BIST 10.665
DOLAR 32,24
EURO 34,96
ALTIN 2.433,49
HABER /  GÜNCEL

Güneydoğu'da korkutan anket

Dicle Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Aytekin Sır başkanlığında, G.Doğu'da yapılan “namus cinayetleri anketi”, korkunç bir gerçeği ortaya çıkardı.

Abone ol

Prof. Dr. Sır, ‘yüz yüze görüşmelerin’ düşündürücü sonuçlarını Tercüman’a anlattı: % 84’ü kendi eliyle cezalandırmaktan yana. ‘Hukuk’ diyenler ise % 5.4

Ankete katılanların yüzde 84, “cezalandırma”dan yana. Üstelik cezalandırma yönteminin başında “öldürme” geliyor. Yüzde 37.4’ü “öldürülmeli” diyor. “İntihar etmesini sağlarım”, “zehirlerim” veya “burnunu ve kulaklarını keserim” diyenler de bulunuyor.

Araştırmayı yürüten Prof. Dr. Aytekin Sır, Tercüman’ın sorularını cevapladı.

Çalışmanız oldukça detaylı ve yoğunluklu. Size, ana hatlarıyla ve kısaca özetleyin desem?

Tabii. Çalışma, Güneydoğu genelinde ve 430 kişi üzerinde gerçekleşti. Ankete katılanların % 78’i erkek, % 22’si ise kadınlardan oluşuyor. Öncelikli olarak burada üç vaka verdik.

Bu üç vakayı maddeler halinde açıklayacak olursak: Birinci vakada, bir başkasıyla evlilik dışı ilişkide bulunan bir kadın söz konusu. Bu kadına ceza verilmeli mi? ‘Evet’ ise verilmesi gereken ceza nedir?

İkinci vakada, evlilik dışı bir ilişki yok, ancak kadın biraz daha şen şakrak ve rahat bir hanım. Toplum kurallarına uymuyor ve çevre tarafından da yanlış anlaşılıyor. Bu kadın cezalandırılmalı mı? ‘Evet’ ise ne tür bir ceza verilmeli?

Üçüncü vakada ise önceki vakalarda söz konusu olan durumların hiçbiri söz konusu değil. Kız, sadece ailenin kurallarına karşı geliyor. Böyle bir durumda kız cezalandırılmalı mı? ‘Evet’ ise verilmesi gereken ceza nedir?

Öncelikle ‘ceza verilmesini düşünüyor musunuz?’ diye sorduk Evet, hayır diye seçenek sunduk. ‘Hayır’ diyenlere bunun nedenlerini sorduk. ‘Evet’ diyenlere ise ‘Ne tür cezalar verilmesi gerekir ve bu verilen cezaları kim yerine getirmeli?’ diye sorduk. ‘Bunu kime danışırsınız? Cezayı kim uygulamalı?’ gibi soruları da alt başlıklarda inceledik.

Cezalandırılmalı diyenlerin çoğunluğu nedir?

Birinci vakada cezalandırılmalı mı cezalandırılmamalı mı sorumuza % 83.7’si, kesin olarak cezalandırılmalıdır demiş. Cezalandırılmamalı diyenlerin sayısıysa ne yazık ki, sadece % 16.

Yani büyük bir çoğunluk cezalandırılması gerektiğine inanıyor öyle mi?

Evet. Maalesef.

Cezanın türü ne?

Ne ceza verilmeli sorumuza verilen cevaplarda en yüksek oran % 37.4’le “öldürülmesi gerektiğini” söylüyor. (Burada derin bir iç çekiyor.)

Peki diğerleri?

Bunların % 16’sı cezalandırılmaması gerektiğini düşünüyor. Geri kalan % 25’i medeni bir şekilde boşanırım. Bunun dışındakilerin oranları ise oldukça az.

Merak etmemek elde değil. Nasıl bir ceza öngörüyorlar?

İntihar etmesini sağlarım % 3.3. Zehirlemek, burnunu ve kulaklarını kesmek, saçını kazıtmak vb... ( Burada birden susuyor. Yüz ifadesinden acı damlıyor adeta.)

Bu cezaları kim uyguluyor ya da kim uygulamalı?

Bunu sorduk, evet. Cezasını kim vermeli sorumuzu % 64’ü ‘kocası vermeli’ diye yanıtladı. Yani o kadını kim öldürmeli, cezasını kim vermeli diye sorduğumuzda bir çoğu hiç düşünmeden ‘kocası vermeli’ diyor.

Koca bir nevi sahip hükmünde olarak mı görülüyor?

Evet.

Bu cezanın verilmesine kim karar veriyor peki? Kime danışılıyor?

