BIST 9.998
DOLAR 32,40
EURO 34,88
ALTIN 2.408,40
HABER /  POLİTİKA  /  CHP

En çok yalan söyleyenler mi iktidarda?

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun Belçika'da Türklere sorduğu "Niye sağ partilere oy veriliyor" sorusu tartışılıyor.

Abone ol

Oktay Sağlam
İNTERNETHABER.COM- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bugüne kadar halkın "en çok yalan söyleyenlere" oy verdiğini iddia etmesi doğru mu?

İki gün önce Brüksel'de Belçikalı Türklerlerle sohbetinde CHP lideri, "Burada çoğunuz kendi çıkarınıza da olsa sol, sosyal demokrat partilere oy veriyorsunuz, Türkiye'de niye sağ partilere oy veriliyor" diye sormuştu.

"CHP neden iktidar olamıyor" sorusu yeni değil elbette. Tartışma çok eskilere uzanıyor. Çok partili sisteme geçildiğinden bu yana ana muhalefet ya da koalisyon ortağı olabildiler. Peki bu durum CHP'nin makus talihi mi?

CHP SOSYAL DEMOKRAT PARTİ Mİ?

Avrupa'daki sosyal demokrasi işçi sınıfı içinden gelen bir hareket olarak görülürken, Türkiye'deki karşılığı olan CHP, daha ziyade "cumhuriyetin sigortası", "askerle içli dışlı elit kadrolar" olarak nitelendirildi. CHP'liler bu durumu kabul etmese de algı bu yönde. Cumhuriyeti kuranların asker kökenli veya İttihat ve Terakki partisinin uzantılarından olması, partiyi farklı bir kulvara sokanların en büyük gerekçesi olarak gösteriliyor.

CHP GÜNCELLENMELİ ÖNERİSİ

1960'yı yılları kasıp kavuran işçi hareketlerinden çok da etkilenmedi CHP. Toplumsal hareketlerin nabzından ziyade iktidarın nasıl devrileceği üzerine "ince hesaplar" peşinde koşmakla itham edildi.swoboda.jpg

SWOBODA İLE TARTIŞMA

Bülent Ecevit'in 70'li yıllarda "zamanının ruhuna" uygun yeni söylemi haricinde CHP mevcut pozisyonunu korudu. Değişmedi daha moda deyimle parti, kendisini "güncellemedi". AP Sosyalist lider Swoboda'nın Kılıçdaroğlu'nu eleştirirken, söylediği  "Partiyi 21. yüzyıla taşımalı" ifadesi tam da bu tespitlerin karşılığı aslında.

Baykal'ın koltuğunu oturan Kılıçdaroğlu'nun arkasına aldığı rüzgarın çabuk dindiği anketlere yansıdı. "Yeni CHP" söylemiyle iktidardan bıkan seçmenler için "taze kan", ezilen halk için "kurtarıcı" olarak sahneye sunulmuştu oysa... Aradan geçen 3 yılda yaşananlar yerini soru işaretlerine bıraktı. İşte bazı örnekler Kılıçdaroğlu karşıtları için önemli birer veri konumunda.

"BENİM ADIM KEMAL PARAYI BULURUM"

Aralık 2010'da CHP'nin 15. Olağünüstü Kurultayı'nda konuşma yapan Kılıçdaroğlu, şunları söylüyordu:

"Sayın Başbakan diyor ki 'ÖTV'yi kaldıracağız diyorsun ama parayı nereden bulacaksınız?' Buradan sesleniyorum, kulağı iyi duysun diye. Benim adım Recep Tayyip Erdoğan değil. Benim adım Kemal Kılıçdaroğlu. Parayı bulacağım diyorsam parayı bulurum". Empati yaparak karşı bir soru CHP liderine sorulabilir. Kılıçdaroğlu'nun dert yandığı gurbetçiler Avrupalı liderlerin "Benim adım Merkel ben parayı bulurum" gibisinden bir vaatle karşılaştı mı?

91 MİLYAR TL MALİYET

Ekonomi adına CHP'nin projeleri de sorgulandı. Bir dönem seçim meydanlarında siyasilerin vaat geleneğini devam ettiren Kıılçdaroğlu, ekonomi çevrelerinin eleştiri oklarına hedef olmuştu. Farklı bir söylem bekleyen seçmen, "Kim veriyorsa beş fazlası benden" türünden sözlerle hayal kırıklığına uğradı. Ekonomi yazarlarına göre o vaatlerin maliyeti 91 milyar TL olarak hesaplandı. Sadece emekliler için minimum 26 milyar 23 milyon 6 bin 485 liralık bir ek kaynak gerekiyor. Kaynakların nasıl bulunacağının izahı da iş dünyasını tatmin etmediği yazıldı, çizildi.

DİNİ HASSASİYETLER

Yine 2011 nisanında CHP'nin seçim beyannamesini açıkladığı basın toplantısını Cuma namazına denk getirmesi tartışılmıştı. Eleştiriler üzerine CHP Genel Başkan Yardımcısı Hurşit Güneş, "Cumayı kaza etsinler" demiş, hatasını anladıktan sonra da, "Biliyorum, cuma namazının kazası yok ama yine de kaza etsinler" ifadelerini kullanmıştı. Dindar seçmenle barıştığı söylenen CHP'nin aslında pek de değişmediği şeklinde yorumlanmıştı.

İSRAİL'İN ÖZRÜ

1 Eylül 2011'de BM'nin sızdırdığı İsrail lehine hazırlanan Mavi Marmara raporu sonrası Kılıçdaroğlu şunları söylüyordu:

"BM Raporu Gazze'ye uygulanan ambargoyu hukukileştirmiş ve meşrulaştırmıştır. İsrail bundan sonra Türkiye'den özür de dilese, tazminat da ödese bu gerçek değişmeyecektir. İsrail alacağını almıştır."

Yaklışık 3 yıl sonra İsrail Türkiye'nin üç şartını kabul ettiğini belirtip özür diledi. Ancak Ortadoğu ve İsrail tarihine bakıldığında BM'nin ne dediği değil, İsrail'in ne dediğinin önemli olduğu su götürmez bir gerçek.

İSRAİL VE BM

İsrail hiçbir uluslararası sözleşmeye imza atmayan, dünyanın önde gelen nükleer silah üreticisi İsrail’in en büyük iki koruyucusu durumunda. İsrail, BM’nin en çok aleyhte karar verdiği ülke olmasına rağmen, bu kararların hepsini reddetti.

İsrail, 1967 yılında alınan 242 sayılı ve 1973 yılında alınan ve halen yürürlükte olan 338 sayılı BM kararlarına da uymuyor. Bu kararlar, İsrail’in Filistin ve Suriye’den işgal ettiği toprakları tamamen terk etmesini ve 1967 sınırlarına dönmesini öngörüyor. Dolayısıyla pratikte BM'nin ne karar aldığının hiç bir önemi yok.