BIST 10.083
DOLAR 32,39
EURO 34,70
ALTIN 2.421,69
HABER /  GÜNCEL

Ecevit Kıbrıs harekatını anlatıyor

Harekat döneminde hükümet ortağı olan Erbakan'ın tavrından da bahseden Ecevit, o gece yaşananları şöyle anlatıyor:

Abone ol

SAAT 05.00 REST VE ATEŞ 

İngilizler’in tuvalet bahanesi

Kıbrıs Barış Harekatı nasıl gerçekleştirildi? Hangi olay üzerine askeri müdahaleye karar verdiniz?

15 Temmuz 1974 yılında Rumlar Ada’da darbe yaptılar. Bu haber bana, haşhaş bölgesine giderken ulaştırıldı. Afyon ve Denizli’ye gidecektim. Denizli’ye gitmeden tekrar Ankara’ya döndüm, Bakanlar Kurulu’nu topladım. Londra’ya gitme konusunda hemfikirdik. Davet bile beklemeden ‘şu tarihte geliyoruz’ dedim. 15 Temmuz gecesi Başbakanlık’ta Milli Güvenlik Kurulu toplantısı yaptık. Harekâta karar verilmişti.

Ama bunu açıklamadık. İngiltere ile görüşmeye karar verdik. İngiltere ile 2 garantör devlet olarak görüşeceğiz. Ben davet beklemeden 17 Temmuz’da Londra’ya gittim. Başbakan Harold Wilson ve Dışişleri Bakanı James Callaghan ile görüştüm. Bizi yemeğe alıkoydular.

Masada etraflı bir konuşma yapılıyordu. Ada’daki darbe konuşuluyordu. Ama Başbakan Wilson ikide bir sofradan ayrılıyor, “Tuvalete gidiyorum” diyordu. Meğer Amerikalılar arıyormuş. Amerikalılar da toplantıya katılmak istiyorlarmış.

İngiliz ve ABD’lilere renk vermedim

Ben ise ABD’lileri yakın müttefik olarak gördüğümüzü ancak garantör devlet olmadıklarını savundum. ABD Dışişleri Bakanı Kissinger ile telefonla görüştüm. Bana bir temsilcisini, Sisco’yu Londra’ya gönderip gönderemeyeceğini sordu. Kabul ettik ve Sisco Lond ra’ya geldi. Sisco ile İngiltere’deki Türk Büyükelçiliği’nde buluştuk. Amerikalılar bizim bir şey yapacağımızdan korkuyorlar ve bizi caydırmaya çalışıyorlardı. Sisco da cin gibi bir adam. Ben renk vermemeye çalıştım askeri müdahale konusunda.

Sisco da bana, “Ben Atina’ya gideyim, belki bir çözüm buluruz” dedi. İngiltere’nin de bize savunma araçları konusunda da sözü vardı. Bu arada tabii ki görüşmeler uzadı. Ara verdik. Ben de zihin yorgunluğunu atmak için Londra’daki Kitapçılar Caddesi’ne gittim. O arada Türk görünümlü birkaç genç yanıma geldi ve “Siz Bülent Ecevit değil misiniz? Tek umudumuz sizsiniz” dediler. Londra’da okuyan Kıbrıslı Türk gençleriymiş.
ABD’li Sisco’yu şok eden sözler

Bu arada siz harekâta karar verdiniz ama bundan diğer ülkelerin haberi yok, değil mi?

Hayır, bunu kimse bilmiyor. Ben Londra’dayken harekâta karar verilmişti. Onlar bizi bir askeri harekâttan vazgeçirmeye, caydırmaya çalışıyorlardı.

Sisco da Ankara’ya gelmek istediğini söyledi. Ben de kendisine, “Ziyaretiniz cumadan önce gerçekleşsin. Ankara’da bulunmanız kuşku yaratır” dedim. Ben tekrar Ankara’ya döndüm. Sisco da geceyarısı geldi. Atina’dan gelmiş ve bizi iknaya çalışıyordu. Sabahın beşine kadar konuştuk. “Bu görüşmeyi daha fazla uzatmayalım. Siz bundan 10 yıl önce bize baskı yaptınız ve biz buna uymak zorunda kaldık. Bundan sonra sizi dinlemiyoruz” dedim.

Şaşırdı, “Yani ne yapacaksınız? Müdahale mi edeceksiniz?” diye sordu. “Elbette” dedim. “Askeri harekat ne zaman?” diye sordu. Saatime baktım ve “Şu saatte başlamış olması lazım” dedim.

“Şimdi ben ne diyeceğim gazetecilere?” diye sordu. “Siz şimdi uçakları da kaldırmazsınız” dedi. “Gitseniz daha iyi olur” dedim. “Gazetecilere ne diyeyim?” diye üsteleyince, “Siz merak etmeyin, bu sorunu çözerim” dedim. O da bana, “Siz bunu başarırsanız sizi Beyaz Saray’a Basın Sözcüsü olarak öneririm” dedi. Ben de, “Merak etmeyin, size bir şey sordurmayacağız” dedim.

Kendisini geçirdim ve gazeteciler bir şey sormadılar. Çünkü ben daha önce Esat’taki dairemdem çıkarken gazetecilere, “lütfen bana bugün bir şey sormayın” demiştim. Bu sözlerimi not aldıklarını görünce, bunları bile yazmamalarını rica etmiştim. Dolayısıyla gazeteciler o gün bana da, Sisco’ya da bir şey sormadılar.

