BIST 9.892
DOLAR 32,58
EURO 35,00
ALTIN 2.463,43
HABER /  POLİTİKA  /  AK PARTİ

Ergün’den paralel gazetecilere yalanlama...

Bilim, Sanayi ve Teknoloji eski Bakanı Nihat Ergün, ‘4 bakanla aynı kabinede olmam’ dediği ve Başbakan’ın istediği bürokratları görevden almadığı yönündeki iddiaları yalanladı.

Abone ol

Bilim, Sanayi ve Teknoloji eski Bakanı ve AK Parti Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün, Kanal 7’de Başkent Kulisi programında yaptığı açıklamada paralel medyaya mensup gazeteciler tarafından geçtiğimiz günlerde çıkarılan ‘17 Aralık Sıfır Noktası’ adlı kitapta yer alan kendisiyle ilgili bölümlerin gerçeği yansıtmadığını açıkladı.

Ergün, kitapta yer alan ‘Ben bu adamlarla aynı kabinede bulunmam’ ve ‘Yargı kararları olmadan bürokratları görevden almam’ yönünde Başbakan ile aralarında diyalog yaşandığı yönündeki iddiaları yalanladı.

BİZİM BU PARTİDE GÖZYAŞIMIZ VAR

Kırgın olup olmadığı yönündeki sorulara cevap veren Nihat Ergün, “Bilakis bu bizim partimiz, bizim bu partide gözyaşımız var, alın terimiz var, emeğimiz var. Partinin program çalışmalarından tutun da bugüne kadar her iktidar döneminde en zor zamanlarında, en sevinçli zamanlarında bizim partimiz oldu ve olmaya devam edecek” dedi.

Bakanlıktan ayrıldığı için küskünlük duymasının mümkün olmadığının altını çizen Ergün, 5 yıllık bakanlık görevinin ardından bu dönemde sivil hayata hazırlandığını söyledi. “Yani ben zaten Başbakanımıza gidip bize bir zaman tanıyın da, sivil hayata hazırlanalım fikrinde olan bir insandım, bugün de aynı fikirdeyim” diyen Ergün, 3 dönem kuralının gelmesinden de hiçbir sıkıntı duymadığını ifade etti. Yoğun bir milletvekilliği döneminin ardından insanın nefes alması gerektiğini kaydeden Nihat Ergün, siyasetin parlamenter olmayan boyutunun da bulunduğunu, katkı vermeye devam edeceğini hatırlattı.

Bu dönemde ‘Adım Adım Siyaset’ adlı bir kitap kaleme aldığını ve gençlik yıllarından itibaren bakanlık sürecine kadar dolu dolu yaşamış bir insan olarak olaylara bakış açısını anlattığını belirten Ergün, “Ben sadece olayları da anlatmak istemedim kitapta, olayın üzerine bir analiz koymak ve bu analizin üzerine de öneri yapmak gerekiyorsa bu öneriyi yapmak. Bu kitapta mesela kimseye dönük bir eleştiri yoktur. Doğrudan bir şahsı, bir kurumu, bir yapıyı hedef alan bir eleştiri yoktur. Diyelim kitabın son bölümünde 17-25 Aralık hadisesine nasıl bakacağız? Cemaatler-tarikatlar meselesine nasıl bakacağız?

Kriminal boyuttan bakabilirsiniz, ben kriminal boyuttan bakmıyorum, o boyut zaten başka bir alanda yürüyor. Ben olaya başka bir zaviyeden bakıyorum. Bunun için de ülkemiz için bir tehdit var mı bu olayların içinde, bir fırsat var mı? Tehdit nerede var, fırsat nerede var, bunları görmeye çalışıyorum. Ama kitabı okuyanlarla kitabı cımbızlayanlar arasında da fark var” dedi. Kitabın tamamı okunmadan haberler yapıldığını belirten Ergün, kitabın ana fikrini anlamak için tamamının okunması gerektiğini vurguladı.

BAŞBAKANIMIZLA ARAMIZDA ÖYLE BİR DİYALOG YAŞANMADI

Ergün, ‘Özellikle 17-25 Aralık süreci yaşandıktan sonra, o Kabine değişikliği yapıldıktan sonra sizin özellikle bu Gülen Grubu ve paralel yapılanmayla ilgili olarak gelinen yeni noktayı tasvip etmediğiniz, parti içinde buna karşı çıktığınız hatta o dönemin Sayın Başbakan Erdoğan’a itirazlarınızı ilettiğiniz yönünde haberler de çıktı bu süreç içerisinde mesela. Siz burada başka bir noktada mı duruyordunuz, yani partinin temel yaklaşımı ile sizin durduğunuz nokta bir birine zıt noktalar mı?’ yönündeki bir soru üzerine, şunları söyledi:

