BIST 9.645
DOLAR 32,56
EURO 34,88
ALTIN 2.428,09
HABER /  GÜNCEL

CHP'nin arşivinden çıkan Kürt belgesi

CHP’nin Kürt sorunuyla ilgili politikasını belirlemek için çalışan Tanrıkulu çözüm yollarını 2003’de yılındaki bildirgede buldu.

Abone ol

Nergis DEMİRKAYA
İNTERNETHABER

ANKARA- CHP’nin yeni dönemde Kürt sorununa bakışını belirlemede kilit rol oynayacak isimlerden biri olan Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu çözüm önerilerini çok uzakta değil, CHP’nin arşivinde buldu.

Tanrıkulu’nun ortaya çıkardığı CHP’nin 2003 yılındaki kurultay bildirgesinde içinde Kürt sorununun çözümünde kritik önermelerden biri olan Anayasal yurttaşlığın da geçtiği bir siyasi irade sunuluyor.

Tanrıkulu’nun “Kürt sorunu açısından önemli tespitler var” dediği o bildirgede, “Etnik duyarlılıklara demokratik çözüm ilkemiz, ülkemizde kültürel çoğulculuk ve iç barışın güvencesidir. Partimiz Kürt sorununa da öncüsü olduğumuz bu anlayış çerçevesinde eşit anayasal yurttaşlık, sosyal hukuk devleti, insan hakları, sosyal ekonomik kalkınma, eşitlik ve özgürlük ilkeleri çerçevesinde kalıcı çözüme kavuşturmaya kararlıdır” yazıyor. Tanrıkulu'na göre Anayasa'da nötr yurttaşlık tanımı yapılması gerekiyor.

Son günlerin öne çıkan tartışma konusu iki dilli yaşam konusunda ise Tanrıkulu'nun benim "temel yaklaşımım" diye açıkladığı görüşü net:
"Devletin resmi dili olur, ama anadili olmaz. Devlet yurttaşların anadillerinin gelişmesinin, kendilerini onunla ifade etmesinin, o dilde kendi kültürlerinin gelişmesinin zeminini hazırlar. Bunun hangi alanda nasıl olacağı anayasada bir uzlaşma meselesidir."

Hayatının neredeyse 30 yılını insan hakları mücadelesinde geçiren, göreve geldikten sonra soluğu Cumartesi annelerinin 300. haftaya giren oturma eyleminde alan, CHP'deki makam odasında otururken bir telefonla ODTÜ'de polisle karşı karşıya gelen öğrencilerin yanına giden Tanrıkulu yeni dönemde gay-lezbiyenlerin haklarından istismara uğrayan kadın ve çocuklara bütün insan hakları ihlallerinin karşısında olacağı mesajı verdi.

İşte Tanrıkulu'nun İnternethaber'in sorularına verdiği yanıtlar:



- Uzun yıllardır sivil toplum örgütlerinde çalıştıktan sonra ilk kez bir siyasi partide, CHP'de görev aldınız. Neden?
CHP son kurultaydan sonra oluşan MYK'sı ile toplumun farklı beklentilerine cevap veren bir parti oldu. Bu MYK toplumdaki beklentilere, daha çoğulcu bir yapıya dönülmesine yanıt verdi. Ben de CHP'nin gerçek anlamda çoğulcu, sosyal demokrat bir partiye dönüşmesini arzuladığım için buradayım.

CUMARTESİ ANNELERİ ŞOKU

- Peki neden İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı? Siz mi böyle bir görevi tanımladınız?

CHP uzun zamandır insan hakları ortamı ve onun dinamizminden uzak kaldı. Onların sorunlarının taleplerinin sözcüsü durumunda olamadı. Şimdi yavaş yavaş bu kesimlerle, bu kesimlerin talepleri ile buluşmaya başlıyor. Ben İnsan Hakları Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın hem kurucusu hem Diyarbakır temsilciliğini yaptım. 1988'de İHD'de de yöneticilik yaptım. 22 yıl önce. AİHM'e ilk başvuran avukatlardan biriyim. Yani bu sahadan geliyorum. Cumartesi annelerinin oturma eylemine gittim. Oradaki fotoğraflara bakınca en azından on kişinin kaybolmadan önce avukatlığını yaptığımı ya da kaybolduktan sonra ailelerinin avukatlığını yaptığımı fark ettim.

- Bu görev tanımı ile ne yapacaksınız?
İnsan hakları ortamı ile CHP'yi buluşturacağız. Özürlüler, istismara uğramış çocuklar, kadınlar, gençler, çevre, gay lezbiyenler...Hak ihlaline uğrayan bütün kesimlerle CHP'yi buluşturacağız. İnsan hakları ihlalleri olarak gördüğümüz bütün alanlarda olacağız.

- Türban yasağını da bir hak ihlali olarak görüyor musunuz?
Türban yasağı da Türkiye'nin insan hakları alanında en önemli sorunlarından biri. Toplumda ayrışma yaratan bir sorun. Bana göre eğitimden yoksun kalmaları açısından bir insan hakları ihlali.

