriyi televizyon haberlerinde birlikte izlediğimiz bir dost, “Aaa” dedi âdeta haykırarak, “Grubun erkek fertleri ne kadar da Aczimendilere benziyor...” Aynı gruba ben baktığımda ‘Aczimendi’ bilinenlerin özel kılık-kıyafetine sahip, eli sopalı tek bir kişi bile göremedim... Dostumun yüzüne soran gözlerle bakmış olmalıyım ki, bana, “Tıpkı onlar gibi, sanki aynı tornadan çıkmışlar, hepsi uzun boylu ve yakışıklı” dedi. Ne demek istediğini anlamadığım halde sustum...

Tam da o grubun gösteriye hazırlandığı sıralarda, Amerikan Genelkurmay Başkanı Gen. Richard Myers’in yapacağı tutuverdi. Giderayak yaptığı açıklamada, “ABD Irak’tan çekilirse, bölgede İslâmcılar iktidara yükselerek hilâfeti kurarlar” diyordu Gen. Myers... Bizi ilgilendiren nokta, Gen. Myers’in, bu ihtimalin söz konusu olduğu ülkeler arasında Türkiye’yi de sayması...

Amerikalı subayın zihniyet dünyasını daha iyi tanımanız için konuya ilişkin açıklamadaki anahtar cümleyi aktarayım: “Eğer El Kaide'nin parçası olan Ebu Musab El Zerkavi'nin, yani El Kaide'nin Irak'ta kazanmasına izin verilirse, bu onların gözünde, hayalini kurdukları hilâfetin başlangıcı anlamına gelecek. Bu da, bölge için büyük bir tehlike olur. Böyle bir durumda Suudi Arabistan'da, Basra Körfezi ülkelerinde, belki İran'da, Suriye'de, Türkiye'de ânında istikrarsızlık ortaya çıkar.”

Hesaptan kitaptan anlamasam da bazı unsurları altalta koyup mahsup çıkarmayı bilirim. Gen. Myers’in bu tespitinden hemen sonra İstanbul’da ‘hilâfet’ talepli cami gösterisi benim için bile kolay bir hesap... Yakın tarihimizde Hizbüttahrir her zaman varolmuştur, ancak kendisini o örgütün üyesi olarak tanımlayanların sayısı hiçbir zaman iki elin parmaklarını geçmemiştir. Onlar da, daha çok, mektup ve yayın yoluyla faaliyet göstermeyi tercih etmişlerdir.

Bu kadarla kalsa iyi. Bizde Fatih Camii’nin hareketlendiği gün, Hizbüttahrir örgütü, esas eylem merkezi olan Londra’da bir büyük toplantı düzenlemişti. BBC’nin mikrofon dayadığı sözcüleri de, bir punduna getirip, “Biz reşit halife istiyoruz” demeyi ihmal etmedi. 7 Temmuz eylemleri sonrasında, İngiliz Hükümeti bazı İslâmî örgütlerin faaliyetlerini yasaklamıştı; demek yasaklananlar arasında Hizbüttahrir yokmuş...

Gelin de “Ne oluyoruz?” diye sormayın bakalım.

Geçen hafta Ankara’ya yapay puslu hava soluyan birilerinden söz etmiştim, değil mi? Genelkurmay’ın kapısına bıraktığı raporun değerini artırmak için çaba gösteren Faruk Demir’in dosyasını araladığımda, 2003 yılı başında “Türkiye’ye hilâfet türü bir oluşumda görev almak yakışır” anlamı taşıyan bir ya imza attığını görmüştüm. Bana nda Faruk Demir ne yazdı, hatırlamayanlar için onu da kaydedeyim: “O yazı, o günkü ABD'nin Ortadoğu politikaları ile ilgili olarak Washington'un karar alma mekanizmalarında tartışılan bir konunun bilgisini vermekte ve aynı zamanda analizini yapmaktadır.”

‘Hilâfet’ sözcüğü ABD karar alma mekanizmalarında yapılan tartışmalarda geçiyormuş...

Ben burada dururum arkadaş...