BIST 10.209
DOLAR 32,36
EURO 34,80
ALTIN 2.401,33
HABER /  POLİTİKA  /  AK PARTİ

Erdoğan'dan ÖTV'ye alkollü savunma

Başbakan Erdoğan partisinin Kızılcahamam kampında konuştu.

Abone ol

Başbakan Erdoğan ÖTV zammını eleştirenlere "Kardeşim sigarayı içmezsin olur biter. Ne olacak? Alkolü biraz daha az tüketirsin olur biter. Ne olacak? Kalkıp da Porsche kullanacağına gel FİAT, Volkswagen kullan ne olacak?'' diye cevap verdi.

Erdoğan'ın gündemine Meclis'te türbana izin veren önergeyi sunan BDP vardı. Erdoğan "Dini Zerdüştlük olan bir anlayışın böyle bir derdi olabilir mi?" diye sorarak bu partiyi hedef aldı.

Başbakan Erdoğan, Kızılcahamam'da AK Parti 18. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nda milletvekillerine hitap etti.

YENİ ANAYASA MUKAVELENİN ÜSTÜNDE OLMALI

''Yeni anayasamız bürokratik ideolojilerin değil milletimizin eseri olacaktır'' diyen Erdoğan, şunları kaydetti:

''Bugünkü ihtiyacımıza ister yeni bir 'kontrat' diyelim, ister yeni bir 'mukavele' diyelim, ister adına 'yeni bir toplumsal sözleşme' diyelim, demokrasimizi geliştiren, özgürlük alanlarını genişleten yeni bir anayasa şart olduğunda herkes hemfikirdir. Biz, 'kontrat' gibi, 'mukavele' gibi, 'sözleşme' gibi kavramların hepsinin sınırlayıcı ve yetersiz olduklarını düşünüyoruz. Zira, millet eliyle yapılacak olan bu anayasa, Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarına kendi ülkelerinde 'ev sahibi' olduklarını hissettiren, vatandaşlık aidiyetlerini perçinleyen bir anayasa olacaktır. Bu anayasa, 'kiracı' ile 'ev sahibi' arasında bir 'mukavele' değil, istisnasız her vatandaşımızın hukukunu güvenceye alan bir 'toplumsal mutabakat metni' olmalıdır.''

YAPACAKSAN YAP GELSİN GİRSİNLER

Meclis'te türbanlı vekillere izin veren önergeyi veren BDP Erdoğan'ın tepkisini çekti. BDP'yi istismarcılıkla suçlayan Erdoğan, hedefindeki partiye işte bu sözlerle yüklendi:

''Son hafta içerisinde bakıyorsunuz bir grup çıkıyor. Hemen pat bir önerge sunuyor, öyle bir derdi yok, öyle bir derdi olsa zaten olması gerekeni de yapar, kaldı ki buna mani bir hal de yok. Madem böyle bir şeyi istiyorsun, yola çık yap, mani bir hal yok. Benim başörtülü kardeşlerimi niye istismar ediyorsun? Yapacaksan yap, gelsin girsinler. Senin böyle bir derdin yok ki. Dini Zerdüştlük olan bir anlayışın böyle bir derdi olabilir mi? Dert istismar, 'Acaba AK Parti'yi köşeye nasıl sıkıştırırız', Geç o işi geç. Siz, bizi köşeye sıkıştıramazsınız. Bu millet kimin ne olduğunu gayet iyi biliyor, bu iş konuşulmaz, bu iş yaşanır, yapılır. Biz bunu yapıyoruz, ama bu ülkeyi lüzumsuz olarak germeye de kimsenin hakkı yok''

VEDA YEMEĞİNE GİDEN GENÇ KIZLARA KURŞUN SIKIYORLAR

Erdoğan sivilleri hedef alan terör örgütü PKK'ya ateş püskürdü. "Demokrasinin yollarına mayın döşeyenlerin kandan beslenmesine izin vermeyeceğiz" diyen Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

"Türkiye'nin ayağına zincir olmak isteyen, genç, kadın, çocuk, hamile, işçi, köylü demeden ocaklar söndüren caniler, sonunda mutlaka ama mutlaka kaybedecekler.  Süreci yeni baştan ele aldık ve yeni açılımlar, ilave tedbirler geliştirdik. Şartlar neyi gerektiriyorsa o yapılıyor, eksik bir şey varsa tamamlanıyor, bundan kimsenin en ufak bir şüphesi olmasın. Terörist, acıyı büyütmek için evine ekmek alan polisime, askerime kurşun sıkıyor. Ve bunu kalleşçe yapıyor, gelip arkadan bunu yapıyor. Acıyı büyütmek için hamile kadına, bir veda yemeğine giden genç kızların yoluna pusu kuruyor, kurşuna diziyor. Zira, o cinayet örgütü, kaos istiyor, aklıselimin kaybolmasını, metanetimizi yitirmemizi istiyor. Herhalde, en çok bunu istiyor. Ama bu büyük millet bu tuzağa evvelallah düşmeyecek."

