BIST 10.644
DOLAR 32,20
EURO 35,01
ALTIN 2.500,70
HABER /  GÜNCEL  /  YEREL

Dersim'in kayıp kızları Dersim'de buluştu

Dersim katliamı sırasında ailelerinden alınarak evlatlık verilen kızların öyküsünü anlatan "İki Tutam Saç: Dersim'in Kayıp Kızları" belgeselinin gösterime girdi.

Abone ol

Yönetmen Nezahat Gündoğan ve eşi yapımcı Kazım Gündoğan tarafından hazırlanan belgeselin İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Salonu'ndaki gösterimine, yönetmen Nezahat Gündoğan, eşi Kazım Gündoğan, gazeteci Yavuz Semerci, öldürülen gazeteci Hrant Dink'in eşi Rakel Dink, Belediye Başkanı Edibe Şahin, Tunceli Sanayi ve Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Cengiz, gazeteciler, 1938 yılındaki olaylar sırasında evlatlık verilenlerin yakınları ile çok sayıda davetli katıldı.

Tunceli Belediyesi'nin ev sahipliğinde, Sanayi ve Ticaret Odası ile ESP İl Teşkilatı'nın desteğiyle yapılan gösterimin açılış konuşmasını yapan Belediye Başkanı Edibe Şahin, "Ülkelerin tarihlerinde savaşlar büyük yer tutar. Savaş ve katliamlarda kadınlar sadece öldürülmezler. Dersim katliamında kız çocukları ailelerinin yanlarından koparıldı.

Bunlar eğitilmek adına yapıldı. Sanki cahillik başka bir dille eğitimle giderilirmiş gibi" dedi.

Dersim'in tarihinin acılarla dolu olduğunu ifade eden Şahin, "Bu tarihsel gerçeklikler uzun yıllar saklandı. Bazen ağıtlarda, bazen bir ateşin etrafında fısıltıyla karışık anlatıldı. Bütün bunlar yüzünden tarihimizi tam olarak bilme olanağına sahip değiliz.

Ama bizler artık tarihimizi fısıltıyla anlatmak istemiyoruz. Saklı, gizli olan her şey kullanılmaya müsaittir. Tarihimizin gizli öyküler olarak kalmasını istemiyoruz. Devletin bunlarla yüzleşmesini istiyoruz" diye konuştu. Şahin, halasının da Dersim'in kayıp kızlarından olduğunu söyledi.

Şahin'in konuşmasının ardından belgeselin gösterimi gerçekleştirildi. Gösterimin ardından konukları tek tek sahneye çağıran yapımcı Kazım Gündoğan, "İnsanların ortak acıları var. Dünyanın pek çok yerinde benzer acılar yaşandı ve yaşanmakta. Baktığımızda toplumların kendi acılarıyla yüzleştiğine tanık oluyoruz.

Ancak Dersim, 70 yıldır yok sayılan, yasaklanan, dünyada eşi az görülür katliamlardan biri. Hala yok sayılıyor, hala gün yüzüne çıkarılmadı. Biz belki bu sürecin tartışılmasında, konuşulmasında küçük de olsa bir mum yaktık. Bu alacakaranlıkta bir mum olabildiysek bundan gurur duyuyoruz. Bu bir başlangıç. Bir sürecin önünü açmak, tartışmak, meşru hale getirelim istedik" dedi.

Yönetmen Nezahat Gündoğan ise, "Dersim yok sayılan, karanlıkta tutulan, konuşulmayan, konuşturulmayan tarihsel bir süreçti. Fısıltıyla anlatılıyordu. En azından bugün yüksek sesle konuşulmaya başlandı. Başka halkların ortak acılarıyla birleşti. Bizler, yaşanmış öyküler ve tanıklıklar üzerinden bu çalışmayı hazırladık. Aklın ve vicdanın yoluyla buluşan bu öykülerle artık kimse Dersim'e dair yaşananları yok sayamıyor.

Tarihsel süreçte yaşanan bu katliamın karanlıkta kalan yanlarının açığa çıkarılması için herkesin yapabileceklerini birleştirmesi gerekir. Devletin bu halka yaşanmış katliam nedeniyle büyük bir özür borcu var" diye konuştu.

Rakel Dink ise yaptığı konuşmada herkesin kendi yarasını iyi bildiğini belirterek, "Bu tür olayları izlerken, düşünürken artık kusasım geliyor. Biz de benzer hikayeler yaşamış toplumuz. Acılar yarıştırılamaz ama şunu çok iyi biliyorum hepinizin de yüreği benim gibi yaralı ve keder dolu.

İncil'de bir söz var, der ki; 'Kötüler, kötülük düşünmese uykuları gelmez.' Maalesef yüzyıllardan beri kan dökülmeye devam ediliyor. Kötüler kötülük yapmaktan, kan dökmekten vazgeçmediler" dedi.

Evlatlık olarak götürülen kız çocukların bakışlarının çok şey anlattığını ifade eden Rakel Dink, "O bakışlarda keder, acı, şaşkınlık, güvensizlik, ne olacak, niçin soruları saklı. O bakışlar artık sevgi ve şefkat dolu bakışlara dönüşmeli bu ülkede. Bir mahkemede söylemiştim; tövbe, ikrar, özür dilemek.

Bu üç kelimede çok şey saklı. İkrar anlamayı, öğrenmeyi, hissetmeyi anlatır. Tövbe, yaptıklarından vazgeçmeyi, özür ise yaşanan acıları bir nebze de olsa sağaltmayı anlatır" şeklinde konuştu.

Dedelerini Dersim katliamında kaybeden ve katliamdan şans eseri kurtulan bir Dersimlinin çocuğu olan gazeteci Yavuz Semerci ise, "Ben, ismi Yavuz olan Alevilerin nefret ettiği ismi taşıyan bir Türküm. Bu ülkede analar ağlamasın dendiği zaman babasının ne kadar ağladığına tanık olmuş bir gazeteciyim. Çünkü onun hikayesi vardı" dedi.

Yaşananların yok sayılamayacağını belirten Semerci, "Buraya düşmanca bakamazsınız, buradaki acıları göz ardı edemezsiniz. Buradaki kimlikleri kendi içinizde asimile edemezsiniz. Beni asimile ettiniz ancak ne yaparsam yapayım bir tarafım dönüp bu tarafa getiriyor, ne yaparsam yapayım kaçamıyorum buradan. Bu olayları yaşamış insanların çocuğuyum. İnkar edemeyeceğim bir geçmişim var, bununla övünüyorum" dedi.

Aşırı milliyetçi akımların ülke için en büyük tehlike olduğunu ifade eden Semerci, "Bu ülke için en tehlikeli şey aşırı milliyetçi akımlardır. Aslında bu akımlar karşısında durabilirsek bu ülkeye barışı getirebiliriz. Ancak ülkem adına umutlarımı kaybetmedim. Bu ülke, Türküyle, Kürdüyle, Alevisiyle, Sünnisiyle, Ermenisiyle, Rumuyla bir arada yaşayabilecek zenginliği barındırıyor" dedi.

Yavuz Semerci, Dersim'le ilgili hikayesini yazdıktan sonra Gazeteciler Cemiyeti'nden yılın köşe yazarı ödülünü aldığını, bunun da aslında Türkiye'deki bakışın değiştiğini gösterdiğini sözlerine ekledi. Konuşmalar, salonda bulunanlar tarafından ayakta alkışlandı. Gösterimin ardından katılımcılara kokteyl verildi.