Zaten ‘evet’ diyenlere ilk bu soruyu sorduk: ‘Bunu kime danışırsınız?’ Bunların % 41.6’sı ‘aile büyüğüne’ diye yanıt verdi.

Danışılan aile büyüğü kim oluyor çoğu kez? Aile büyüğü töreyi tüm değerlerin üzerinde tutan kesim tabii.

Aile büyüğü derken, aile meclisi kastediliyor. % 10.4’ü imama danışacağını, % 19’u kendisinin karar vereceğini belirtiyor.

* Doğrusu din faktörünün çok az oranda çıkması oldukça şaşırtıcı değil mi?

Burada belirleyici olan tek değer töreler, evet.

Peki, hukuk versin diyen yok mu bu insanların içerisinde?

Çok az % 5.4. Yani kocası versin diyenlere göre oldukça düşük bir oran.
Acaba hukukun halk tabanında inandırıcılığı mı yok yoksa kendilerini yasaların yerine mi koyuyor insanlar?

Doğrusu bu olayları hukuki olarak algıladıklarını düşünmüyorum. Bunları düşünüp düşünmediklerini bilmiyorum açıkçası. Hani ‘mahkemeye verelim onlar yargılasınlar, karar versinler de cezalandırsınlar’ diye bir düşünceleri olduğunu hiç sanmıyorum. Bir kere bunu yapmaları için en başta bunun hukuki bir olay olarak görülmesi gerekiyor.

Bu biraz acımasızlık olmaz mı? Acaba bu insanlar hukukun yaptırım gücüne mi inanmıyor? Dava sürecinin uzayacağından mı endişe ediliyor?Bir de mahkeme sürecinin pahalı oluşu gibi nedenleri olamaz mı?

Evet ama dedim ya, çoğu zaman bu düşünülmüyor zaten. Hani bu işi mahkemeye bırakalım da ne olacağına onlar karar versinler olayı falan yok. Tabii şunu da vurgulamak lazım, adalet sistemi içerisinde kamu vicdanının da tatmin olması gerekiyor. Bu tür durumlarda kamu vicdanı tatmin olmuyor. Bir kere yasalar toplumla aynı dili konuşmuyor. Örneğin zina tartışıldı. Ve bu tartışmalarda herkes yanlış bir biçimde ilişki kısmına yoğunlaştı. Halka bakan tarafıyla buna bir caydırıcılık getirilmezse halk yargıç yerine kendini koyar diye düşünülmedi. O farklı bir şeydi gerçi ama o süreçte zina suç olarak bile görülmedi. Zina suç olarak da görülmemeli dendi.

Ne olarak görülüyor peki?

Ben modern dünyadaki anlamını söylüyorum. Yoksa halkın gözüyle değil. Yani insanların gözünde son derece önemli olan hayati bir olay, modern dünyada hiç önemi olmayan cezalandırılmaması gereken ve sıradan bir şey olarak görülüyor. Yani bir kere ciddi bir kopukluk var arada.

Yani toplumun üst kesimi ve vatandaş arasındaki kopukluktan mı kaynaklanıyor?

Tabii, ciddi bir kopukluk var. Düşünün bu kadar insanın % 37’si ‘öldürülmeli’ diyor. Ama yasalar önünde bunun hiçbir karşılığı yok. Hatta bu suç bile değil. Halkın inançları, tutumları ve değerleriyle yasalar, cezalar örtüşmüyor. İşte bu yüzden de infaz, mahkemelerden halkın eline geçiyor. İnfaz manzaraları sokaklara, evlere iniyor. Ülkemizde halk ve aydın kesim arasındaki değerler çok kopuk ne yazık ki...

Kürtçe, Zazaca, Arapça konuşanlarla yüz yüze

Prof. Dr. SIr, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde “namus cinayetleri” konulu anketi nasıl gerçekleştirdiniz? Anketi yapacak ekibi neye göre seçtiniz? Mesela 430 kişiyle nasıl görüştünüz ve görüşmeyi yapan ekip kaç kişiden oluşuyordu?

Ekibin tamamı üniversite öğrencilerinden seçildi. On kişiden oluşuyordu. Konu namus cinayetleri olunca da çalışma gurubunu çoğunlukla erkeklerden seçtik. Hedef kitlemiz de çoğunlukla erkekti. Anket çalışması yüz yüze görüşmeler şeklinde gerçekleşti.

Bildiğiniz gibi Güneydoğu farklı ana dillerin konuşulduğu bir bölge. Çalışmayı tasarlarken bunu göz önünde bulundurdunuz mu? Çok kültürlü insanlarla nasıl bir iletişim kurdunuz?