NESİLLER HEDER OLDU

''Üç kuruş kredi için bu ülkenin geleceğini ipotek etmeyi göze aldıkları halde gittikleri kapılardan eli boş dönmek durumunda kaldılar'' diyen Erdoğan, ülkenin yıllar boyu nasıl tüketildiğini anlattı:

"Bu sözlerimden geçmişe takılıp kalmak gibi yanlış bir sonuç çıkarmayacağınızı biliyorum, ama geçmişi kolayca unutup, millet olarak bize çok ağır bedeller ödetmiş o karanlık yılların muhasebesini hakkıyla yapamazsak, işte o zaman bu film yeniden başa sarabilir, tarih tekerrür edebilir. Ben üniversite, ilkokul yıllarımı unutamam. Tarih tekerrür edebilir ama ibret alırsak işte o zaman tekerrür etmez.''

KARTVİZİTİNDE SİYASETÇİ YAZDIĞI HALDE

AK Parti'nin ''geçmişin günahlarında bir payı, hissesi'' bulunmadığını ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Kartvizitinde siyasetçi yazdığı halde, her sıkıntıya girdiğinde kapı kapı dolaşıp kurtarıcı arayanların, demokrasiyi ona buna peşkeş çekme alışkanlığında olanların bizim aramızda yeri yoktur, olmayacaktır. Bu ülkenin menfaatlerini, kendi kısır siyasi hesaplarının önüne koyamayanların AK Parti'de yeri yoktur, olmayacaktır."

ERDOĞAN HANGİ KONU İÇİN AB'NİN NAMUS MESELESİ OLDU DEDİ? SONRAKİ SAYFADA

[PAGE]

DÖKÜLÜYORLAR

Avrupa Birliği için "Her şeyleri dökülüyor" diyen Erdoğan, ekonomi alanında AB ile Türkiye'yi kıyasladı:

"Avrupa Birliği Merkez Bankası onlara para yetiştirmeye çalışıyor, karşılıksız para basıyor, ama Türkiye onlarla ayakta durmuyor, kendisi milletiyle ayakta. Kredi derecelendirme kuruluşları her gün notunu yükseltiyor. Biz, hele bir şu müktesebata uyum sürecini tamamlayalım gerisini o zaman da zaten konuşuruz, konuşacağız. "

BOLİVYA'YA VAR TÜRKİYE'YE VİZE YOK

Çarşamba günü yayımlanan İlerleme Raporu'nun AB'nin akıl tutulması yaşadığını gösterdiğini savunan Erdoğan, sözü Türkiye'ye vize verilmemesine getirdi:

''Şunu da herkesin bilmesi gerekir ki her konuda olduğu gibi vize meselesinin de Türkiye için bir lütuf olmadığını hatırlatmak istiyorum. Türkiye, vize konusunda bir lütuf beklentisinde değildir, sadece hakkı olanı talep ediyor. Hakkımızı alana kadar da bu mücadelemize devam edeceğiz. Brezilya'nın, Bolivya'nın AB ile ne alakası var, sen gel buralara Schengen Vizesi ver, Türkiye'ye vermekten kaçın. Bunlar kendilerine göre orta sahada top çevirmeye çalışıyorlar.''

KIBRIS AB İÇİN NAMUS MESELESİDİR

''Hiç kimse Ada'nın ortak malı ve ortak zenginlikleri üzerinde tek taraflı hak iddia edemez'' diyen Erdoğan, şöyle konuştu:

''Hak iddia eden ve hatta bu doğrultuda tek taraflı çabalara girişen olursa da Türkiye'den bunun karşılığını misliyle görür. Kıbrıs bizim milli davamız. Başından beri 'kazan-kazan' ilkesinin hayata geçirilmesini biz savunduk. Ama sürekli çözümden kaçan ve işi yokuşa süren ise Rumlar oldu. Buna rağmen AB üyeliği ile ödüllendirilen de yine Rumlar oldu.