Askeri istihbarat yeterli değildi

Bir de o dönemde Kocatepe zırhlısı yanlışlıkla batırıldı. Rahmetli Komutan Güven Erkaya’nın kitabında şöyle bir ifade var: “Sayın Ecevit bize yanlış emir verdi”...

Yok öyle bir şey. Yanlış, olur mu öyle şey?

Siz ‘karşı taraf ateş açmadan sakın ateş açmayın’ demişsiniz.

Şimdi biz harekât kararını verdik. O sırada Temmuz ayı ve Kıbrıs büyük, önemli bir turizm merkezi. Yabancı turistlerle dolu... Batı Avrupa ülkelerinden, başka ülkelerden gelen Amerikan turistlerle dolu. Onun için ben uyardım, ‘mecbur kalmadan ateş etmeyin, orada seçemezsiniz yabancılar mı Rumlar mı’ diye. ‘Biz uyarılarımızı yapalım. Ancak bizim uyarılarımıza rağmen onlardan ateş gelirse o zaman karşılık verin’ dedim. Bunu yapmasaydık felaket olurdu.

Kocatepe zırhlısının Türk güçleri tarafından yanlışlıkla batışı ile ilgili olay nasıldı?

Bu bir İstihbarat eksikliğiydi. O harekâtta beni en çok rahatsız eden şey, askeri istihbaratımızın yeterli olmamasıydı.

Erbakan, ‘asalım keselim’ diyordu

O dönemde hükümet ortağınız MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan’dı. Çatışmaya düştünüz mü? Hükümetin ömrü de uzun olmamıştı.

İki nedeni vardı. Bir, Af Yasası konusunda anlaşamadık, koalisyonumuz devam ediyordu... İkincisi de Kıbrıs konusuyla ilgili olarak anlaşmazlığa düştük.

Askeri müdahale edilmesini istemiyor muydu?

İstiyordu ama o her tarafı ‘asalım keselim’ havasındaydı. Ben, ‘ölçüyü kaçırırsak bütün dünyayı karşımıza alırız, ama ölçü içinde yapmamız gerekir’ diyordum.

Erbakan somut olarak ne yapılmasını öneriyordu?

Aslında ciddi bir şey söylemiyordu, ‘biraz daha sert davranalım’ gibi... Somut bir şey yoktu. Fakat daha radikal izlenim vermek istiyordu. Ben de bunu hoş görüyordum. Hakkıdır.

Ada’nın tamamını mı alalım diyordu?

Tam hatırlayamıyorum ama daha radikal görüntü vermek istiyordu. Ben de onu yadırgamıyordum.

Harekâtın simgesi haline gelen “Ayşe Tatile Çıksın” parolasının mucidi kim?

Mucidi, dönemin Dışişleri Bakanı Turan Güneş ve ben. Bu şifreyi kimse bilmiyordu. Yalnızca ben ve Sayın Güneş. Bu şifreyi en yakınlarımız bile bilmiyordu.

Sayın Erbakan?

Hayır o da bilmiyordu?

Sabaha kadar Allah’a dua ettik

Harekât gecesi hiç uyumadınız değil mi? O geceden bir anınız var mı?

O gece çok kötüydü. O dönemde iki askeri birlik vardı Kıbrıs’ta. Rumlar’ın 950 kişilik, bizim de 690 kişilik birliğimiz vardı. Şimdi biz Girne’den harekete geçtik.

Fakat tabii arada dağlar vardı. Lefkoşe’ye ulaşmak çok zordu ama ulaşmaya mecburduk. O sırada Lefkoşe yakınındaki 690 kişilik Türk birliği çok güç durumda kaldı, çünkü kendi başına kalmıştı. Biz yetişemiyorduk. Ben çok kaygılıydım. Hep dua ediyorduk Allah’a, ‘başlarına bir şey gelmesin’ diye.

Sabaha kadar bekledik. Sabah aydınlığı ile birlikte yardımlarına koşmamız kolay oldu. Onun için Annan Planı’nda askeri birlik sayısı konusunda bugün de aynı rakamları vermeleri, son derece yakışıksız bir şey. 950 kişilik onların, bizim 650 kişilik askeri birliğimiz olacak.

Üstelik bunlar her istediği yere gidemeyecek. Yine aynı şeyleri getirmek istiyorlar. Oysa bunun başımıza neler getirdiği görülmüştür.

Denktaş haberdardı zamanını bilmiyordu.

Sayın Rauf Denktaş’la harekât döneminde bir diyaloğunuz oldu mu?
Tabii ki oldu. Sıkı bir diyalog vardı.

Harekâtın olduğu zaman Sayın Denktaş ne yapıyordu?

Harekâta geçildiğine yönelik haber veremiyorduk ama ‘merak etmeyin, kaygı duymayın, gerekeni yapacağız, yaparız’ diye telkinde bulundum. Arıyorduk, kaygılanmamasını ama bir şey de sezdirmemesini söylüyorduk.

O da zaten öyle davranıyordu. ‘Bizim dışımızda bir olaydır’ diye kendi halkını yatıştırmaya çalışıyordu.

Müdahaleyi engelleyemedi

Kapatılan MSP ile koalisyon hükümeti kuran Ecevit’in, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Kissinger ile yaptığı görüşmelerin ağırlık konusunu, Kıbrıs oluşturdu. Kissinger, Türkiye’nin Ada’ya müdahale etmemesi için sık sık Ecevit’i ararken, yardımcısı Sisco’yu da Türkiye’ye gönderdi.