Tabii ki... Bu, alt yapısı üzerinde de çok düşünülmüş bir çalışmaydı. Zaten ankette görev alacak ekibi de buna göre seçtik. Türkçe bilmeyenlerle de iletişim kurabilmeleri için bölge dillerini bilenleri tercih ettik. Örneğin çalışma grubundaki Kürtçe konuşanları Kürt köylerinde, Zaza olanları Zaza köylerinde, Arap olanları Arap köylerinde görevlendirdik. Yâni ekipteki her çalışanı kültürel alt yapısına tanıdık oldukları ve aynı dili konuştukları bölgelere yönlendirdik.

Güneydoğu insanı genelde güven problemi yaşayan kuşkucu bir toplum olduğundan bu tür sosyolojik çalışmalara da kuşkucu yaklaşabiliyor. Dolayısıyla birebir görüşmeler konusunda nasıl bir ortam sağladınız?

Doğrudur. İşte bu yüzden bu çalışmada görev alacak olanları buna yönelik olarak eğittik. Özellikle insanlara karşı nasıl yaklaşmaları gerektiği konusunda bilinçli insanlardı. Tarafsız ve objektif bir tutum içerisinde olmaya özen göstererek çalıştılar. Mesela yüz yüze görüşmelerde kahvehaneler gibi umuma açık ortamlar değil, birebir görüşmeleri olanaklı kılan özel mekanlar tercih edildi. Yani anketin tamamı insanlarla birebir görüşülerek gerçekleşti.

Bölgeye yönelik çalışmaların tamamında bir taraflılık söz konusu olduğunu savunanlar var. Örneğin bölge meselelerine üstenci ve tünel yaklaşıldığı için içerleyenler ve savunmaya geçenler olduğu gibi bir de etnik öngörülerle tek yönlü yapılan çalışmalar var. Buradan hareketle siz çalışmanızı nasıl tanımlıyorsunuz?

Ben zaten Batman’daki kadın intiharları, sokak çocukları ve göç gibi konulardaki çalışmalarımla bölge sorunlarıyla yakından ilgili bir insanım. Her şeyden önce ben bir bilim adamıyım. Dolayısıyla bir taraf olmamız asla söz konusu olamaz. Zaten taraflı yapılan çalışma da bilimsel bir çalışma olarak kabul edilemez. Üstelik ben bölgedeki kadın intiharlarını daha önce de töre cinayetleriyle ilişkilendirmiştim. Dolayısıyla töre cinayetlerini de bu kapsamda değerlendirmeyi düşündüm ve bu çalışmanın çıkış noktası, kadın intiharları konusundaki düşüncelerimdir.

Bu çalışmayı belli bir kesim üzerinde mi, yoksa bölge insanlarının tamamı üzerinde mi yapıldı?

Bölge insanının tamamını içine alan bir çalışmaydı. Yani sadece Diyarbakır ili merkezli bir çalışma değildi. Nedenine gelince öncelikle şunu belirtmem gerekiyor: Ben on beş yıldır alanımda bu bölgeye hizmet veren bir bilim adamıyım. Doğal olarak ìtöre cinayetleriniî mesleki gözlemlerimiz açısından hangi kesimler üzerinde yapmamız gerektiği konusunda bir ön fikrimiz vardı. Buradan hareketle yoğunluklu olarak Kürt, Zaza, Arap ve Alevi köyleri üzerinde çalışma yaptık.

İyi de çalışmaya bölgede yaşayan Türkleri niye dahil etmediniz?

Töre cinayetleri, törelere daha bağlı yaşayan bu kesim içerisinde daha sık görüldüğü için sadece Arap, Alevi, Kürt ve Zaza’lar üzerinde araştırma yaptık.

Bildiğiniz gibi bölgede Ermeni ve Süryani vatandaşlarımız da yaşamakta. Onlar töre cinayetleri konusunda neredeler sizce?

Aslında bu durum bazı kesimlerin çalışmadan dışlanması olayı değil. Maalesef o insanlarımıza ulaşabileceğimiz toplu yerleşim mekanları yoktu. Bu nedenle bu kişilere teker teker ulaşmak güç olacağından çalışmamıza dahil edemedik.

Anketi yaparken herhangi bir problemle karşılaştınız mı? Halkın bu tür olaylara bakışı nedir?

Genellikle konuya karşı son derece ilgililerdi. Ankete katılma konusunda da isteksiz davranmadılar. Hatta bu araştırmanın bölgenin önemli bir problemi olduğunu ve bu konuda araştırma yapmamızın çok anlamlı olduğunu dile getirdiler. Bunun için bize teşekkür ettiler.