Özellikle Avrupa Birliği'ne sesleniyorum: Hiç rahatsız olmasınlar, çünkü bu bizim hakkımız. Bu sorun artık AB için bir namus meselesidir, bunu böyle ele almak durumundadırlar. AB, ya 2004 yılında yaptığı tarihi hatadan geri dönerek, 26 Nisan 2004 tarihli Konsey kararını uygulayacak ve KKTC ile ticaretin önünü açacak ya da Rum kesimini şımartmaya devam ederek, ömür boyu bu kara lekeyle yaşamak zorunda kalacak.

RUMLARIN DÖNEMİNDE DÖNEM BAŞKANLIĞI YOK HÜKMÜNDE

Şunu da tekrarlamakta fayda görüyorum: Bizim arzumuz 2012 yılının ikinci yarısında Birleşik Kıbrıs Devleti'nin AB Dönem Başkanlığı'nı üstlenmesidir. Aksi takdirde tek taraflı olarak Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin üstleneceği bir Dönem Başkanlığı'nda, bizim için yok hükmünde olan bir sözde ülkeyle aynı masaya oturmayız, oturmayacağız.

HALKIN GÜCÜNE KARŞI KİMSE DİRENEMEZ

Halkın gücü karşısında direnebilecek hiçbir siyasetin, hiçbir politikanın, dış politika anlayışlarında yer almadığına ve almayacağına işaret eden Erdoğan, şunları kaydetti:

''Halka rağmen hiçbir siyaset meşru sayılamaz. Bunu söylediğimiz için ve bu mesajı dünyaya duyurduğumuz için bizi eleştirenler bilmelidir ki Türkiye'nin tarihine, zenginliklerine, imkan ve kabiliyetlerine büyük haksızlık ediyorlar. Bugün ülkesine karşı bu haksızlığı yapanlara fildişi kulelerin değil, bölgemizdeki yüz milyonların sesine kulak vermelerini tavsiye ediyorum.

Şam'ın sokaklarında, Beyrut'un caddelerinde, Tahrir Meydanı'nda, Üsküp'te, Astana'da, Brüksel'de, Washington'da yankılanan Türkiye'nin sesine kulak tıkamak onlara hiçbir şey kazandırmaz. Biz asla bir kahramanlık peşinde değiliz. Hiçbir gizli gündemin takipçisi de değiliz. Zira biz aklımız kadar gönlümüzle, hesabımız kadar hayallerimizle hareket eden bir kadroyuz. Yegane ve samimi arzumuz, adaletin sömürüye, barışın savaşa, özgürlüklerin zulme karşı galip geldiği, huzur ve sevgi dolu bir dünya idealine hep birlikte kavuşmaktır.''

ROL BELİRLEYEN ÜLKE

''Artık Türkiye rol biçilen değil, rol belirleyen bir aktördür. Artık Türkiye alan el değil, veren eldir'' diyen Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

''Dün 70 sente muhtaç olan bir Türkiye'ydik, bugün dünyanın dört bir tarafına kalkınma yardımlarında bulunan, sadece Somali halkı için, halkına çağrıyı yaptığı zaman kamu, STK hep birlikte kasalara 300 milyon dolar bağış toplayabilen bir ülke haline geldik. Allah'a hamdolsun. 30 milyon dolar ayni yardım gönderen bir ülke haline geldik. İnşallah devamı gelecek. İş adamlarımızla, sivil toplum kuruluşlarımızla hayır kuruluşlarımızla dünyanın her köşesine yardım elini uzatan mesafe tanımaksızın nerede bir yardıma muhtaç varsa oraya ilk giden ülkeyiz artık.''

ERDOĞAN'IN EKONOMİYLE İLGİLİ AÇIKLADIĞI ÇARPICI RAKAMLAR NEYDİ? SONRAKİ SAYFADA

[PAGE]

Bunların gelişmiş ülkelerin orta vadede hayal bile edemeyeceği oranlar olduğunu ifade eden Erdoğan, Batılı ülkelerin kamu bütçe açıklarından örnekler verdi:

''Bugün İngiltere'nin kamu bütçe açığı yüzde 10,4. Biz neredeyiz, onlar nerede? ABD'nin yüzde 10,2, Japonya'nın yüzde 9,2, Fransa'nın yüzde 7 seviyesindedir. Biz bu oranı yüzde 1 seviyesine indirmekten söz ediyoruz ki bu tablo aradaki farkı bariz biçimde ortaya koyuyor."

NASIL SOYDULAR GÖRÜYORSUNUZ DEĞİL Mİ?