“Bakın 17 Aralık oldu, ben Bakandım o zaman. 24 Aralık tarihinde Kocaeli Ticaret Odası’nda kapsamlı bir değerlendirme konuşması yaptım. O konudaki değerlendirmelerim son derece nettir, hala da aynı yerdeyim, olaya nasıl bakıyorum, kitaba da bunu koydum. Ama şimdi bakıyorum yeni kitaplar çıkıyor, yeni çıkan kitaplar herhalde bazen Bakanlık değişiminin bir küskünlüğe, bir kırgınlığa yol açtığını düşünerek yazılmış olan kitaplar bunlar ve kendi eksenlerinde yazılmış olan kitaplar. Olsa olsa yöntemiyle yazılmış olan kitaplar. Mesela 17 Aralık olayı Bakanlar Kurulu’nda hiç tartışılmadı. 17 Aralık’tan sonra 26 Aralık’ta görev değişikliği yapıldı, ben Bakanlığı bıraktım. 17 Aralık’la 26 Aralık arasında hiçbir Bakanlar Kurulu toplantısı yapılıp da bu mesele, 17 Aralık meselesi tartışılmadı. Dolayısıyla Başbakanla bizim aramızda veya başka arkadaşlarla aramızda 17 Aralık meselesinin hiçbir müzakeresi yapılmadı. İlgili bakanların hiçbir müzakeresi Başbakanla bizim aramızda yapılmadı. Başbakanla ilgili arkadaşlar konuşmuş olabilirler, ama bizim bir müzakeremiz olmadı. Bizim bir müzakeremiz olmayınca o zaman bütün diyaloglar üretilmiş oluyor, böyle bir müzakere olmadı ki o diyalog gerçekleşmiş olsun. Veya bir başka, aynı kitapta bir başka şey daha var; Başbakan bizi aramış, bakanları, beni de aramış, bakanlığınızdaki şu bürokratları atın demiş. Biz de işte cevap vermişiz karşılığında, ‘Hani hukuki bir şey var mı?’ demişiz, şu var mı demişiz; böyle bir diyalog hiç olmadı ki? O zaman bunları niye üretiyorsunuz? Bütün bu iddialar gerçek dışı. Konjonktürden yararlanmak istiyorsunuz, yani konjonktürün size fayda sağlayacağınızı zannediyorsunuz.”

CEMAATLER KONUSUNDA TAVRIMIZ SON DERECE NET

Nihat Ergün, ‘Paralel yapı mevzuunda siz partinizle aynı paralelde misiniz yani yaklaşım olarak?’ sorusuna karşılık da, şöyle konuştu: “Devletin içerisinde hiçbir şekilde bir paralel yapılanma kabul edilemez, ben buna da temas ettim kitabımda. Yaşadığım olaylar var, yani bir bürokrat değişikliğini yapacağımız zaman, bürokratın bana söylediği şeylerden bir tanesi; ben bunu şeyhime sormam lazım diyor. Yani bir bürokrat şeyhine sorarak kamuda görev yapabilir mi?

Kamudaki görev değişikliği bir bürokratın şeyhinin tasarrufuna bırakılabilir mi veya bir cemaatin liderinin tasarrufuna bırakılabilir mi? Kamudaki insanlar cemaatinin amaçları istikametinde çalışmazlar, devletin amaçları istikametinde çalışırlar. Ve Hükümet programının hayata geçmesi istikametinde çalışırlar. Kamuyu, devleti harekete geçiren güç hükümetlerdir. Hükümetler halktan aldıkları oyla ve Parlamentodan aldıkları güvenoyuyla hükümet programlarını oluştururlar, o program güvenoyu aldıktan sonra bütün kamu görevlilerinin yol haritası hükümet programıdır. Halktan meşruiyet kazanmıştır, Parlamentodan meşruiyet kazanmıştır, valiler, kaymakamlar, genel müdürler, müsteşarlar, herkes o hükümet programındaki hedeflere varmak için çalışır. Hükümeti beğenmeseler bile, Hükümet Partisine çok kızsalar bile, kendi partileri başka olsa bile ya da şu-bu cemaatin tarikatın mensubu olsalar bile tek bir hedefleri olacaktır, hükümet programını hayata geçirmektir. Yoksa bürokrasi çalışmaz, devlet çalışmaz. Kimse burada kendi cemaatinin, kendi tarikatının hedeflerini hayata geçirmek için bir görev yapamaz.

Bizim bu konudaki duruşumuz, tavrımız son derece net. Eğer devletin içerisinde bu tür yapılanmalar meydana gelmişse ve biz bunları ihmal etmişsek, görememişsek, farkında olmadan veya farkında olup da bir şey olmaz bundan diye düşünülmüşse, ama karşımıza da sonunda başka bir manzara çıkmışsa, buna tedbir alınacaktır, buna tedbir alınma konusunda kim farklı düşünebilir ki?”