İHLALİ YAPANIN DA MAĞDURUN DA KİMLİĞİNE BAKILMAYACAK



- Öncelikleriniz olacak mı?

Parti ortamlarında ifade ettim ."İhlal yapanın sıfatına mağdurun kimliğine bakmadan, fiilin kendisi insan hakları ihlali ise evrensel ölçülerde bir hak ihlali ise bunun karşısında olacağız." İkircikli bir tutum almayacağız. Önceliğimiz bu demeyeceğiz. Bir kişi bir ihlalin mağduru olmuşsa , ayrımcılığa uğramışsa yanında olacağız, hakkını savunacağız. CHP seçimlere kadar ana muhalefet partisi olarak bu anlamda sorumluklarını yerine getirmeye çalışacak ama asıl hedef tabiî ki genel seçim ve sonrası.

- Meclis'te faili meçhul cinayetlerle ilgili araştırma önergesi verildi. Ama sonuç çıkmadı.
AKP faili meçhul cinayetler konusunda kararlı bir irade koyamadı. Hem CHP hem de BDP'nin araştırma önergeleri kabul edilmedi. Ama bu konudaki arayış sürecek. CHP bu hafta içinde kayıplar konusunda araştırma önergesi hazırlığı içerisinde olacak.

HÜKÜMETE OHAL ELEŞTİRİSİ

- Bu hükümet döneminde insan hakları noktasında pek çok gelişme oldu. OHAL'in kalkması, farklı dillerde TV yayını...
Bu hükümet döneminde oldu diye artı puan vermek çok doğru değil. Dünya değişti, Türkiye değişti. Türkiye bunun gerisinde kalamazdı ki. Hangi iktidar olsa yapacaktı. OHAL ilelebet sürebilir miydi? Ne zaman kalktığına bakalım. 2002 Kasım ayı. Hükümet ne zaman geldi? O nedenle OHAL'in kaldırılmasını hükümet kendisine puan olarak alamaz. Kürtçeyle ilgili siyasi irade açısından esas yapılanlar bu iktidardan öncedir. Kritik eşik o zaman aşılmıştır. 26. maddede anayasa değişikliği yapılmıştır. Yayın yasaklarının kaldırılması o zaman. Ama sonra TRT, RTÜK arasında tartışma konusu oldu. Davalar açıldı. Hükümet, TRT ve RTÜK'e hükmedemeyince 2004'te yasayı değiştirdiler. Kamu ve özel yayın kuruluşları için yayın izni çıktı. Ama yayın 1 Haziran 2009'da yapıldı. Kim iktidardaydı. 2003'te yasa çıkmış. 2009'a kadar neden yapılmamış. TRT Şeş önemli bir adım ama 6 yıl geçtikten sonra ancak yayına geçilebildi....

KÜRT SORUNU RAPORU NE OLDU?

- CHP'den Kürt sorunu ile ilgili rapor beklentisi var. Ne zaman çıkacak rapor?
Bize hep raporu soruyorlar. Biz bunun hazırlığı içerisindeyiz. Ama bize raporu sorunlar, bide hükümete sorsunlar. Ama sormuyorlarsa; biz soruyoruz; Hükümetin demokratik açılım programı nerede? Biz açıklıyoruz. Bunlar CHP adına söylediklerimiz. CHP'nin 2003 Ekim'inde yaptığı 30. kurultaya bakalım. Temel sorunlar ve çözüm önerileri bildirgesi var. Kurultay bildirgesi bir partinin hukukudur. O bildirgede, "Etnik duyarlılıklara demokratik çözüm ilkemiz ülkemizde kültürel çoğulculuk ve iç barışın güvencesidir. Partimiz Kürt sorununa da öncüsü olduğumuz bu anlayış çerçevesinde eşit anayasal yurttaşlık, sosyal hukuk devleti, insan hakları, sosyal ekonomik kalkınma, eşitlik ve özgürlük ilkeleri çerçevesinde kalıcı çözüme kavuşturmaya kararlıdır" yazıyor.

CHP bunu 2003'te söylemiş. Bundan çok önce ifade edilen görüşlerde var. Bundan daha açık ne denilebilir. Anayasal yurttaşlık diyor. Bu Kürt meselesinin kritik alanlarından biri. Bunu CHP 2003'te ifade etmiştir.



- Sorunu bu çerçevede mi çözeceksiniz?

Anayasa değişikliği çalışması kapsamında Genel Başkan Yardımcıları ve PM üyelerinden oluşan bir komisyon kurulmuş durumda. Seçimden önce nasıl bir Anayasa modelini ortaya koyacağız. Bir tahaütten öte hangi sorun başlıklarının bu anayasada çözülmesi gerektiğini ifade etmeye çalışacağız. AKP gibi cebimizde anayasa "bizim anayasa taslağımız bu" demeyeceğiz. Toplumun bütün kesimleri ile katılımcı bir modelle yapılacak yeni bir anayasa önerisini topluma sunacağız. Anayasalar uzlaşma metinlerdir. Uzlaşma sağlanmazsa anayasa olmaz. İnsanlar o Anayasa'da kendini tarif edecek. Benim anayasam diyecek. Bu toplumla zayıflamış bağları olan yurttaşlar yeni anayasa ile kendini bu Cumhuriyete ait hissedecek. Bunu yapmaya çalışacağız. Bunun hazırlığına başlamış bulunmaktayız.