2002 yılında görevi devraldıklarında hazinenin ortalama yüzde 62,7 faiz oranıyla borçlanabildiğini hatırlatan Erdoğan, sağlanılan istikrar ve güven ortamı sayesinde 2010 yılında hazinenin borçlanma faizinin yüzde 8,1'e düştüğünü söyledi. Erdoğan, ''Bu ülkeyi nasıl soydular görüyorsunuz değil mi? Yüzde 63 nerede, yüzde 8 nerede?" diye sordu.

GEREĞİNİ YAPARIZ

Türkiye'nin dünyada en sağlam makro ekonomik temellere sahip ülkelerden birisi olduğunu ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:

''Dünya ekonomisinde kırılganlıklar ve belirsizlik ortamı, en azından bir süre daha devam edecek gibi görünüyor. Bu olumsuzlukların, küresel sisteme entegre olmuş ülkemiz piyasalarına kısa vadeli yansımalarının olması doğaldır, olabilir. Ama sakın bunlardan endişe etmeyin, biz güçlüyüz, çünkü yere sağlam basıyoruz. Ama televizyon ekranlarında da birilerinin böyle hayali atıp tutmalarına kulak asmayın, çünkü onların Türkiye'de ne olduğundan haberleri yok. Sadece onlar kitap kapaklarının arasında kalmış düşüncelerdir. Ülke dışında yaşananların orta ve uzun vadede Türkiye ekonomisine kalıcı, olumsuz bir etkisi olmayacaktır. Ekonomimiz sağlam temeller üzerindedir. Tüm kurumlarımızla gerekli tedbirleri alacak güçte ve kararlılıktayız, ama piyasaları provoke etmek isteyenler olursa onlar da bilsinler ki karşılarında biz olacağız. Ne gerekirse onu yaparız.

Şu anda inşaat sektöründe buna benzer bazı şeyler var. Bugüne kadar bakanım söyledim, şimdi de ben söylüyorum. Eğer bu böyle devam ederse bilesiniz ki karşınızda bizi bulacaksınız. Çünkü bizim için inşaat sektörü önemlidir, inşaat sektöründe kalkıp da piyasaları bu şekilde etkileme yoluna gitmek haddinize değildir, gereğini yaparız.''

FELLİK FELLLİK DOLAŞTIK BURALARA GELDİK

'Ama dünyayı, 2002 Kasımından önce dediğimiz gibi 'fellik fellik dolaşacağız' dedik ve buralara geldik'' diyen Başbakan Erdoğan, gelecek dönemde de bu yoğun dış politika gündeminin devam edeceğini söyledi. Türkiye'nin borçlu olduğuna yönelik eleştiriler yapıldığını da anlatan Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

''Şu anda gelişmiş ülkeler brüt kamu borç stokunu veriyorum sizlere; 2010 yılı sonu, dünyada en borçlu ülke, gayrisafi yurt hasılasına oranladığımızda neresi biliyor musunuz? ilk sırada Japonya var, yüzde 220. İkinci sırada Yunanistan. Yüzde 142. 3. sırada İtalya, yüzde 119. 4. sırada Belçika yüzde 96. İrlanda 5. sırada, ABD yüzde 94. Portekiz yüzde 93. İlk 7 böyle.

Geliyoruz avro bölgesine. Avro bölgesi yüzde 85 ile geliyor onun arkasında Kanada yüzde 84, Almanya yüzde 83, Fransa yüzde 82, Macaristan yüzde 80, İngiltere yüzde 80, Avusturya yüzde 72, Malta yüzde 68, Hollanda yüzde 63, Güney Kıbrıs yüzde 61, İspanya yüzde 60, Polonya yüzde 55, Finlandiya yüzde 48, Letonya yüzde 45, Danimarka yüzde 44, Türkiye yüzde 42. Biz kaçıncı sıradayız dünyada, şu anda 22. sıradayız. Gelişmiş, gelişmekte olan ve AB üyesi ülkeler. Ve tabii bütün bunlarla beraber hangi yüzle kalkıp da 'Türkiye'yi, şöyledir böyledir' diye eleştirmeye kalkıyorlar anlamak mümkün değil.''

ÖTV ZAMMINA GELEN ELEŞTİRİLERE KARŞI ERDOĞAN NELER SÖYLEDİ? SONRAKİ SAYFADA

[PAGE]

ELİNE DİLİNE DURSUN

''Şu anda ekranları başında bizi izleyen milletime sesleniyorum, medyanın yönetici kadrolarına da sesleniyorum. Ben açık konuşurum. Öyle kelimeleri pek sağa sola kaydırmayı da sevmem. Tabii kendi arkadaşlarım da bundan gücenmeyecekler'' diyen Erdoğan, şöyle konuştu:

''Şimdi biz, bu ara bazı ürünlere zam yaptık. Alkol, tütün, lüks araçlar vesaire. Tabii hemen başladılar. 'Milletvekilleri kendi maaşlarına baksın'. Kim yapıyor bu işi? Medya yapıyor. Eline diline dursun. Şu bizim 9 yıllık sürecimizde, biz milletvekillerine, değerli arkadaşlarım zam yapmadık. Hani geçmiş dönemlerdeki gibi yapmadık, sadece en düşük memur ne alıyorsa zam noktasında, milletvekili onu aldı. Böyle ekstra bazı oyunlar oynayalım vesaire bu tür şeyler yapmadık.

Ne diyor biliyor musunuz? 'Her milletvekillinin altına araba veriyormuşuz'. Bir televizyon kanalında bizzat dinledim. Ondan sonra 'benzinlerini, uçak paralarını filan veriyor' diyor. Bu terbiyesizliktir, bu terbiyesizliktir.''

BU NASIL TERBİYESİZLİK

İktidara geldiklerinde, milletvekillerinin bütün lojmanlarını sattıklarını anımsatan Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

''Bu nasıl terbiyesizlik. Kalk bunu söylesene. Bu milletvekilleri lojmanlar satıldığı zaman kalkıp da en ufak ses çıkarmadılar. Bunu, bu parlamento yaptı, AK Parti Hükümeti ile yaptı. Niye bunu konuşmuyorsun, niye bunu dillendirmiyorsun?  Şu anda benim milletvekillerimin çoğu kirada oturuyor. Bunu niye konuşmuyorsun? Ayıptır yahu. Yani böyle milleti tahrik etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Milletvekilleri, zannediyor ki, el bebek gül bebek çalışıyor. 'Ee olmasın efendim' diyor. Tamam da birileri bu işi götürecek. Bu bir aşk meselesi, dertli olmak meselesi.

Hele hele Anadolu milletvekilleri, Anadolu'dan gelen misafirlerini ağırlamak zorundadır. Ağırlamadığı zaman Aynen o televizyon spikeri gibi ne derler biliyor musunuz? 'Bak milletvekili oldu bizi kabul etmedi, bizi ağırlamıyor, yemek yedirmiyor, çay içirmiyor, otelde konaklama sağlamıyor' derler. Hemen bunu söylerler. Bunlar yaşadıklarımız.

Ama onun bundan haberi var mı? Bunu duymaz. Ayıptır yahu. Yani milletin temsilcisini, milletle nasıl ayırıyorlar, bunun oyunlarını oynuyorlar.''

SİGARAYI İÇME ALKOLÜ AZ TÜKET

Erdoğan, şöyle devam etti:

''Kardeşim sigarayı içmezsin olur biter. Ne olacak? Alkolü biraz daha az tüketirsin olur biter. Ne olacak? Kalkıp da Porsche kullanacağına, lüks 2000 CC'nin üzerinde kullanacağına gel FİAT, Volkswagen kullan ne olacak? Bunları kullan, biraz daha düşür harcamayı. Bunu düşürdüğün zaman olur biter. Ve ülkenin cari açık sorunu var. Eğer biz burada işe dikkat etmezsek hani Rahmetli Özal'ın 'kemer sıkma' dediği olay, işi sıkı tutmazsak biz de Yunanistan'ın durumuna mı düşelim? Biz eşeği sağlam kazığa bağlayacağız kardeşim. Ondan sonra da Allah'a emanet. Çünkü biz, ayağa kalkan bir ülkeyiz şu anda.''

Eğitim ve sağlık alanındaki gelişmelere dikkati çeken Erdoğan, şunları söyledi:

''Sana okullarında kitaplarını ücretsiz dağıtan bir hükümet var mı, devlet var mı? Var. Her üniversite öğrencisine istisnasız, burs veya kredi veren bir AK Parti iktidarı var mı? Daha önce var mıydı? Yok. 160 bin derslik nasıl yapıldı? Bu tedbirlerle yapıldı. Hastanelere de bizim yaptığımız sübvansiyondan haberin var mı beyefendi? Yok. Onların haberi yok tabii.

 Şu anda tarihi bir devrim yaşıyoruz sağlıkta. Niye? 'Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi' dedik. Ve adeta devleti feda edecek anlayışla yatırımlar yapıyoruz sağlıkta. Niye? Benim vatandaşım rahatsız olduğunda, her yere tedavi için bir yere ulaşabilsin. Bunlar nasıl oluyor acaba? İşte böyle oluyor.''