- Anayasal yurttaşlık dediniz. Bu Anayasa'da nasıl yapılmalı?
Bana göre nötr bir tanım olmalı. Sadece vatandaşlığa hak olarak bakan, kazanılmasını kaybedilmesini düzenleyen, kişinin iradesi dışında vatandaşlığın kaybedilmesini yasaklayan bir tanım olmalı.

DEVLETİN ANADİLİ OLMAZ

- Kürt sorunu deyince bugün gündemde iki dilli yaşam önerisi var. Avrupa Sosyalist Enternasyonel üyesi bir CHP'nin resmi dil Türkçe çıkışı eleştiri konusu oldu. Siz nasıl bakıyorsunuz bu tartışmaya?

Devletin resmi dili olur, ama anadili olmaz. Temel yaklaşımımız budur. Devletin anadili olmaz. Devlet anadilleri yasaklayamaz. Devlet insanın kendini anadilinde geliştirmesi hakkına sahip çıkar. Bunun hangi alanda nasıl olacağı yeni anayasa ile ve toplumsal uzlaşma ile çözülebilinir.

- Başbakan Yardımcısı su faturasına olmaz ama etikete olur diyor?
Bizim bakış açımızı ifade ettim. Bana göre devletin anadili değil resmi dili olur. Devlet yurttaşların anadillerini yasaklayamaz aksine, gelişmesinin, kendilerini onunla ifade etmesinin, o dilde kendi kültürlerinin gelişmesinin zeminini hazırlar.

VİCDANLARI SIZLATAN TAHLİYELERDE SUÇLU HÜKÜMET

- Son günlerin öne çıkan tartışmalarından biri tutukluluk sürelerine sınırlama getiren CMK? Hükümet yargıyı yargı hükümeti suçluyor. Sizce suçlu kim?

Adalet Bakanı SayınErgin 'AİHM'e açılan davaların yüzde 14'ü tutukluluk sürelerine ilişkin' diyor. Şimdi sormak gerek. 8 yılda hükümet neden adalet mekanizmasının hızlanması için tedbir almadı. Kadro açmak, hakim atamak kimin işi. Ama dediler HSYK'nın yapısı farklı. Yeni kadro açarsak o yapıdan geçecek, o nedenle biz şimdi yeni kadro açmayalım HSYK'nın yeni yapısı oluşunca yapalım... Dolayısıyla bunun arka planında hükümetin bu iradesi var.

DGM'lerin yerine Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri kuruldu. Bütün davalar 8 ilde toplanıyor. 300-500 kişinin yargılandığı davaları böyle belli illerde ve özel mahkemelerde toplarsanız davalar bu şekilde uzar adalet gecikir, kamu vicdanını etkileyen sonuçlar ortaya çıkar.

TCK, CMK'daki değişiklik sürecinde biz yazılı raporlar halinde yaşanacak sıkıntılara dikkat çektik. Cemil Çiçek sağ, onları uyardık. Bu yasaları böyle çıkartırsanız sorunlar çıkar dedik. Bize söylediği aynen, "hele bir uygulamayı görelim ona göre bakarız" cümlesi oldu.

- Bu tutukluların tahliye sürecinde Yargının hiç mi suçu yok?
AİHM'nin standartlarını bu hükümet de Yargıtay da biliyor. Yargıtay yorumlarken 10 yıllık tutululuk süresi için bu süre İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 5. maddesine aykırı, Anayasanın 90 maddesi uyarınca ben bu hükmü bu şekilde yorumlayamam diyemedi bunca gelişmeden sonra? Dolayısıyla sorunun bu noktalara gelmesinde yargının da sorumluluğu var. Ama asıl sorumluluk bu yasaları yürürlüğe sokan ve hükümette.

ADALET DUYGUSUNUN ZAYIFLAMASI AYRIŞMA GETİRİR

- Yargı denilince akla zaman aşımına uğrayan Kemal Türkler davası geliyor.
30 yılda zaman aşımına uğradı. Yargılanan failin Bandırma Cezaevi'ne nakledildiğini bilmiyor musunuz? Oraya naklediliyor ki son duruşmaya gelmesin, karar çıkarılmasın. Adalet Bakanlığının Ceza Evleri Genel Müdürlüğünün onayı olmadan böyle bir nakil yapılamaz. Bunun gibi meseleleri sadece yargıya - yargıçlara bağlamak doğru değil. Bakanlık ve hükümetin sorumluluğu var.

- Bu süreç bir kaos ve karmaşaya neden olacak gibi?
Adalete ulaşılamamasının yarattığı acı giderilmez bir acıdır. Her şeyi telafi edersiniz bunu edemezsiniz. Yargıya zaten güven azdı, bu tür uygulamalarla bu güven daha da aşağı inecek. İnsanları bir arada tutan adalet duygusunun zayıflaması toplumda başka ayrışmalara da neden olur. Asıl üzerine düşünülmesi gereken sorun budur bence.